'NAZİ DÖNEMİNDE KULLANILAN YÖNTEMLER'
Alman Deutschlandfunk Radyosu'na konuşan Asselborn şöyle dedi:
"Bugün Türkiye'de insan haklarını savunan biri, ya Gülenci ya da terörist olmakla damgalanıyor. Türkiye'de avukat yüzü görmeden 5 gün cezaevinde tutulduklarını biliyorlar. 15 Temmuz'dan bu yana sadece 11 bin sendikacı görevden atıldı. Basın özgürlüğü sıralamasında Türkiye 180 ülkeden 151'inci sırada. 10 bin gazeteci işsiz. Ama işin en kötüsü ise Türkiye'de toplumsal ve sosyal açıdan bir sivil ölüm başladı. İşten atılanların resmi gazetede isimleri yayımlanıyor. Onların bir daha iş bulma şansları yok. Diplomaları, pasaportları yok ediliyor. İnsanların ailelerini geçindirecek geliri yok. Evlerini kaybediyorlar. Açlık çekiyorlar. Bunlar, açık söylemek gerekirse, Nazi döneminde kullanılan yöntemler. Ve bu Türkiye'de 15 Temmuz'dan beri çok, çok kötü bir dönüşüm. AB olarak bunu öyle kolay kabul edemeyiz"
Asselborn, Eylül ayı başında Strasbourg'daki dışişleri bakanları toplantısında, Türk Dışişleri Bakanı'nın kendilerine kelimesi kelimesine "Ben de sizler gibi hukuk devletinde yaşamak istiyorum" dediğini iddia etti. İdam cezasının vazgeçildiğinden hareket ettiklerini belirten Asselborn, Türkiye'den 15 Temmuz ve sonrası kararnamelerinin insan hakları sözleşmelerine uygunluğu açısından Avrupa Konseyi uzmanlarınca inceleneceği yönünde sözlü taahhüt aldıklarını ileri sürdü ve "Bunların hepsi son günlerde yok edildi" dedi.
AB'nin bu konuda nasıl bir tavır alacağı sorusuna Asselborn şu yanıtı verdi: "Türkiye ihracatının yüzde 50'sini AB ülkelerine yapıyor. Bir kıyaslama yapmak gerekirse, Rusya'ya ihracatı sadece yüzde 2. Türkiye'deki yatırımların yüzde 60'ı AB'den. Bu tam bir baskı aracı. Türkiye'de insan haklarında yaşanan bu inanılmaz duruma karşı durmak için belli bir noktada bu baskı aracını kullanmaktan çekinmeyeceğiz"