‘KALEM SAHİPLERİ EN AZINDAN TUTUKSUZ YARGILANMALI'
Bu noktadan tutuklu yazar ve gazetecilere gelen Tuna, "Bu üzücü bir şeydir. Kalemden, kalemle yazı yazmak diyoruz. Bunlar benim için kutsal şeylerdir. ‘Kaleme ve yazıya ant olsun' diyen bir gelenekten geldiğimiz için diyorum en azından. Bu insanlar sonuçta düşüncelerini ifade edip sanatlarını icra ediyorlar. Bu en azından saygı duyulması gereken bir şeydir. Ama ifade edilen şey şu… Bu kişiler sanatçılıklarından dolayı içeri alınmadılar. Yener Dönmez diye bir gazeteci var, Akit gazetesinin köşe yazarıydı, şimdi o da içeride. Şimdi biz bu adam gazetecilikten içeri alındı diyebilecek miyiz? Diyemeyiz, çünkü Deniz Baykal'a karşı kaset kumpasını ilk başlatanlardan. O yüzden bu yazarlıktan, bu gazetecilikten içeride demeden evvel nedeni sorabilmeliyiz. Ben ilkesel olarak kalem sahiplerinin en azından tutuksuz yargılanmasını isterim. Ama Yener Dönmez hesap vermeli" diye konuştu.
"Aslı Erdoğan için hangi suçlama yapılıyor, bilmiyorum" diyen Tuna, "Ama ben Aslı Erdoğan'ı yazılarından tanıyorum ve yazılarından tanıdığım birinin içeride olmaması lazım. Salih Mirzabeyoğlu'nun şiir kitapları vardı, romanı vardı. 16 sene içeride yatırıldı. Bir romancı niye içeride diye sormadı, bu örgütten yatırılıyor dendi" ifadelerini kullandı. Salih Tuna bu konudaki kanaatini ise şöyle özetledi:
"Bence şu anda tutuklu olmayan, hiçbir soruşturma geçirmemiş çok daha fazla suçlu var dışarıda. Ben biliyorum Fethullahçı Terör Örgütü'yle bağlantılarını, bunlar hâlâ bir soruşturmaya konu edilmiş değiller. Çok önemli AK Partili belediyelerde genel sekreter düzeyinde Fethullahçılar var, henüz soruşturmadılar. Bu yapılmayacak anlamına gelmiyor ama yapılmış değil. Bu örgütle hiçbir alakası olmayan, senin benim gibi düşünen insanlar var içeride, bu insanlar çıkacaklar. Ama bir dönem mağduriyet yaşamış olacaklar. Bu süreçler doğası gereği sıkıntılı süreçler. 40 yıldır ülkeyi zapturapt altına almaya çalışan bir örgüt tasfiye edilirken bazı olumsuzluklar yaşanıyor maalesef. Keşke Aslı Erdoğan bir an önce çıksa."
Enver Aysever'in "Yıllar önce bana ‘Bu ülkenin Marksistleri, hedef gösterilen diğer isimleri Türkiye'ye kötülük etmez ama bu Gülenciler çok büyük kötülükler edecekler' demiştin" diye konuşması üzerine Salih Tuna, "Evet. Tabii o zaman da denecek ki, neden bunları açıktan, haykıra haykıra söylemedin. Ben şunu söyleyeyim. 2008'de ağabeyimi Ergenekon sürecinde 1.5 sene işkencede tuttular. Aynı örgüt tuttu. Ağır baskı altındayken, ben şu an iktidarda çok etkin yerlerde olan insanlara bunu anlatamadım. Anlatmak şöyle dursun, beni de Ergenekoncu diye içeri alabilirlerdi. Korkunç bir dönemdi" ifadelerini kullandı.
‘FETÖ ÖNCE ORTAK DİL ALANLARINI ZEHİRLEDİ'
‘ERDOĞAN OLMASAYDI SURİYE'YLE SAVAŞMAK ZORUNDA KALACAKTIK'
Enver Aysever'in Ahmet Davutoğlu'nun ‘Stratejik Derinlik' kitabının yayınlandığı dönemde birlikte program yaptıklarını ve kendisinin o dönemde "Davutoğlu Türkiye tarihinin gelmiş geçmiş en kötü dışişleri bakanıdır" tespiti yaptığını hatırlatması üzerine söz alan Tuna, "Canlı yayında söylemiştin. Türkiye, dış politikasındaki en büyük krizleri Suriye'yle birlikte yaşadı. 94'teki belediye yönetiminden itibaren Erdoğan'ın şöyle bir çalışma tarzı vardı. Alanında bilen, o konuda yetki alan insanların sorumluluğunu sonuna kadar üstlenir Erdoğan. Dışişleri Bakanı da tam anlamıyla bağımsız değildir ama ona alabildiğine özgürlük alanı tanır. Bunlara rağmen WikiLeaks belgelerinde görüyoruz ki, Erdoğan'ın direnci olmasaydı, biz ta o dönemde Suriye'yle savaşmak zorunda kalacaktık" dedi.
"Davutoğlu, AK Parti'de çok geniş bir konsensusun sağlandığı dönemin bir siyasi figürü" diyen Salih Tuna, Davutoğlu dönemiyle ilgili şunları söyledi:
"Davutoğlu, FETÖ'nün hak ve hizmet hareketi olarak sunulduğu bir dönemde kendisini var eden bir siyasi figür. Akademisyen kişiliğinin ötesinde bu söylediğim. Daha sonra AK Parti'de dış politikayı dizayn etmek ve dış politikaya yön vermek üzere bir görev kendisine verildi. Danışmanlıktan buraya gelen bir süreçti. Bu süreçte kendisini öneren eski Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'dür. Bunu övünerek söylemişti Gül ama daha sonra, kongre sürecinde en çok karşı çıkanlardan biri de yine kendisi oldu. Başbakanlığı yaptığı cumhurbaşkanlığı görevinden sonra hak ettiği bir görev olarak gördüğünü düşünüyorum. Bu makama kendisinin önerdiği bir danışmanın gelmesini benimseyemedi ya da içine sindiremedi diye düşünüyorum. O dönemde Gül'ün etrafında da, Davutoğlu'nun etrafında da kümelenen insanlar vardır. Ki bu insanlar bir dönem ikisi için de ortak network'tü. Cemaat burada pragmatik bir yaklaşımla hareket ediyordu. FETÖ'nün bütün derdi Erdoğan'ı alaşağı etmek. Karşı çıkmak yetmiyor. Eğer yapabileceğimi düşünüyorsa beni de desteklerdi. Bu noktada bu ihtimali gördüler Davutoğlu'nda ve hatta Gül'de."