“Türkiye’nin kaygılarının ötesinde, PYD/YPG’nin, PKK’nın bir uzantısı bir terör örgütü olduğu görüşünün ötesinde (ABD Başkanı Donald) Trump’ın bu kararı vermesi, Suriye’de barış ihtimalini uzaklaştıran, çatışmaların daha da artmasına yol açacak bir karardır” diyen Loğoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Rakka bir aşama, ancak ondan sonraki aşama daha da önemli. Ondan sonra Suriye’nin geleceği daha belirgin bir şekilde gündeme gelecek. Bu silahlanmadan rüzgar alan Kürt gruplar, herhalde şimdikinden daha fazla bir şekilde Suriye’nin geleceğinde söz hakkı olduğunu iddia edecekler ve çatışmalar daha fazla artarak Suriye’de sürebilir diye düşünüyorum. Trump’ın bu kararı, Suriye’ye barış getirme açısından yanlış bir karar. Rakka’nın geri alınması için zorunlu bir karar değildi. Türkiye’nin bu konudaki kaygıları bir noktaya kadar haklı, ama onun ötesinde Suriye’nin geleceğini, toprak bütünlüğünü, bugünkü haliyle bağımsızlığını tehlikeye düşürmesi açısından yanlış bir karardır.”
Trump yönetiminin, YPG’ye ağır silah verme kararını Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın Washington’da oldukları sırada açıklamasının diplomatik açıdan bir anlamı olduğunu belirten Loğoğlu, “Bu, bir noktada tabiri caizse bir tokat gibi bir şey. ABD’nin bunun zamanlamasını bilinçli olarak yaptığı muhakkak. Ama bir önceki yanlış, bu kadar üst düzey üç yetkilinin ABD’ye gitmiş olmaları. Buna gerek yoktu. Normal diplomatik kulvarlarda Cumhurbaşkanı’nın ziyareti ilgili büyükelçilikler, yani Ankara’da Amerikan, Washington’da da Türkiye büyükelçiliği tarafından hazırlanır. Böyle bir gövde gösterisi halinde gidip büyük beklentiler olduğu mesajını verdiğiniz zaman Amerikan tarafı bunun böyle olmadığını, kendi bildiklerini okuyacaklarını göstermiş oldular. Bu, onur kırıcı bir durum” diye konuştu.
ABD’nin kararının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaretini iptal etmesi yönünde muhalefetten gelen çağrıları da değerlendiren Loğoğlu, iptal çağrısına katılmadığını ifade ederek “Böyle durumlarda konuşmaya daha fazla ihtiyaç var. Ortada ciddi bir sorun olduğu muhakkak. ABD’nin zamanlama ve içerik açısından ciddi bir hata yaptığı da muhakkak. Ama kimsenin ‘sen hata yaptın, ben artık konuşmuyorum’ deme lüksü yok. Hele hele bölge ülkesi olarak Türkiye’nin hiç yok. Bir bölge ülkesi olarak, ağırlıklı ulusal güvenlik çıkarları ve sıkıntıları için bu ziyaretin yapılması ve konunun tartışılması lazım” dedi.
ABD’den “Türkiye’nin endişelerini karşılayacağız” yönünde açıklamalar geldiğini anımsatan Loğoğlu, şöyle devam etti: “Trump yönetimi, Türkiye’ye birtakım çiçekler sunacaktır, Suriye ve YPG bakımından birtakım teminatlar verecektir. Bunların ciddiyetine, olabilirliğine bakmak lazım. Ben iplerin tamamen kopacağını düşünmüyorum. Bir şekilde karşılıklı ayara gidilecek. ABD verdiği kararı Türkiye’nin beklentileri açısından onaracak, Türkiye de beklentilerini sadece YPG açısından değil de Suriye’nin bütünlüğü içinde bir tutum gösterecektir. O bakımdan bir anlaşmayla sonuçlanacağını zannetmiyorum ama diplomaside ‘modus vivendi’ diye bir şey vardır. Onlar biraz sırtımızı okşayacaklar, bizler de ‘bakalım göreceğiz verdiğiniz sözleri tutup tutmayacağınızı’ diyeceğiz.”
Önümüzdeki dönemde Türkiye-ABD ilişkilerinin nasıl bir seyir izleyebileceğini de yorumlayan Loğoğlu, şöyle konuştu: “Ben başlangıçtan itibaren Trump yönetiminden Ankara’nın beklentilerinin gerçekçi olmadığını ve çok kısa sürede ciddi sorunlar ve görüş ayrılıklarının ortaya çıkabileceğini söylemiştim. Şimdi bu kısmen ortaya çıkıyor, başka sıkıntılı konular da var. Trump’ın radikal İslam anlayışı, Müslüman Kardeşler anlayışı, Filistin-İsrail meselesindeki anlayışı gibi konularda da ciddi sıkıntılar olabilir diye düşünüyorum. Bundan sonra ne olur? Washington ziyareti yapılır. Karşılıklı iki dost ve müttefik ülke havasına dönülür. Ondan sonra da bu ilişkiler Türk hükümetinin alacağı tavra göre daha gerçekçi bir zemine kayabilir. Ama (Erdoğan) döndükten sonra ‘Ey Amerika’ diye başlarsa o zaman işler daha kötüye gidebilir. Yani Washington ziyaretinin sonuçları ne olursa olsun, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından gerçekçi bir şekilde değerlendirilir ve bundan gerçekçi sonuçlar çıkartılır ise Ankara’nın dış politikasında bunun olumlu yansımalarını görebiliriz.”