Türkiye’nin son dönemde AB ülkeleri ile yaşadığı gerginliğin ardından hükümetin yaptığı açıklamalar, Türkiye’nin AB’ye karşı sığınmacı kozunu kullanabileceği yorumlarına yol açtı. Türk bakanların referandum kampanyası yapmasına izin verilmemesi nedeniyle Almanya ve Hollanda ile yaşanan diplomatik krizin ardından Ankara ile Brüksel arasındaki sığınmacı anlaşması tekrar gündeme gelmişti. Birlik’in sığınmacı anlaşması konusunda verdiği sözleri tutmadığını belirten AB Bakanı Ömer Çelik, “Türkiye’nin bu anlaşmayı gözden geçirmesinin zamanı gelmiştir” demişti. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise “Avrupa’ya her ay 15 bin mülteciyi gönderelim de aklınız bir şaşırsın” diye seslenmişti. Bu açıklamalara karşılık muhalefet partileri “Sığınmacılar siyasi pazarlık konusu edilmemeli” mesajını vermişti.
Türkiye’deki sığınmacıların siyasetin gündeminde yer aldığı bir dönemde Sputnik, büyük kentlerde yaşayan Suriyelilerin durumunu ve AB’yle imzalanan anlaşma öncesinde yoğun olarak kullanılan geçiş güzergahlarını gözlemledi. Türkiye’deki sığınmacıların yanı sıra, hem sığınmacı geçişlerine tanıklık eden hem de sığınmacılara yardım için çalışan sivil toplum örgütleriyle görüşerek bir yazı dizisi hazırladı.
‘TÜRKİYE’DEN YUNANİSTAN’A GÜNDE 2500 SIĞINMACI’
Türkiye ile AB arasında 18 Mart 2016’da imzalanan sığınmacı anlaşması öncesi günde yaklaşık 2 bin 500 sığınmacı deniz yoluyla Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçiyordu. Anlaşmanın imzalanmasıyla birlikte bu sayı günde 100’ün altına kadar düştü.
Bu geçişler yoğunlukla Dikili, Foça, Karaburun, Çeşme, Kuşadası gibi İzmir çevresindeki Yunan adalarına yakın sahil ilçelerinden gerçekleştiği için İzmir, sığınmacıların Avrupa’ya geçiş kapısı olarak görülüyordu. İzmir’in Basmane semti 2015 yazında, ellerinde bavullarıyla, parklarda, sokaklarda kalan, kendilerini Yunanistan’a götürecek bot bulacak aracıları bekleyen sığınmacı fotoğraflarıyla gündeme gelmişti.
Göç İdaresi Genel Müdürlüğü verilerine göre İzmir’de yaklaşık 107 bin Suriyeli bulunuyor.
‘ANLAŞMADAN ÖNCE KORİDORLARDA BİLE İNSANLAR YATIYORDU’
İzmir’deki Suriyelilerle görüşmek üzere ilk olarak Basmane’ye, sığınmacıların yoğunlukla kaldığı Oteller Sokağı’na gittik.
İki yıl öncesiyle karşılaştırıldığında Oteller Sokağı’nda yaprak kıpırdamıyor. Görüştüğümüz otel sahipleri, otellerinin neredeyse boş olduğunu, özellikle geçtiğimiz yıl yürürlüğe giren sığınmacı anlaşmasının ardından göçmenlerin özellikle de Suriyelilerin sayısının ‘sıfıra yaklaştığını’ söylüyor. Bir otel sahibi, kayıt defterini göstererek “Şu anda sadece iki oda dolu, onlar da zaten mülteci değil, biri devamlı kalan müşterimiz. 2015 yazında koridorlarda bile insanlar yatıyordu. Bu anlaşmadan sonra bize gelen mülteciler bıçak gibi kesildi” dedi.
Oteller sokağının hemen arkasında bulunan Hatuniye Camii çevresi de İzmir’e yerleşen Suriyelilerin yoğun olarak bulunduğu bölgelerden biri. Hatuniye Camii’nin bulunduğu Anafartalar Caddesi’nde Arapça tabelalı lokantalar, tatlıcılar, cep telefonu dükkanları göze çarpıyor. Bazıları Suriyeli olan dükkan sahipleri, gazeteci olduğumuzu öğrenince tedirgin oluyor, konuşmak istediğimizde “Halimize şükür”den başka bir şey söylemedi.
KAPILAR’DA SIĞINMACI DAYANIŞMASI
Caminin önünde kurulan bitpazarının içinden geçerek Basmane’nin hemen yanındaki Kapılar semtine gidiyoruz. Burada özellikle Suriyeli sığınmacıların sıklıkla uğradığı Kapılar Mülteci Dayanışma Evi’ne konuk olduk.
Kapılar Mülteci Dayanışma Platformu, kendisini Afro-Türk olarak tanımlayan, dedelerinin 200 sene önce İzmir’e ‘köle-hizmetli’ olarak getirildiğini belirten Yalçın Yanık’ın öncülüğünde kurulmuş. “Ben de en eski mültecilerden sayılırım” diyen Yanık, dericilikle uğraşırken Suriyelilerin İzmir’e gelmesinin ardından Kapılar Mülteci Dayanışma Platformu fikrinin doğduğunu anlattı:
“Aslında bu dayanışma beş-altı sene önce başladı. Işıkkent Ayakkabıcılar Sitesi’nde Suriyeliler çalışmaya başladıklarında bizim yerli insanlar ‘Bunlar çalışmasın, ücretleri düşürüyorlar’ gibi tepkisel tavırlar içinde oldular. Biz Deri, Tekstil ve Kundura İşçileri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği olarak bunu şuna çevirdik; bu insanlar savaş mağduru, buraya gelmişler, devlet bunları kabul etmiş. Bize düşen bunlarla dayanışmak, acılarını hafifletmek, bunlarla çalışan insanlara sahip çıkmaktır. Bu insanlarla dayanışma içinde olmamız gerektiğini söyledik. Tabii ki ücretlerin düşmesi dolayısıyla bu insanların sahiplenilmesi zor oldu aslında. Çünkü bizim çalışan ayakkabı işçileri de 12 ay düzenli çalışamıyorlar, sigortasız çalışıyorlar, sağlıksız koşullarda çalışıyorlar, kesat dönem çok, düşük ücretlerle çalışıyorlar. Bu yüzden ‘Ekmeğimiz gidiyor’ düşüncesiyle tepkisel bir durum oldu. Biz de dernek olarak buna müdahale ettik. Bunu işçilerin lehine çevirmeye çalıştık. Bu sorun, merdivenaltı çalışma Türkiye’nin her yerinde var. Devlet, işverenlerin işçileri kuraldışı çalıştırmasına göz yumuyor. Koskoca Işıkkent’te 30 bine yakın insan çalışıyor, yüzde 85’i sigortasız. Sağlıksız koşullarda çalışıyorlar. İşverenler bunu fırsat bildiler, ücretleri düşürdüler, Suriyelileri ucuz ücret karşılığında çalıştırıyorlar. İşçileri birbirine düşürdüler. Biz aslında dayanışmaya bu noktada başladık.
Bu Dayanışma Evi ilk olarak İzmir Müzisyenler Derneği’nin bir tweeti ile başladı, ‘Yeryüzü Sofrası’ çağrısı ile. Kordon’da Suriyeli insanlarımızla ekmeğimizi paylaştık. İki-üç sene önce burada çok insan kaçakçılığı olayları vardı, bütün Suriyeliler sokaklardaydı. Bu insanlar en azından sıcak bir şey yesinler, örtünsünler diye dayanışma başladı. Burası daha önceden harabeydi. Önce burayı elbirliğiyle oturulabilir hale getirdik. Bahçe düzenlemesi oldu, derslikler düzenlendi. Bunların hepsini gönüllüler yaptı. Onlarca, yüzlerce insanın emeği var burada. Kimisi kum getirdi, kimisi kireç getirdi, kimisi sıvasını yaptı, kimisi sandalyesini getirdi. Bu dayanışma yapıldı ama bundan önemlisi bunun nasıl sürdürüleceğiydi. Bunu da şöyle sürdürdük; sosyal medyada bu insanların ihtiyaç duyduğu malzemelerle ilgili çağrıda bulunduk. Duyarlı olan insanlar, herkes bir şeyler getirdi. Bu dayanışma hala devam ediyor.”
Yanık, bazı günlerde Dayanışma Evi’ne gelen sığınmacı ailelerin sayısının 80 ila 100 arasında değiştiğini; gelenlerin gıda, giyim, ev eşyası, ilaç, kitap ve defter gibi akla gelebilecek her türlü ihtiyaçlarını dayanışma yoluyla gidermeye çalıştıklarını ifade ediyor:
“Tarhana çorbasından battaniyeye insanlar her şey getiriyorlar. Çok güzel insan ilişkileri var burada. Türk halkı burada misafirperverliğini gösteriyor. Dernekten belediyeden çok insanlarımız bu dayanışmayı gösteriyor, bu çok önemli bir şey. Her ne kadar olumsuz sesler de olsa halkımız bu konuda çok duyarlı. Çünkü yardımları onlar getiriyor. Hepsinin göçmenlere karşı olmasının imkanı yok. Bu bir gerçek. Burada cumartesi-Pazar günleri dersler veriliyor. Burada toplanan eşyalar başka semtlerde ihtiyaç sahiplerine götürülüyor, dünyada iyi insanlar var, bu iyi bir şey. Tabii keşke savaşlar olmasa da insanlar bu durumlara düşmese. Bir an önce savaşlar bitse de insanlar vatanlarına dönebilse.”
‘KAÇAK YOLLARLA GİTMEK İSTEMEM, CAN PAHALI’
Orada bulunduğumuz sırada birçok Suriyeli Kapılar Mülteci Dayanışma Evi’ne geliyor. Gelenlerin çoğu gazeteci olduğumuzu öğrenince bizimle konuşmaya çekinse de içlerinde yaşadıklarını anlatanlar da var.
Üç yıl önce Gaziantep’e, daha sonra da İzmir’e geldiğini anlatan 52 yaşındaki Halepli Ahmed, İzmir’in Agora semtinde ailesiyle birlikte yaşadığını anlatıyor. Kendisinin çalışmadığını, oğlununsa inşaat işçisi olduğunu anlatan Ahmed, “Burada hayat zor ama Avrupa’ya gitmek istemem. Hele kaçak yollarla, botla, tekneyle hiç istemem. Can pahalı. İnsan bile bile kendi canını nasıl tehlikeye atar? Ama savaş bitse Halep’e dönmek isterim” diye anlattı.
‘KAPILAR AÇILIRSA AVRUPA’YA GİTMEK İSTERİM’
Suriye’nin Deyr Ez Zor şehrinden dört yıl önce İzmir’e gelen 23 yaşındaki Muhammed ise “Tabii Suriye’ye memleketime dönmek isterim ama bu savaş daha ne kadar sürer belli değil. İmkanım olsa Avrupa’ya gitmek isterim ama hiç gitmeyi denemedim. Şimdilik burada yaşayıp gidiyoruz. Ama hayat zor. Kapılar açılırsa Almanya’ya gitmek isterim” dedi.
‘YENİDEN SIFIRDAN BAŞLAYACAKSAK NİYE GİDEYİM?’
Konuştuğumuz Suriyelilerden bir diğeri olan 35 yaşındaki Avşin Mustafa ise 2012’de Haseke’de evlerinin hemen yanında bir bomba patlamasının ardından İzmir’deki akrabalarının yanına geldiğini anlatıyor. Suriyeli birçok Kürt tanıdığının da kendisi gibi buradaki akrabalarının yanına geldiğini söyleyen beş çocuk annesi Mustafa, kocasının Suriye’de kaldığını söyledi.
Bir konfeksiyon atölyesinde haftalık 300 TL ücretle çalışan Mustafa’nın 16 yaşındaki oğlu içinde “İş arıyor ama bulduğu işlerde günde 12 saat çalışma karşılığında haftalık 150 lira teklif ediyorlar. Bu insanlık mı?” dedi.
Mustafa, Fransa’ya giden arkadaşları olduğunu ancak hiçbirinden bir daha haber alamadığını söyleyen Mustafa, “Sen de gitmek ister misin?” diye sorduğumuzda “Orada çözüm varsa giderim. Yoksa buradakinin aynısıysa, yeniden sıfırdan başlayacaksak niye gideyim?” diye sordu.
Bir gün savaş biterse Suriye’ye dönmek isteyip istemediği sorusuna ise “Bir gün barış gelse bile oraya dönmek istemem. Artık sanki orada başka yüzler var. Komşular eski komşu değil, akrabalarım orada kalmadı. Oraya dönmek için bir sebep görmüyorum artık” yanıtını veriyor.
‘BİZE BU EV KİRALARI NEDEN YÜKSEK?’
İzmir’deki Suriyeliler, kira fiyatlarının yüksekliğinden ve ev sahiplerinin kendilerine kötü evleri değerinin üzerine kiralamak istediklerinden de yakındı.
33 yaşındaki Suriyeli Türkmen Fatıma, “Benim bir diyeceğim yok ama sadece şunu yazın; bize bu ev kiraları neden yüksek? Oturduğumuz evler zaten kötü, bizden önce kimse oturmuyordu ama şimdi ev sahipleri sürekli kiraları arttırıyor” dedi.
‘BÖYLE MİSAFİRLİK Mİ OLUR, YAZIK BU İNSANLARA’
Kapılar’dan sonra Kadifekale semtine doğru yola çıkıyoruz. İzmir’in en eski semtlerinden olan Kadifekale çevresinde de birçok Suriyeli göçmen yaşıyor.
Kadifekale semtinin bir bölümündeki evler, heyelan tehlikesi nedeniyle boşaltılmış durumda. Boşaltılan evlerin bir bölümü yıkılmış, bir bölümü ise yıkılmayı bekliyor. Boşaltılmış evlerin bazılarında Suriyeli mültecilerin yaşadığını görüyoruz. Gazeteci olduğumuzu öğrenen bir semt sakini “3 milyon Suriyeliyi misafir ediyoruz diye övünüyorlar ama bakın bu insanlar ne halde burada yaşıyor. Böyle misafirlik mi olur, yazık bu insanlara” dedi.
‘SAVAŞ BUGÜN BİTSİN, BUGÜN SURİYE’YE DÖNERİM’
Kadifekale’de Kobani’den önce Viranşehir’e, daha sonra İzmir’e gelen 55 yaşındaki Hışman Abu Ahmad ile karşılaştık. “Suriye’den hiç ayrılmak istemezdim ama maalesef savaş bizi buralara sürükledi. Arap, Kürt, Türk, hepimiz Müslümanız, insanız. Ne istediler bu memleketten bilmem” diyor Abu Ahmad ve ekledi: “Savaş bugün bitsin, bugün dönerim Suriye’ye.”
Kadifekale’de yaşayan Halepli Haşim ailesiyle de hem Türkiye’deki yaşamlarını hem de geleceğe yönelik beklentilerini konuştuk. 22 yaşındaki Semih el Haşim, kendisinden daha önce İzmir’e gelen amcasının yanına geldiğini, buradaki hayatından memnun olduğunu ve garsonluk yaparken Türkçe öğrendiğini anlattı.
Haşim, Avrupa’ya gitmek istiyor ancak yasal yollarla: “Almanya’ya giden arkadaşlarım var, orada buraya göre daha rahatlar, şartlar daha iyiymiş. Ama kaçak yollarla gitmeyi düşünmedim, Yunanistan’da yakalanıp sınırdışı edilen birçok tanıdığım var, yani şu anda pek sağlam bir yol değil.”
Semih’in 45 yaşındaki amcası Serdar el Haşim ise kendisinin üç yıl önce İzmir’e geldiğini, daha sonra ailesini de getirdiğini, İzmir’de inşaat işleriyle geçimlerini sağladıklarını, ancak devamlı bir iş bulamadığını söyledi. Serdar el Haşim Avrupa’ya gitmeyi düşünmeyenlerden. Suriye’de savaşın bitmesini dileyen Serdar el Haşimi “Şu anda harp bitti diye haber alsam hemen yola çıkarım. İnsanın memleketi gibisi var mı?” diye sordu.
YARIN: Ege'den Yunanistan'a mülteci geçişleri ne durumda? Sığınmacı mutabakatı çalışıyor mu? Tanıklar anlatıyor. İzmir ve Dikili'den tanık anlatımları, izlenimler…