Bu koşullarda, Zeytin Dalı Operasyonu'nun ardından Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyi için yeni adımının ne olacağı merak konusu. Son durumu Abant İzzet Baysal Üniversitesi'nden Dr. Fatih Yaşlı ile konuştuk.
‘ZEYTİN DALI AYNI ZAMANDA CUMHUR İTTİFAKI İÇİN İTHİYAÇTI'
"Afrin operasyonu bir yandan devlet aklının ‘terör koridoru' olarak adlandırdığı koridoru bir şekilde bölme kesme engelleme çabasının bir ürünüydü. Bu doğru. Ama öte yandan bakıldığında bu iç siyasete yönelik bir operasyon aynı zamanda. Çünkü bi süre önce bir Cumhur ittifakı kurulmuştu AKP ile MHP arasında. Bir tarafta siyasal İslamcı kadrolar diğer tarafta milliyetçi ülkücü kadrolar, bu ikisi arasında yeni bir cephe şekillenmeye başlamıştı. Bu cephenin şekillenmesi esnasında tabanı birbirine kaynaştıracak aynı söylem ve eylem birliği içerisine yerleştirecek bir opeasyona ihtiyaç vardı. İşte Zeytin Dalı operasyonu biraz buna vesile yapıldı. Sahiden de baktığımız zaman şu an AKP ile MHP'nin dış siyasette söyleminin giderek birbiriyle giderek ortaklaştığını, benzeştiğini görüyoruz. İşin ilginç yanı muhalefetin de yani CHP ile İyi Parti'nin de —HDP'yi dışarıda bırakarak söyleyecek olursak- bu söyleme benzer bir şekilde destek verdiğini, Afrin meselesinin bir ‘vatan savaşı', bir ‘vatan savunması' olduğu, ‘haklı olduğu' yönünde bir söylem ortaklaşmasına gidildi. Bu da bize şunu gösteriyor aslında. AKP'nin tam da Türkiye bir seçim konjonktürüne girmişken, ittifaklar konuşuluyorken, cumhurbaşkanı adayları konuşuluyorken, erken seçimin yapılıp yapılmayacağı konuşuluyorken, dış politikayı bir tür siyaset üstü politika imiş gibi göstermeyi başardı ve bunun üzerinden de yine o milli beraberlik edebiyatıyla ülkeyi seçim konjonktürüne bir şekilde soktu."
‘KİTLE BİR SAVAŞ PSİKOLOJİSİ ÜZERİNDEN SEÇİME HAZIRANIYORDU'
"Gerçekten de harekatın işleyiş sürecine baktığımız zaman, harekat devam ederken bir yandan AKP il ve ilçe kongrelerini yapıyordu, Tayyip Erdoğan o kongrelere gidip konuşuyordu, televizyonlar ekranı ikiye bölüyorlardı, bir tarafta Afrin operasyonundan görüntüler, öte yandan Tayyip Erdoğan'ın konuşması. O sırada Erdoğan işte ‘bugün şu kadar kişi öldü, bugün bu kadar yeri aldık' diye propaganda yapıyordu ve böylece kitle bir savaş psikolojisi üzerinden seçimlere hazırlanıyordu. Bu açıdan bakıldığında evet gerçekten de metal yorgunluğundan dirilişe, AKP kadrolarını yeniden canlandıran ‘Cumhur ittifakına' br adeta can suyu veren bir gelişme oldu. Bu açıdan bakıldığında karşımızda açıkça bir iç siyaset operasyonu olduğunu söylemek mümkün."
‘YPG'NİN DiRENMEDEN ÇEKİLECEĞİ ÖNGÖRÜLMEMİŞTİ'
"Ama öte yandan benim son yazımda belirttiğim üzere muhtemelen YPG'nin kentten direnmeden çekileceği operasyonun en başında öngörülmemişti. Çünkü Mevlüt Çavuşoğlu yanılmıyorsam 8 Mart civarı dedi ki ‘operasyon mayıs gibi biter' dedi. Ama bir hafta sonra biz bir de baktık ki 14'ü civarı aslında operasyon bitmiş, 18'ine denk getirildi, Çanakkale zaferi anmalarına, işte ikinci Çanakkale ruhu gibi bir ruhla topluma bu bir zafer olarak lanse edildi. E bu açıdan bakıldığında ben aslında iktidar açısından operasyonun bir süre daha devam etmesini, tam da mayısa kadar devam etmesinin kendi seçim programı, kendi seçim takvimi açısından daha faydalı olduğunu, böyle öngörüldüğünü düşünüyorum. Ama dediğim gibi YPG'nin şu an ayrıntısına vakıf olamadığımız bir takım pazarlıklar neticesinde kentten çekilmesi —burada ABD faktörünü gözönüne almak lazım- bi kent savaşını ortadan kaldırdı ve böylece operasyon tamamlanmış oldu. Ha şimdi operasyonun devam edeceği yer neresi? Esas olarak Tel Rifat, Minag havaalanı civarına operasyon devam edecek. Orada da bir geri çekilme mi olacak, yoksa bir direnişle karşılaşacak mıyız, ya da işte Şam yönetimi orada devreye girecek mi, görmeyecek mi, önümüzdeki günlerde göreceğiz."
‘SİNCAR'A OPERASYONUN KAĞIT ÜZERİNDE GEREKÇESİ ORTADAN KALKTI'
"Şimdi en çok telaffuz edilen iki nokta; birincisi Sincar, diğeri de Menbiç'ti. Burada da ama bir takım gelişmeler yaşandı. Sincar örneğinde PKK dedi ki, ‘biz buradan çekiliyoruz çünkü burada artık güvenlik sağlandı' dedi. Ve oraya da artık Irak ordusu yerleştiğini ilan etti. Dolayısıyla bakıldığı zaman Sincar'a herhangi bir operasyonun en azından kağıt üzerindeki gerekçesi ortadan kalkmış durumda. Çünkü oraya yapılacak operasyonun gerekçesi, oradaki PKK varlığıydı, ama şu an itibarıyla PKK güçlerinin çekildiğini ve Irak ordusunun, merkezi ordunun oraya girdiğini düşünecek olursak o iş o kadar kolaya benzemiyor. Zaten Sincar sınırda olan bir bölge olmadığı için ‘hadi bakalım tanklarla sınırı geçiyoruz' denilecek bir yer değildi. Ya Irak'taki üsler kullanılacaktı, ya da oradan Irak merkezi hükümetiyle bir şekilde ya anlaşılıp ya da bir tür çatışmalı bir süreçle Sincar'a yürünecekti. Çok da kolay değildi. Ama dediğim gibi şu an itibarıyla gerekçesi ortadan kalkmış görünüyor."
‘AKIL YİTİMİ, İRRASYONALİTE YOKSA TÜRKİYE ABD İLE ÇATIŞMAZ'
"Menbiç meselesine gelince… Menbiç ABD askerlerinin doğrudan bulunduğu bir yer. ABD'nin defalarca ‘buradayız' açıklaması yaptığı bir yer. Onun dışında yanlış bilmiyorsam, ayın 30'unda Dışişleri Müsteşarı Tillerson ziyaretiyle kurulan mekanizma doğrultusunda Menbiç meselesini görüşmek için ABD'ye gidecek. Dolayısıyla bir müzakere-pazarlık-uzlaşma sürecinin devam edeceğini ve AKP iktidarının TSK ile birlikte herhangi bir şekilde ABD ile doğrudan bir çatışmayı göze alamayacağını düşünüyorum. Eğer ciddi bir akıl yitimi, ciddi bir irrasyonalite yoksa, herhangi bir şekilde iki NATO ülkesi arasında, hele hele ABD'ye öyle ya da böyle yıllardır bir bağımlılık ilişkisiyle bağlı bulunan Türkiye ile ABD arasında ben açıkçası bir askeri çatışmayı eklemiyorum. Dediğim gibi çok büyük bir akıl yitimi, çok büyük bir irrasyonalite yoksa."
‘SURİYE DEVLETİNE SALDIRMAYA CESARET EDEBİLECEKLERİNİ DÜŞÜNMÜYORUM'
"Sincar ve Menbiç olmadığına göre, geriye Tel Rifat kalıyor ama Tel Rifat'ta da bir yandan Suriye ordusunun oraya yerleştiği haberleri var. Bu da doğru. Suriye ordusu ile doğrudan karşı karşıya geliş mümkün mü? O olasılık da biraz düşük. Çünkü bu aynı zamanda egemen bir devlete doğrudan savaş açmak anlamına gelir ki, şu anki AKP dış politikası bunun yerine sürekli ‘terörle savaş' argümanını ön planına çıkartıyor. Dolayısıyla öyle ya da böyle BM tarafından tanınan, uluslararası hukuk tarafından tanınan merkezi ve egemen bir devlete saldırmaya çok kolay cesaret edebileceklerini düşünmüyorum ben. Ha belki küçük çaplı çatışmalar yaşanabilir. Ama Rusya faktörünü de devreye katacak olursak bu iş o kadar kolay değil."
‘AKP ULUSLARARASI PLANDA SÜREKLİLEŞMİŞ KRİZE OYNAMAYA ÇALIŞIYOR AMA…'
"Sorunun en başındaki ‘tüm bunlar nasıl olabiliyor' meselesiyle ilgili birkaç şey söyleyeyim. Evet bir kere her şeyden önce uluslararası emperyalist sistem bir krizden geçiyor. Daha dün mesela Trump'ın yargılanma ihtimali ortaya çıktı. Buna izin verildi. Öte yandan yine İngiltere'deki kimyasal bir ilaçla, gazla, her neyse yapıldığı söylenen bir suikastı bahane-gerekçe göstererek Batı blogu adeta yeni bir Soğuk Savaş başlatarak Rusya'yı hedef tahtasına oturttu. Rusya bir süre sonra buna yanıt verecek. Bu açıdan bakıldığında AKP iktidarının tam da işte bu uluslararası güçler arasındaki çatlaklara, kırılganlıklara, bu süreklileşmiş kriz durumuna oynamaya çalıştığını ve emperyalist hiyerarşide kendisine yeni bir alan açmaya çalıştığını görüyoruz. Ama bunun sınırları var. Yani, öyle ya da böyle bu nesnel sınırlarına doğru yavaş yavaş geliyor. Çünkü netice itibarıyla sizin askeri kapasitenizi belirleyen temel olgu sadece ordunuzun gücü değil aynı zamanda ekonominiz, ekonomizin nereye bağlı olduğu, ekonominizin işleyiş biçimi ve Türkiye ekonomisinin giderek kırılgan bir nitelik kazanmaya başladığını biz döviz kurlarından, enflasyon rakamlarından işsizlik rakamlarından anlayabiliyoruz. Bu açıdan bakıldığında evet Rusya ile bir takım askeri taktik ilişkiler kurulabilir, konjonktürel olarak, ama Türkiye ekonomisinin, Türkiye kapitalizminin Batı'ya bağımlılığı eninde sonunda Türkiye'yi yöneten sınıfın, Türkiye yönetici sınıfının yüzünü Batı'ya tekrar dönmesini gerektirecek bana göre. Çünkü bu ekonomiyi böylesine dış açığa ve sıcak paraya bağımlı hale gelmiş bir ekonomiyi çevirebilme, yönetebilmek için Batı'nın finans kapitalin, finansal sermayenin Türkiye'ye yeniden bir kredi açması lazım, Türkiye'yi fonluyor olması lazım. Bu fonlamanın yolu da her şeyden önce ABD ile olan ilişkilerini Türkiye yönetici sınıfının yeniden düzenlemesinden geçiyor."
‘JEOPOLİTİK OKUMA YETMEZ, EKONOMİK POLİTİK OKUMA ŞART'
"Hayır daha bağımsız duran bir Türkiye yok. Benim hem yazılarımda, hem de sizinle yaptığımız konuşmalarımda hep söylediğim bir şey var. Meselelere sadece jeopolitik açıdan bakmak yetmez, ekonomi politik açıdan bakmak gerekir. Ekonomi politik bakış açısı ancak bizi bütünlüklü bir çerçeve ile doğru olanı görmeye itebilir. Ben sadece Amerika'nın tek taraflı olarak Türkiye'ye ‘gel tekrar çalışalım' basıncı yaptığını düşünmüyorum. Bilakis tam tersine Türkiye'deki AKP iktidarının hem içeride hem de uluslararası alanda kendisine yeniden bir meşruiyet kazandırmak için ABD'yi aslında sürekli masaya çağırdığını düşünüyorum. Ve en başından beri söylemiş olduğum, Zeytin Dalı Operasyonu'nun aslında anti-Amerikan bir operasyon değil, ABD'ye ‘beni gör, Suriye'de birlikte çalışalım, Suriye'de birlikte çalışmamızın karşılığı aynı zamanda benim uluslararası meşruiyetimi bir kez daha tanıman olsun', bu şekilde bir mesaj verildiğini düşünüyorum ben ABD'ye. Dolayısıyla tüm bu Menbiç pazarlığının da Suriye siyasetinde neler yapılacağının da aslında ABD-Türkiye ilişkilerinin Suriye'yle sınırlı olarak değil genel olarak nereye doğru gideceğini göstermesi açısıdan buraya bakmamız gerekiyor. Yani ABD ile Türkiye'nin gelecek üç-beş yılda, on yılda nasıl bir ilişkisi olacak? Burada ABD uzun zamandır tam anlamıyla ilişki kurmadığı Türiye'ye tekrar bir, daha doğrusu AKP iktidarına tekrar bir meşruluk atfedecek mi, onunla yeniden düzgün bir ilişki kuracak mı, temel mesele bu. Fakat bu sizin söylemiş olduğunuz gibi çok kolay bir iş değil. Bir yandan Patriot pazarlığı yapayım, öte yandan S-400 alayım, F35'leri de alarım ama aynı zamanda Rusya ile de Suriye'de çalışmaya devam ederim. ABD'ye ve tekrar Batı bloğuna dönmenin bedeli, Rusya ile ilişkileri bu düzeyde sürdürmemek olur."
‘YENİDEN BATI BLOĞUNA DÖNÜŞ İKTİDARIN ESAS PROJESİ GİBİ DURUYOR'
"Öte yandan dediğim gibi, eğer Rusya ile ilişkileri bu düzeyde sürdürüp Batı bloğuna bu kadar mesafe koyarsanız, tamamıyla Batı'ya bağımlı olan ekonominizi bir süre sonra yönetemeyeceğinizi göreceksiniz. Dolayısıyla Türkiye kapitalizmi önümüzdeki süreçte bir seçim yapacak. Ya stratejik ve jeopolitik nedenlerle ve aynı zamanda AKP'nin kendi beka mücadelesi nedeniyle tamamen Rusya'ya yaslanacak, ya da bu beka mücadelesinin ekonomik boyutu gözönüne alınıp —dolar 4 lirayı aştı gidiyor, bu enflasyonla, işsizlikle, bu borçlanmayla ekonomi yönetilemez, dolayısıyla Batı'yla, Batı'nın finans kapitaliyle tekrar bir uzlaşma zemini aramamız gerekiyor, diye düşünecekler. Ve sanki bana ikincisi, yani yeniden Batı bloğuna dönüş, şu an iktidarın esas projesiymiş gibi görünüyor. Yani Rusya'yı fazla kızdırmadan, fazla ürkütmeden, Türkiye'nin o ‘Batıcı' fabrika ayarlarına, tırnak içinde ‘Batıcı' fabrika ayarlarına sanki yeniden döndürülmesi için bir takım hamleler yapılıyormuş gibi. Ama bu da çok kolay değil. Yani bir yandan OHAL devam edecek, bir yandan işte tüm bu, adeta bir parti devleti rejimi şekillenecek, ama öte yandan siz Batı ile siz hiçbir şey yokmuş gibi ilişkinize devam edeceksiniz. Bu da açıkçası çok kolay görünmüyor. Yani neresinden bakarsanız bakın, Türkiye'yi siyasi ve iktisadi olarak bir istikrarın değil bilakis derinleşe bir krizin beklediğini söylemek daha doğru olacak."
‘YENİ ÇÖZÜM SÜRECİ ÇOK MÜMKÜN DEĞİL'
"Şu an itibarıyla bana çok mümkün değilmiş gibi geliyor. Bunun kimi nedenleri var. Birinci neden şu; AKP ile MHP arasında kurulan bir ‘Cumhur ittifakı' meselesi var ve eğer MHP tabanından oy almak istiyorsanız, çözüm süreci vs gibi şeyleri hiçbir şekilde ağzınıza almamanız gerekiyor. Bunun yerine savaş siyasetinin bir şekilde devam etmesi gerekiyor. Bu ittifakın seçmen tabanının bir arada durabilmesinin önkoşulu bana göre öyle ya da böyle savaş politikalarının devam etmesi. O yüzden ben seçime kadar herhangi bir şekilde işte Öcalan'ın muhatap alınacağı, HDP'nin muhatap alınacağı, ya da işte PKK yöneticilerinin bir şekilde muhatap alınacağı, böyle bir çözüm sürecini olasılık dahilinde görmüyorum. Belki şöyle bir süreç ortaya konulabilir, işte AKP kendisine yakın bir takım kanaat önderlerini yeniden bölgede toplayıp, işte bir takım belki yeni açılım adı altında kültürel vs bir takım girişimlerde bulunabilir. Ama savaş siyaseti devam ederken, açıkçası şu an itibarıyla en azından bana böyle bir çözüm süreci çok makul görünmüyor."