Türkiye’nin sığınmacı anlaşmasına bağlı yükümlülüklerini yerine getirdiği ancak AB’nin verdiği sözleri tutmadığını kaydeden Çelik, şöyle konuştu: “Türkiye göçmen anlaşmasıyla üstüne düşen her şeyi yapmışken AB hiç bir sözünü yerine getirmemiştir. Vaat etmek, söz vermek anlaşmayla ilgili yükümlülükleri yerine getirme anlamına gelmiyor. Hatta göçmenler konusundaki insani durum Avrupa’da daha kötüye gitmiştir. Gelinen noktada AB’nin sözünü tutmadığı ortaya çıkmıştır. Bunu kişisel olarak söylüyorum. Türkiye’nin bu anlaşmayı yürütme konusunda anlaşmanın karşı tarafına hiçbir yükümlülüğü yoktur. Dolayısıyla istediği zaman, istediği şekilde gözden geçirebilir. Bence de gözden geçirilmesinin zamanı gelmiştir.”
Brüksel’e yönelik eleştirilerini “AB sürekli terörle mücadele ve göçmen krizinin yönetilmesi konusunda işbirliğinden bahsediyor, diğer konuları kapatıyor” sözleriyle sürdüren Çelik, “Türkiye’nin göçmen anlaşmasını sürdürmesi için şu anda AB tarafının ortaya koyması gereken mükellefiyetlere baktığımızda herhangi bir sebep olduğunu düşünmüyorum” değerlendirmesinde bulundu.
Çelik’in Türk vatandaşlarına vize muafiyeti sağlanması konusunda AB ile gelinen nokta ve ilerleme sağlama olasılığının bulunup bulunmadığı sorusuna ise yanıtı şöyle oldu: “Vize serbestisi konusunda gelinen noktadan şunu anladık: AB vize serbestisi konusunda objektif ve hakkaniyetli bir yaklaşım üretmeyecek. Bu kesinleşmiştir, nettir. Defalarca görüştük. Kendilerinin terör mevzuatlarını artırırken bizim terör mevzuatımızı gevşetmemizi istemelerinin hiçbir objektiflikle hakkaniyetle ilgisi yoktur. Biz bu şartlar altında terör mevzuatını gevşetemeyiz.”
AB kurumlarından ya da üye ülkelerden zaman zaman olağanüstü halin kaldırılması gerektiği yönünde açıklamalar da geldiğini belirten Çelik, “Mevcut şartlar altında Türkiye’ye ‘OHAL’i kaldırın’ demek ‘Türk demokrasisini ve hukuk sistemini savunmasız bırakın’ demektir, bu gerçekçi bir yaklaşım değil” dedi.
‘TIMMERMANS’LA GÖRÜŞMENİN GEREKLİ OLDUĞUNA İNANMIYORUM’
Vize muafiyeti konusunda Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Frans Timmermans ile bir görüşme yapılmasının planlandığını söyleyen Çelik, “Şu aşamada doğrusunu söylemek gerekirse ilerleme öngörmediğim için böyle bir görüşmenin gerekli olduğuna da inanmıyorum” dedi.
Son dönemde Türkiye ve AB arasında yükselen tansiyon hatırlatılarak bunun Türkiye’nin birlikten kopuşu mu anlamına geldiği sorulan Çelik, AB’nin geleceği ile ilgili de bir tartışmanın sürdüğünü hatırlatarak “Bir siyasi değerler birliği olarak kendini güncelleyen bir AB şeması ortaya çıkacaksa Türkiye’nin bu birliğin üyesi olma konusunda stratejik hedefini koruduğunu” belirtti.
‘TÜRKİYE HALEN AB HEDEFİNE DOĞRU YÜRÜMEKTE AMA 2017 YILI ÇOK ÖNEMLİ’
“Türkiye halen AB hedefine doğru yürümekte ama 2017 yılı çok önemli; AB ile bu yılın ilk altı ayında bir liderler zirvesinin gerçekleşmesi gerektiğini düşünüyoruz” diyen Çelik, “AB liderler zirvesinden somut kararlar, takvim ve eylem planı çıkmalı; söz verip tutmamak AB’nin teamülüne dönüştü, bu ikilem aşılmalı; aksi takdirde bu ilişkiler böyle sürdürülemez” dedi.
Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin gelecek ay Türkiye’yi yeniden siyasi ve hukuki alanda denetime alıp almamak konusunda yapacağı oylamayı da değerlendiren Çelik, ‘Avrupa kurumlarının darbe girişimi ya da terör saldırılarından sonra bunları kınamaktan başka bir somut dayanışma gösteremediği’ eleştirisinde bulundu ve “Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde bu kararın bu şekilde ele alınması, bir denetim kararının ortaya çıkması da çok yanlış olur” dedi.
Çelik, Avrupa Konseyi’ne bağlı Venedik Komisyonu’nun 16 Nisan’da referanduma sunulacak anayasa değişikliği konusunda hazırladığı ve geçtiğimiz günlerde açıklanan raporunu da eleştirdi.
Söz konusu raporda uygulamayı görmeden açıklama yapılmasının alışılmamış ve yanlış olduğunu savunan Çelik, “Venedik Komisyonu’nun (anayasa değişikliğinde) uygulamayı görmeden açıklama yapması alışılmamış ve yanlış; rapor Türkiye’ye karşı kampanyanın parçası olarak kullanılıyor. Raporda komisyonun teknik kapasitesini kuşkuya düşürecek şekilde siyasi mülahazalara bulaşmış yaklaşımlar üretilmiş” dedi.
Çelik, Türkiye’nin temel haklar ve hürriyetler ile hukuk alanında yeterli ilerleme kaydedemediği için bu alanlardaki mali yardımların kesileceğine ilişkin haberler hatırlatıldığında ise bu konuyla ilgili olarak AB Genişleme Komiseri Johannes Hahn’ın ofisi ile görüşüldüğünü kaydederek, “Bu yardımların kesileceğine dair bize ulaşmış bir bilgi yok” dedi.
Çelik, Hollanda krizi bağlamında diplomatik alanda uygulanacak yaptırımların hafta başında Bakanlar Kurulu toplantısının ardından kamuoyuna açıklandığını kaydederken, “Hollanda’ya yaptırımlar konusunda Bakanlar Kurulu’nda çok geniş bir paketi tartıştık; yeni tedbirler üzerine çalışıyoruz. Ancak bu konu Hollanda halkıyla, işadamları ve ekonomik aktörlerle ilgili değil” dedi.
Türkiye’nin hukuka saygılı, serbest piyasa ekonomisini işleten ve küreselleşmeden, serbest ticaretten yana olan bir ülke olduğunun altını çizen Çelik, şunları kaydetti: “Bütün dünyadaki iş dünyasına ve işadamlarına Türkiye’nin güvenli bir ülke olduğunu, burada parlak bir gelecek olduğunu ve yatırımlara devam etmeleri gerektiği çağrısını yapıyoruz. Türkiye’de yatırım yapan, işletmeleri bulunan, Türkiye’de istihdam sağlayan Hollandalı işadamları da dahildir. Onlar kesinlikle bu krizin bir parçası değildir.”
Hollandalı Vitol’ün Petrol Ofisi’ni satın almasına Türkiye’deki bağımsız kurullardan alacağı iznin veya ING Bank’ın Türkiye’deki varlığının iki ülke ilişkilerinden etkilenip etkilenmeyeceği sorusuna Çelik, “Özel sektör, iş dünyası, Hollanda’dan gelen turistler, Hollanda insanı krizin bir parçası ve muhatabı değildir” ifadelerini kullandı.
Türkiye ile Avrupa Birliği arasında bu yılın ilk çeyreğinde başlaması hedeflenen Gümrük Birliği güncellemesi konusunun Ekonomi Bakanlığı koordinatörlüğünde Dışişleri ve AB Bakanlıklarının bir çalışma yaptığını kaydeden Çelik, “Gümrük Birliği’nin güncellenmesine hazırız. Ekonomi Bakanlığımızın görüştüğü muhatapları da bununla ilgili olumlu yaklaşımlarını sürdürüyorlar. Bu konunun herhangi bir şekilde siyasi mülahazalara karıştırılmaması lazım” dedi.
Çelik, bu konuyu Avrupa ya da Avrupa Parlamentosu içinde siyasi mülahazaların bir parçası haline getirmek isteyenler olabileceğini vurgulayarak, şunlar söyledi: “Öteden beri Türkiye’ye karşı husumet üreten ülkelerin böyle refleksleri olabilir. Ortak çıkarların korunması bakımından önemli bir sınav olacaktır. Biz siyasi mülahazaların dışında teknik bir süreç olarak güçlü bir şekilde ve takvimde ilerletilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Birkaç kere bu konuyu Bakanlar Kurulu’nda değerlendirdik ve Türkiye bu güncellemeye hazırdır.”
Türkiye Gümrük Birliği’ni tarım, gıda, hizmetler, kamu alımları ve üçüncü ülkelerle yapılan STA’ları kapsayacak çerçeveye getirmeyi amaçlıyor. Türkiye bu görüşmeleri 1-1.5 yıl içinde tamamlamayı amaçlıyor.