İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Katar Emiri Temim bin Hamad el-Sani'nin telefon görüşmesi gerçekleştirerek teröre karşı iş birliği yapılması yönünde mutabakata varmasıyla devam eden süreç, Ortadoğu'da kurulabilecek yeni ittifakları gündeme getirdi. Eğer ABD'nin 110 milyar dolar değerinde askeri anlaşmalar imzaladığı Suudi Arabistan ve ABD'nin bölgesel politikalarını değiştirmesi için baskı yaptığı Katar ortak bir noktada buluşmazsa, bu derin çatlağın Suriye ve bölgeye etkisi ne olur? ABD ve Suudi Arabistan'a karşı İran ve Katar müttefikliği söz konusu olursa Türkiye, bu karşıtlığın neresinde durur?
Sputnik'e konuşan uzmanlar, Riyad-Doha krizinin arkasında Suudi Arabistan'ın Katar'ın Müslüman Kardeşler teşkilatına verdiği destek, medya gücünü kullanış biçimi ve İran'a doğru attığı olumlu adımdan duyduğu rahatsızlığın yanı sıra iki ülke arasındaki tarihsel rekabet olduğuna işaret ediyor. Ortadoğu uzmanı Faik Bulut'e göre bu rekabetin, Vahhabilik'e ve Suriye'deki savaşa uzantıları var.
Gerilimin Katar'ın Körfez'den kopmasıyla sonuçlanmasının bölgedeki güç dengelerine önemli etkisi olacağını savunan Bulut, Sputnik'e yaptığı açıklamasında "Böyle bir durumda Körfez ülkelerinin iş birliğine darbe iner. Bunun Suudi Arabistan ve ABD açısından olumsuz bir diğer sonucu ise Suriye'de olur. Çünkü Katar'ın İran'la anlaşması, Suriye'yle anlaşması demek. Böyle bir durumda da, kendi desteklediği örgütleri Suriye'den geri çeker. Katar'ın Suriye'deki pozisyonunu daha makul bulan Ürdün de böyle bir durumda daha pasif duruma gelir" dedi.
Türkiye'nin krizin derinleşmesi durumunda atacağı adımın öngörülmesinin zor olduğunu ifade eden Bulut "Türkiye'nin nasıl bir tutum sergileyecek, bilmiyoruz. Türkiye bir yandan Körfez ülkeleriyle birlikte İran'a karşı çıkıyor. Aynı zamanda Türkiye, Katar'da üs açtı ve önemli anlaşmalar var. Türkiye arabulucu mu olur, yoksa taraflardan birini mi tutar? Bunu söylemek zor" ifadelerini kullandı. Bulut "Sürecin Suudi Arabistan'ın askeri veya çeşitli provokasyonları olabilir. Suudi Arabistan, ABD'ye Katar'ı ‘terbiye et' de diyebilir. Her halükarda ortalık karman çorman" diye ekledi.
Kadir Has Üniversitesi'nden Doç. Dr. Ahmet Kasım Han Sputnik'e verdiği demeçte, Riyad ve Doha arasındaki krizin üç nedeni olduğuna değiniyor:
"Bunlardan birincisi Mısır'ın Müslüman Kardeşler teşkilatına verdiği destek. İkincisi, Katar'ın sahip olduğu medya yapısı üzerinden Suudi Arabistan'ın hiç hoşlanmadığı eleştirileri paylaşması. Son olarak, Katar'ın Suudi Arabistan'ın baskısını belli ölçüde aşabilmek için İran'a zeytin dalı uzatması. Zira, bunun da Suudi diplomasinin yürüttüğü faaliyeti zayıflatan ve Körfez'de İran'a karşı oluşturulmuş bloğu zayıflatan bir manevra olarak değerlendirilmiş olması."
ABD'nin de aracılığıyla ilişkilerin kopma noktasına gelmesinin engelleneceği yönünde görüş bildiren Han "Ancak Washington, Katar'a sınırlarında bulunan Amerikan üslerine güvenmemesi yönünde önemli mesajlar verdi. Katar da bunları öngörmüş olsa gerek ki; Filistin'de Hamas'ın 1967 sınırlarını kabul eden ve Müslüman Kardeşler ile arasına mesafe koyan belgeyi yayınlanmasına ön ayak oldu. Ancak bu yeterli bir adım olarak değerlendirilmedi, adımın çok fazla etkisi olmadı. Katar üzerindeki baskı artacaktır. Ve Katar'ın çok fazla İran'a yaklaşma durumu yok. Suudilerin isteklerine daha uygun şekilde sonuçlanır süreç" dedi.
‘TÜRKİYE VE SURİYE'YE ETKİSİ OLMAZ'
Krizin Suriye'ye yansımasının oldukça sınırlı olacağına değinen Han "Suriye'deki çatışma kendi iç dinamikleri ve uluslararası dinamiklerin bugünkü haliyle şekillendirecekti. Bu kriz barışı uzaklaştırır, ne de yakınlaştırır. Bu krizin sahada etkisi olsa da makro resmi değiştirmez. Zaten Suudi Arabistan ve Katar'ın desteklediği durumlar Suriye'de çok avantajlı durumda değiller" ifadelerini kullandı.
Han'a göre, Suudi Arabistan ve Katar arasındaki krizin büyümesi, Türkiye'yi doğrudan zora sokmaz. Türkiye'nin Suudi Arabistan'ın taleplerine rağmen, bölgedeki Müslüman Kardeşler'le bütünüyle ilişkileri kesme noktasına gelmeyeceğini savunan Han "Suudi Arabistan'ın Türkiye'ye gözle görülür baskı yapma ihtimali düşük. Çünkü Türkiye, tek başına Müslüman Kardeşler'e bağlı yapıları ayakta tutmakta etkili olmayacaktır. Bu sebeple, bu krizin yaratacağı denklem, Türkiye'yi köşeye sıkıştıracak bir denklem değil. Türkiye, bölgesel politikasında koşullar dahilinde tercih yapacaktır. Bütün parametreleri gözden getirip kendi açısından faydalı gördüğü yönde bir adım atacaktır. Bu kriz, Türkiye'nin kolunu bükmez" dedi.