Türkiye dış politikasındaki sıkışmışlık hali kendisini Avrupa, ABD ve Ortadoğu bölgesiyle ilişkilerde hissettirirken, Rusya ile ilişkilerde de gerilim dinmiyor. Türkiye'deki rejim değişikliğinin ardından mayıs ayında hızlı diplomasi trafiği yeni dönemin rengini de ortaya serecek. Türkiye dış politikasının yeni yönelimlerini Doç. Dr. Serhat Güvenç ile konuştuk.
Türkiye'yi yönetenlerin dış politika söylemlerini sürekli iç politikaya taşımalarının yanı sıra birbirleriyle çelişkili açıklamalarına dikkat çeken Serhat Güvenç, bu durumun genel pozisyonun anlaşılmasını zorlaştırdığı görüşünde.
"Türk dış politikasını kimin belirlediği ve açıklamaların hangisinin esas kabul edileceği yönünde kafa karışıklığı yaşanıyor" diyen Güvenç "Dışişleri Bakanı AB'ye karşı çok sert ifadeler kullanırken, Ekonomi Bakanı AB sürecinin devamından yana ifadeler kullanıyor. Bunu bir ekonomik gereklilik gördüğünü ifade ediyor. Yine aynı şekilde Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İbrahim Kalın, müzakere sürecinin devam ettirileceği yönünde açıklamalarda bulunuyor" örneklerini verdi.
Türkiye'nin Batı'ya karşı sert söylemlerinin kurumsallaşmış ilişkileri kolay kolay sökemeyeceği görüşünü dile getiren Güvenç, "Çünkü AB müzakereleri, NATO üyeliği gibi konular Türkiye'nin bir çırpıda vazgeçemeyeceği konular ve gerçekçilik unsuru olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle kamuoyunda, iç politikanın uzantısı olarak etki yaratmak için yapılan açıklamalarda da Batı karşıtı söylemlere rastlıyoruz ve bu da kafa karışıklığını arttıran etmenlerden biri" vurgusu yaptı.
Güvenç'e göre asıl problem Rusya ile ilişkilerde. Referandumdan sonra Türkiye'nin hem dünyada hem de bölgede ABD ile iş tutmak istediğini belirten Güvenç, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Türkiye özellikle Trump yönetimindeki ABD ile iş yapmak istiyor. Bunun hazırlıklarının Trump'ın seçimi öncesinde yapıldığı da anlaşılıyor. İstifa etmek zorunda kalan Ulusal Güvenlik Danışmanı ile ilgili iddialara bakıldığı zaman, Türkiye'nin çok ciddi lobicilik ve kamuoyu yaratma faaliyetlerine giriştiği anlaşılıyor. Kişisel olarak o dönemdeki yeni ABD yönetimi ile ilgili var olan iyimserliğe bir anlam veremiyordum fakat altında bu tarz işlerin olduğu çıktı. Türkiye'nin tercihi ABD ile çalışmak ise, Rusya ile yakınlaşma aslında taktiksel bir adımmış gibi duruyor. Özellikle Trump'ın 100. günü dolmadan Suriye'de bir hava üssünü de vurma kararı ile birlikte, Türkiye bu konudaki rengini açıkça ortaya koydu ve arkasının gelmesini beklediğini söyledi. Bu açıklamaların Moskova'da kayda geçtiğini düşünüyorum. Zaten iki ülke 24 Kasım 2015'teki uçak düşürme hadisesinden sonra hiçbir zaman birbirlerine tam güvenmediler. Özellikle Rusya ve Putin yönetimi, ekonomik olarak Türkiye'ye nefes aldıran önlemleri bir türlü yürürlüğe koymadı. Türkiye'nin bu anlamda canını acıtmaya devam ettiler. Bu arada büyükelçileri öldürüldü ve yeni büyükelçi atamadılar. İki ülke arasında böyle mesafeli bir tutum olduğunu görüyoruz."
Güvenç, 3 Mayıs'taki Putin-Erdoğan görüşmesini yorumlarken de 10 Mart'ta yapılmış temasa atıf yaptı ve Türkiye'nin o dönemde beklentilerine yanıt alamadığını anımsattı.
Suriye konusunda ve ikili ilişkileri geliştirme konusunda Rus tarafının daha ihtiyatlı tutum takındığını vurgulayan Güvenç, "Rusya'nın da işine gelen Rus petrolünün taşınması gibi konular birtakım projeler var. Rusya'nın çıkarına hizmet ettiği müddetçe, Rusya bu tür şeylerde Türkiye ile iş tutmaya devam edecek gibi gözüküyor ama Kremlin'den gelen mesajlara göre siyaseten Türkiye, Rusya için güvenilir bir ortak gibi durmuyor. Türk Dış Politikası da bu arada salınıyor. Brüksel ekseninden Washington eksenine gidiyor ama Rojava Bölgesi'nde yaşanan gelişmeleri de düşündüğünüz zaman, ABD ve Türkiye'nin, Suriye sahasında çıkarları pek örtüşmüyor gibi gözüküyor" ifadelerini kullandı.
Diğer yandan Türkiye'nin uzun zamandır ABD'nin Kürtler ile işbirliğini kenara koyup, kendisi ile işbirliği içinde Suriye ve Irak'ta tercihlerde bulunmasına çalıştığını anımsatan Güvenç, İncirliğin uçuşlara açılmasından beri bu beklentinin var olduğunu ifade etti.
"Türkiye bunu ‘ABD Kürtler ile işbirliği yaparsa bizimle yapamaz, bizimle yaparsa Kürtler ile yapamaz' diye sıfır toplamlı bir denklem olarak düşünüyor" diyen Güvenç, "Türk Dış Politikası'ndan bahsederken kafa karıştırıcı işaretler gözüküyor dedik ama ABD dış politikasının temel hedeflerinin ne olduğu konusunda da bir netlik yok. ABD dış politikasını kimin belirlediği ve kimin uyguladığı konusunda net cevaplar yok. Bir de böyle bir boşluk var" diye ekledi.
Güvenç, şu değerlendirmede bulundu:
"Trump ilk 100. gününü tamamladı fakat seçim kampanyası döneminde dış politika ile ilgili ne söylediyse, hepsinin tersini yaptı ya da hiç yapmadı büyük ölçüde. Trump zayıf ve kararsız bir cumhurbaşkanı izlenimi veriyor. Dünya meselelerine bakışı o kadar alışılmadık ki, Kuzey Kore meselesi yüzünden Güney Kore'ye THAAD sistemi, konuşlandırmak istiyor ve Trump Güney Kore'den bu sistemin parasını istiyor. Trump'ın kafası çok karışık ve öncelikleri çok alışılmadık hatta yersiz. Türkiye tarafından böyle bir başkanın olduğu ABD'nin karar üretemediği ve bu durumun Türkiye'ye bir manevra alanı açacağı, bir fırsat penceresi olduğu, ABD ne yapacağına karar verene kadar Türkiye'nin kendi hamlesini yapacağı düşünülüyor. Türkiye'nin geçen haftaki askeri hamlelerini böyle okumak gerekiyor. Dolayısıyla amaç, ABD'deki bu güç boşluğundan, kafa bulanıklığından faydalanmak, ABD yönetimini karar vermeye zorlamak ve ‘bensiz iş yapmanın maliyeti yüksektir, ben oyunu bozabilirim' mesajı vermektir. Trump gibi bir başkanın ABD'de yönetimde olması da Türkiye'nin bu anlamda işini kolaylaştırıyor."
Güvenç ayrıca Türkiye'nin bu koşullarda Washington'dan istediği kararları da çıkartmakta zorlandığının altını çizerken, "Herkesi mutlu etmeye çalışırsan, sonuçta herkesi mutsuz edersin. ABD politikası şu anda tam olarak böyle ve sürekli ‘damage control' de dediğimiz yara savunma ile idare etmeye çalışıyorlar" vurgusu yaptı. Türkiye'nin yine de oluşan güç boşluğunu lehine kullanmaya çalıştığını ekledi.
AB ile ilişkiler konusunda ise Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin Türkiye'yi ‘siyasi denetim' sürecine sokması sonrası üyelik tartışmalarının gündemden düştüğüne atıf yapan Güvenç'e göre böylelikle AB ülkeleri üzerlerinden bir yük attı. "Artık tam üye olması yakın, orta ya da uzak vadede söz konusu olmayan bir Türkiye var" diyen Güvenç, şu tespitlerde bulundu:
"Tam üyelik perspektifi masada olmadığı zaman da, AB'nin elinde Türkiye'ye verebileceği, siyasetini etkileyebileceği bir şey yok. Fakat AB'nin şu anda kendine hayrı yok diyebiliriz. Fransa'da Cumhurbaşkanlığı seçimlerini bekliyoruz. AB'nin alacağı şekil açısından, bu sonuçlar önemli. AB sürekli olarak tektonik sarsıntılar yaşıyor, dolayısıyla ne Türkiye'ye bakabilecek ne de ilgilenebilecek enerjisi ve imkânı var. Zaten küresel etkinliğini de büyük ölçüde yitirdi."
Güvenç diğer yandan AB'nin Türkiye için hala ekonomik ve ticari önemine de dikkat çekerken, Gümrük Birliği'nin modernizasyonu çalışmalarında siyasi karar noktasına gelindiğinde ortada ne tür bir irade bulunduğunun da anlaşılacağını söyledi. "Özellikle referandum sonrası, anayasanın kendisine verdiği yetkileri kullanmakta hiç tereddüt etmeyecek bir Cumhurbaşkanı yönetimindeki Türkiye ile AB arasında, ilişkileri bu teknik ve ekonomik bağlamda yürütmek kolay olacaktır" diyen Güvenç, AB'nin Türkiye'ye insan hakları, demokrasi standartları gibi konularda çok fazla yapabileceği bir şey bulunmadığını da ekledi. AB'nin ikilemini ise şu sözlerle ifade etti:
"AB'nin açmazı şu; referandum sonucu aslında Türk toplumunun ortadan ikiye yarıldığını gösterdi. Toplumun yarısının Avrupalı normlarla yaşama konusunda bir irade sergilediği anlaşıldı. Bu oran bir Avrupa ülkesi nüfusu demek. AB bunu nasıl yöneteceğini bilmiyor. Yani Türkiye'yi bir bütün olarak ele alsa, bir takım yaptırımlar uygulasa bütün toplumu etkileme potansiyeline sahip ve bazı hamleler Türk toplumunu tamamen kaybetme riski taşıyor. Dolayısıyla AB'nin böyle bir açmazı var."
‘TÜRKİYE ARSA DEĞERİNE DAYANAN STRATEJİK BATILILIK EVRESİNİ YENİDEN YAŞAYACAK'
Son olarak, Soli Özel'in üç yıl önce sözünü ettiği Türkiye'nin ‘Stratejik Batılılığa geri döndüğü' evreye dikkat çeken Güvenç, "Galiba o evrenin artık olgunlaşmasına geldik. Türkiye'nin öyle değer paylaşımı anlamında değil, sadece stratejik anlamda daha çok arsa değerine dayanan, belki biraz sert gücüne dayanan bir stratejik batılılık evresini yeniden yaşayacağını artık söylemek mümkün" ifadelerini kullandı.