Peki Hizbullah'ın ortağı Hıristiyan Mişel Aun'un cumhurbaşkanı seçilmesiyle Lübnan siyasetindeki dengeler nasıl evrildi? Sünni kanadın temsilcisi Hariri cephesinin ağırlığında ne gibi değişiklikler var. Lübnan'dan bölgeye, Türkiye'ye ve Ortadoğu'daki siyasi ve askeri varlığını artıran Rusya'ya bakış nasıl?
İstanbul Kültür Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi ve Beyrut'taki Amerikan Üniversitesi'nde misafir öğretim üyesi Burak Cop'la konuştuk.
'EN UZUN SİYASİ KRİZ'
Cop, aslında geçmişte de benzerleri yaşayan siyasi krizin 30 Ekim'deki seçim ile noktalandığını söylerken, bunun 'Lübnan tarihindeki en uzun kriz' olduğunu kaydetti. Lübnan'da siyasetin 2005 yılında Suudi Arabistan'la yakın ilişkileri olan Sünni cephenin lideri ve Başbakan Refik Hariri'nin öldürülmesiyle kutuplaştığını anımsatan Cop, oluşan 'iki farklı koalisyonu' şöyle anlattı:
"2005 yılında, şu anda hükümeti kurmakla görevlendirilen Saad Hariri'nin babası Refik Hariri'nin öldürülmesiyle beraber Lübnan siyasetinde büyük bir kutuplaşma meydana geldi. İki farklı ittifak oluştu. Bunlardan biri, '8 Mart ittifakı' diye bilinen, Suriye yanlısı diyebileceğimiz partilerin oluşturduğu ve Hizbullah'ın başını çektiği ittifaktı. Karşısında da babası öldürülen Saad Hariri ile Suriye karşıtlarının '14 Mart ittifakı'. Yani Suriye'nin Lübnan'daki nüfuzunun, askeri varlığının, siyasi vesayetinin ortadan kalkmasını isteyen siyasi aktörlerin bir araya geldiği koalisyon. Bu iki koalisyon, 10 yıl boyunca Lübnan'da belirleyici oldu."
Krizin çözümünde Mişel Aun'un rakip Hristiyan lider Samir Caca ile bir araya gelmesinin etkili olduğunu belirten Cop, şu izahatı getirdi: "Bu ittifaklar arasında, 8 Mart koalisyonuna, yani ‘Suriye yanlısı ittifaka' doğru bir kayma oldu. Suriye karşıtı partilerin yer aldığı 14 Mart kampındaki en büyük Hristiyan partisi Lübnan Kuvvetleri'nin lideri Samir Caca ile Mişel Aun bir araya geldi. Samir Caca ile Mişel Aun, Lübnan iç savaşı döneminde karşılıklı saflarda yer alan iki liderdi. Hariri'nin başını çektiği bloğun bir parçası olan Caca, eski rakibiyle birkaç ay önce anlaştı. Bu şekilde Mişel Aun'un cumhurbaşkanlığının yolu açılmış oldu." Aun'un seçilmesini İran'ın ve Suriye'nin tercih ettiği bir gelişme olarak okunabileceğini söyleyen Cop, "Mişel Aun'un cumhurbaşkanlığına seçilmiş olması, Suudi Arabistan ve Hariri açısından bir başarısızlık olarak görülebilir" dedi.
'SURİYE SAVAŞI, HRİSTİYANLARI HİZBULLAH'LA AYNI ÇİZGİDE BULUŞTURDU'
Lübnan Hizbullah'ı ile Türkiye'de Hizbullah adıyla faaliyet gösteren hareket arasında isim benzerliği dışında hiçbir alaka olmadığının altını çizen Burak Cop, Hizbullah'ın Lübnan siyasetindeki önemini vurgulayarak şöyle dedi: "Suriye savaşı Lübnanlı Hristiyanların önemli bir kısmını Hizbullah'la aynı çizgide buluşturdu. Suriye'deki cihatçı örgütler, Ortadoğu'da Hristiyanların varlığına çok büyük bir tehdit oluşturuyor. Dolayısıyla Mişel Aun ve daha küçük bir parti olan Süleyman Franjiye'nin partisi gibi pek çok Hristiyan, Hizbullah ile aynı kamptalar. Öte yandan Hizbullah, bir İslam devleti kurmak gibi siyasi bşr ajandaya da sahip değil."
Burak Cop, Lübnan'dan Türkiye'ye bakışta 2011 yılının ‘dönüm noktası olduğunu' anlatırken, şu saptamaları yaptı: "Gördük ki bu bir baş aşağı gidişin, felakete doğru gidişin başlangıcıymış. 2011 öncesinde Türkiye'nin tüm Ortadoğu'da olduğu gibi Lübnan'da da prestiji yüksekti. Türkiye, Ahmet Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanlığının ilk birkaç yılında 'çok hiperaktif' bir dış politika uygulamıştı. Hatta çok fazla ziyaret yaptığı da söyleniyordu. Bu ziyaretlerin önemli bir kısmı, Ortadoğu'daki anlaşmazlıklarda ülkeler arası ve ülke içi anlaşmazlıklarda arabuluculuk faaliyetiydi. Türkiye'nin 2011'den sonra çok açık bir şekilde mezhepçilik yapması ve Suriye savaşına dahil olması, Türkiye'yi adeta ‘düşman ülke' pozisyonuna getirdi. 2013'te işler iyice ayyuka çıktı; öyle ki Beyrut'ta Türkiye karşıtı gösteriler düzenlendi."
'TÜRKİYE HALA ÇOK POPÜLER'
'Düşman ülke' bakışına karşın Lübnan halkının büyük çoğunluğunun Türkiye'ye sempati duyduğunu söyleyen Cop, "Türkiye'nin hâlâ önemli bir popülerliği var. 'Yumuşak güç' denen kavram bağlamında değerlendirilebileceğimiz ve Arap dünyasında çok popüler olduğu bilinen Türk dizileri çok izleniyor. Ayrıca, İstanbul belli bir maddi gücü olan Lübnanlılar için çok önemli bir turizm destinasyonuydu. Türkiye'nin Lübnan'daki imajı kolaylıkla toparlanabilecek bir imaj, ama bunun önünde birtakım engeller var. Örneğin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın biz Suriye'ye Esad'ı devirmek için girdik demesi, Musul vesilesiyle Irak'taki silahlı kuvvetlerin mezhebinin konu edilmiş olması Ortadoğu'yu irrite ediyor" dedi.
Burak Cop, tarihsel rekabetten ve Suriye muhalifliğinden ötürü Lübnan'da Rusya'ya bakışın günümüzde de Şam rejimine muhalif olan kesimlerce olumsuz, halkın diğer kesimlerinde ise olumlu görüldüğünü de ekledi.