Mehmet Uçum'un Habertürk gazetesinden Kübra Par'a verdiği söyleşi şöyle:
Referanduma 2 hafta kala kimi yorumcular durumun başa baş olduğunu söylüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir B planı var mı?
- Sayın Cumhurbaşkanı'mızın siyaset yapma tarzına ve şimdiye kadarki pratiklerine baktığımızda, halkın vereceği karardan önce senaryo çalışması yapmayacağını söyleyebiliriz.
'HALK 'HAYIR' OYU VERDİĞİNDE BUNU 'MEVCUTLA DEVAM EDELİM' ŞEKLİNDE OKUMAK YANLIŞ'
"Referandumda 'Hayır' çıkarsa, bu, siyasete bir mesajdır" dediniz. Nedir o mesaj? CHP, bir yandan "Hayır çıkması durumunda Cumhurbaşkanı Anayasal sınırlarına çekilmeli" diyor.
- "Anayasal sınırlarına çekilmeli" tezi, temelsiz bir tez. Sayın Cumhurbaşkanı'nın seçildikten sonra kullandığı bütün yetkiler Anayasa'dan kaynaklanan yetkilerdir. Hatta o yasal sınırlar içerisindeki bütün yetkilerini kullandığını da söyleyemeyiz. Bu açıdan bakıldığında, 'Hayır' çıkması halinde Sayın Cumhurbaşkanı Anayasal yetkilerini kullanmaya elbette devam edecektir. Ancak, 'Hayır'ın anlamını iyi değerlendirmek lazım. 'Hayır' çıkarsa, halkımızın "Mevcut sistemle devam etmeliyiz" şeklinde bir mesaj vereceği yorumu bana göre hatalıdır. Çünkü bu Anayasa değişikliği sistem anomalisinin düzeltilmesi üzerine yapılıyor. Sistemde bir anomali olduğu noktasında herkes mutabık. Ancak, 'Evet' diyenler, "Bu anomali bu modelle değiştirilebilir, Türkiye'nin demokratikleşmesi bakımından bu bir reform adımıdır" diyor. 'Hayır' diyenler de "Hayır, bu model bu anomaliyi düzeltmeye yetmez, başka çözümler vardır" diyor. Dolayısıyla halk, 'Hayır' oyu verdiğinde bunu "Mevcutla devam edelim" şeklinde okumak siyaseten yanlıştır.
"Eğer 'Hayır' çıkarsa Cumhurbaşkanı'nın yetkileri sınırlandırılmalı" ve hatta "Cumhurbaşkanı'nı tekrar Meclis'in seçmesi için düzenleme yapılmalı" diyen bile olabilir.
- Bu tip kesin kanaatlerin doğru olduğunu düşünmüyorum. Cumhurbaşkanı'nın yeniden Meclis tarafından seçilmesini tartışmak da elbette meşru bir haktır, bu yapılabilir.
Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmeye devam edecek. Öte yandan da 'Hayır' çıkarsa, 'çift başlılık' diye tarif edilen durum sürecek mi? Bir çözüm yolu bulunabilir mi?
- Tabii ki bulunabilir. 'Hayır' çıkması ancak şu şekilde yorumlanır: Halk bu modelle bu sorunun çözülmesini yeterli bulmamıştır. Dolayısıyla halkın 'Hayır' verirken tereddüt ettiği noktaların giderilebileceği yeni bir reform modeliyle halkın karşısına tekrar çıkmak lazım.
O durumda daha net bir başkanlık modeli konuşmaya mı başlarız yani?
- Evet, olabilir. Halk bu önerilen modeli bu sorunu çözmek için yeterli görmüyorsa, bu modelin varsa eksikleri üzerine bir değerlendirme yapmak gerekir. O durumda halkın demokratik kazanımlarını yine taban kabul etmek gerekir. Yani halkın Cumhurbaşkanı'nı doğrudan seçme hakkı ve Cumhurbaşkanı pozisyonunun aktif olması durumu dikkate alınarak yeni bir reform önermek gerekir. 'Hayır' çıkması mevcut sistemin devam edeceği anlamına gelmez.
'PARLAMENTER HÜKÜMET MODELİNİ İHYA ETMEK MÜMKÜN DEĞİL'
Dolayısıyla siz, 'parlamenter sistem artık iflah olmaz' mı diyorsunuz?
- Türkiye'de demokrasinin geldiği düzey ve halkın sahip olduğu haklar itibarıyla parlamenter hükümet modelini ihya etmek mümkün değildir.
Yani başkanlık önerisi rafa kalkmaz…
- Başkanlık önerisi rafa kalkmaz. Ama gerçekten bu model bazı endişeleri giderememişse, o endişelerin ne olduğu tespit edilip onu giderecek şekilde yeni ve güçlü bir model ortaya koyulmalıdır. Benim kişisel görüşüm, 'Evet'in çıkması olasılık olarak gerçekçidir ama 'Hayır' çıkma ihtimali sadece teoriktir.
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı 'Hayır' çadırına ziyarette bulundu. 2 gün önceki konuşmasında da 'Hayır' diyenler de 'Evet' diyenler gibi saygındır" dedi. Kampanyanın ilk günlerinde 'Hayır'ı terörle ilişkilendiren sözler de işitmiştik. Bu bir strateji değişikliğine işaret mi ediyor?
- Cumhurbaşkanı'nın stratejisi başından beri net. 'Evet'in de 'Hayır'ın da vatandaşlık hukukunun bir gereği olduğunu savunuyor.
Çadır ziyareti planlı mıydı, spontane mi gelişti?
- Benim izlediğim kadarıyla spontane gelişen bir ziyaret. Kaldı ki spontane olmasa bile Sayın Cumhurbaşkanı'nın aklında bu tip şeyler hep olur. Tabii eğer ortada birden çok seçenek varsa, Cumhurbaşkanı seçeneklerden birini bir siyasetçi olarak tercih edebilir ve o seçenek üzerine propagandasını da yapabilir. Ama seçim bittikten sonra yine Türkiye toplumumun tamamına hizmet etme sorumluluğu üzerinden hareket eder. Bu açıdan bakıldığında, Cumhurbaşkanı bu yarışı demokratik bir rekabet olarak görüyor. Ama nereye kadar? Tabii Türkiye karşıtlarının, terör örgütlerinin ve onunla birlikte hareket edenlerin bu demokratik rekabeti bozucu stratejilerini deşifre edecek noktaya kadar. İkisi arasında bir ayrım var. Cumhurbaşkanı'na göre en meşru siyaset halkın iradesine dayanan siyaset olduğu gibi, en meşru yarış da demokratik rekabet içerisindeki yarıştır. Yarışın birden çok tarafı olabilir ama bunların tamamının vatandaşlık çerçevesinde Türkiye'nin yurttaşları olarak eşit haklara sahip olduğu da asla inkâr edilemez.
'EVET EĞİLİMİ GÜÇLENİYOR'
Peki, şu an rüzgâr 'Evet'ten mi yoksa 'Hayır'dan mı yana?
- Gördüğümüz kadarıyla 'Evet' eğilimi güçleniyor. Halk, önerilen bu modelde demokratik kazanımlarının korunduğunu ve kendisinin devlet üzerindeki etkisinin arttığını fark ediyor.
'SOLCU ARKADAŞLARIM DA BU GİRİŞİMİ DESTEKLİYOR'
Mehmet Bey, siz solcu bir geçmişten geliyorsunuz. Bu sistemi savunduğunuz için solcu arkadaşlarınızdan nasıl tepkiler alıyorsunuz?
- Benim sosyal ilişkilerim çok yönlü. Herkesi solcu diye niteleyemem. Kendini solcu diye ifade edenlerin de meseleye bakış açılarında farklılıklar var. Bana göre hakiki solculuk toplum esaslı solculuktur. Sınıf esaslı solculuğun 20. yüzyıl ortasından itibaren bittiğini düşünüyorum. Çağımızın solculuğu adil gelir dağılımı, gelir güvencesi ve sosyal politikalar üzerinde halkın ihtiyaçlarını karşılamaya ve halkla devletin ilişkisini güçlendirmeye dönük olmalı. Bu kapsamda durumu değerlendiren bütün solcu arkadaşlarım bu değişimi destekliyor. Ama bunun yanı sıra seçkinci solcular da var. Onlara göre muhafazakârlık tasfiye edilmesi gereken bir gelenektir. Şu anki değişimin taşıyıcılığını muhafazakâr ağırlıklı demokratların yaptığına inananlar bu değişime karşı çıkıyorlar. Bu durum onlar açısından çok temel bir çelişkidir. Ayrıca Türkiye'de ne yazık ki belli bir grup solcu kendi yerelinden ve tarihinden koptuğu için geliştirdikleri solculuk aslında toplumun karşısında bir solculuktur. O tip solcular da benim tutumuma karşı çıkıyorlar.
'Mehmet, bu sistem bizi otoriterliğe götürür' diyen var mı?
- 'Bu sistem otoriterliğe götürür' diyen yok ama demokratik denge ve denetim mekanizması konusunda, "Emin misin, yeterli mi?" diye soranlar var. Ben de son derece samimi biçimde ve inanarak, emin olduğumu söylüyorum. Bu modelin oluşmasında hasbelkader katkıda bulunmuş bir insanım. Ömrümün yarısından çoğu Türkiye'de yeni ve sivil Anayasa çalışmaları içinde geçti. Gelinen aşamada bu değişiklik yeni ve sivil Anayasa ihtiyacını tam olarak karşılamıyor tabii ama bu son derece önemli bir reform başlangıcıdır.
Ya 'tek adam'lık eleştirisi?
- Bu eleştiriler aslında yüzde 50+1'le Cumhurbaşkanı olmuş bir kişinin aklını yitirmesi halinde ortaya çıkabilecek durumlarla alakalı.