Muižnieks, 16 Nisan'da referandumda oylanacak olan anayasa değişiklik teklifinden endişe duyduğunu da ifade ederek teklifin, yargının yürütme ve yasama karşısındaki özerkliğini daha da azaltacağını ifade etti.
Muižnieks, geçtiğimiz yılın Nisan ve Eylül aylarında Türkiye'ye yaptığı ziyaretlerin ardından hazırladığı Türkiye'de ifade özgürlüğü ve medya özgürlüğüne ilişkin memorandumu bugün yayımladı. 24 sayfalık memorandumda Muižnieks'in Türkiye'de medya ve ifade özgürlüğüne yönelik tespitleri ve tavsiyeleri yer aldı.
Türk yargısının yasal çerçeveyi uygulayışının da olumsuz bir istikamete girdiği belirtilen memorandumda uzun zamandır sadece kanunlarda kalmış olan Cumhurbaşkanına hakaret, dini değerlere hakaret gibi suçlara ilişkin ceza soruşturmalarında çarpıcı artış yaşandığı kaydedildi.
'MEDYA ÖZGÜRLÜĞÜNDEKİ KÖTÜLEŞME ENDİŞE VERİCİ BOYUTTA'
Türkiye'ye ilişkin bir önceki raporun yazıldığı 2011 yılına göre Türkiye'de medyanın bugün çok daha az çeşitlilik gösterdiğini ve kamuoyu önündeki tartışmaların daha fakirleşmiş ve bastırılmış olduğu vurgulanan memorandumda "Komiser, medya özgürlüğü ve ifade özgürlüğü ile ilgili durumdaki kötüleşmenin boyutunun ve hızının son derece endişe verici olduğu görüşündedir. Bugünkü vaziyet, AİHS ve AİHM içtihadında korunan ilkelerin, Avrupa Konseyi standartlarının ve ayrıca ilgili diğer uluslararası standartların çok sayıda ve göz göre göre ihlali ile öne çıkmaktadır. Bu ihlallerin yarattığı caydırıcı etki, sadece hükümetin ve iktidardaki siyasi partinin kontrol etmediği veya onların taraftarı olmayan medyanın ayakta kalan kısmında otosansür olarak ortaya çıkmamakta, aynı zamanda sıradan vatandaşları da etkilemektedir. Bu, gazetecilik için son derece elverişsiz bir iklime ve giderek kuraklaşan tek taraflı bir tartışma ortamına yol açmaktadır" ifadelerine yer verildi.
'MİLLETVEKİLLERİNİN TUTUKLANMASI HALKA KORKUTUCU BİR MESAJ GÖNDERDİ'
Memorandumda, Türkiye'de medyada çoğulculuğun ve bağımsızlığın son yıllarda geriye gittiği, ifade özgürlüğüne ilişkin farklı grupların çeşitli şekillerde ‘yargı tacizine' maruz kaldığı, Türk yetkililerin sosyal medya da dahil olmak üzere internette ifade özgürlüğünü sınırlandırmak için çeşitli yollara başvurduğu, gazetecilerin maruz kaldığı güvenlik tehditleri örneklerle anlatılırken ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalardan milletvekillerinin de mağdur olduğu ifade edildi. Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasının en endişe verici yönlerinden birinin, 'soruşturma konusu eylemlerin çoğunluğunun, örneğin Cumhurbaşkanına veya diğer kamu görevlilerine hakaret, terör propagandası veya kin ve düşmanlığa tahrik gibi suçlamalar çerçevesinde bu milletvekillerinin verdiği beyanatlardan kaynaklı olması' olduğuna dikkat çekilirken "Komiser, bugünkü iklimde, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasının ve akabinde milletvekillerinin gözaltına alınmalarının ve tutuklanmalarının sadece milyonlarca seçmeni oy haklarından mahrum etmediği, aynı zamanda bütün Türk halkına had safhada tehlikeli ve korkutucu bir mesaj gönderdiği ve insan haklarına ilişkin olan da dahil olmak üzere demokratik tartışma alanını çok ciddi bir biçimde daralttığı görüşündedir" ifadelerine yer verildi.
'AKADEMİK ÖZGÜRLÜKLER DE SALDIRI ALTINDA'
Türkiye'de ifade özgürlüğünün gerilediği başka bir alanın da akademik özgürlükler olduğu belirtilen memorandumda "Barış için akademisyenler" imza kampanyasına katılan akademisyenlere yetkililer tarafından çok sert tepki gösterildiği ifade edilerek "Grup tarafından verilen rakamlara göre, Eylül 2016 itibarıyla, 511 imzacı disiplin soruşturmasına uğramış, 93 akademisyen işten atılmış, 15'i istifaya zorlanmış, 85'i işten el çektirilmiş, 41'i polis nezaretine alınmış ve yüzlercesi ifade vermeye çağrılmıştı" denildi.
'GAZETECİLİK FAALİYETLERİ TUTUKLAMA İÇİN DELİL OLARAK GÖSTERİLİYOR'
Memorandumda, halen Türkiye'de 151 gazetecinin cezaevinde bulunduğu kaydedilirken gazetecilerin mesnetsiz suçlamalarla ve ilk bakışta suçun varlığına işaret edebilecek hiçbir delil olmadan tutuklandığı davaların endişe verici şekilde hızla arttığı da belirtilirken "Komiser; hakimin değerlendirmesinde ifade özgürlüğünü hiçbir şekilde göz önüne almaması, birbirleri ile devamlı surette karşı karşıya gelmiş olan örgütler FETÖ ve PKK için aynı anda propaganda yapma suçlamasındaki tutarsızlık, ayrıca hükümeti eleştiren gazete yazılarının bağlamlarından koparılarak okunması dışında, sanıklar ve bu örgütler arasında herhangi bir irtibat ortaya koyan maddi delillerin yokluğu karşısında şaşkınlığa uğramıştır" ifadelerine yer verildi.
'İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ SADECE ZARARSIZ BULUNAN FİKİRLER İÇİN GEÇERLİ OLMAMALI'
İfade özgürlüğünün, demokratik toplumun temellerinden birini teşkil ettiğine dair AiHM içtihadını hatırlatan Muižnieks, "Bu yalnızca, hoş karşılanan, zararsız bulunan veya umursanmayan bilgi ve fikirlere değil; aykırı düşen, şoka uğratan ve rahatsız edenler için de geçerlidir. Olmadıklarında ‘demokratik bir toplumdan' söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereklilikleri bunlardır" dedi.
'TERÖR EYLEMİ OLANLA KARŞIT GÖRÜŞ AYRILMALI'
Türk yasalarındaki ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı hükümlerin kaldırılması çağrısının yinelendiği memorandumda, şu ifadelere yer verildi:
"Komiser, mümkün olan en kuvvetli şekilde, Türk siyasi liderlerini bu gidişatı değiştirmeye, terör eylemi olanla eleştiri ve karşıt görüşü ayırmaya başlamaya ve ayrıca demokratik bir toplumda beklenen sorumluluğu ve hoşgörüyü göstermeye çağırır.
Kendileri, internetteki de dahil olmak üzere ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran ve çok uzun süredir devam eden sistemik meselelerle baş etmek için gerekli olan siyasi iradeyi yeniden oluşturmalı ve AİHM'in bazıları on yıllar öncesine uzanan çok sayıda kararını artık icra etmelidir.
Bunları şu an hala süregelen olağanüstü hal döneminde yapmak kesinlikle imkansızdır ve Komiser, yetkilileri, bir kez daha, olağanüstü hali kaldırmaya ve sebep olduğu çok sayıda kabul edilemez ifade özgürlüğü ihlalini, ve özellikle medya özgürlüğü ve akademik özgürlüğü ilgilendirenleri, eski hale getirmeye çağırır. 23 Ocak 2017'de çıkartılmış kararname ile kurulmuş olan yeni komisyon gelecekteki etkililiğine bağlı olarak başvuru ve telafi hakkı açısından doğru istikamette bir adım olarak görülebilecek olsa bile, Komiser'in esasa dair başka endişelerini gidermesi beklenemez."
Muižnieks, geçtiğimiz yılın Nisan ayında Türkiye'ye yaptığı ziyarette Sputnik'e verdiği mülakatta Türkiye'de insan hakları konusunda endişe verici şekilde geriye gidiş olduğunu belirtmişti.