İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın operasyonla ilgili yazılı basın açıklamasında Cumhuriyet Gazetesi ve gazetenin imtiyaz sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı yöneticileri hakkında, “PKK/KCK ve FETÖ/PDY terör örgütlerine müzahir oldukları, 2 Nisan 2013 tarihli, 2013/4 sayılı yönetim kurulu toplantısında alınan vakıf üyeliğine seçme kararının usulsüz olduğu, 15 Temmuz darbe girişiminden kısa bir süre öncesinde, darbeyi meşrulaştırıcı yayınlar yapıldığı” yönünde iddialar olduğu savunuldu.
Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı ve Danıştay eski Başsavcısı Tansel Çölaşan, Sputnik’e verdiği röportajda, Cumhuriyet Gazetesi’ne yönelik bu operasyonun, son dönem siyasi baskılardan biri olduğunu, OHAL uygulama sınırları dışına çıkıldığını ama her şeye rağmen yargıya güvenmek gerektiğini söyledi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyonla ilgili yazılı basın açıklamasında, önce ‘Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. (Cumhuriyet Gazetesi) ve gazetenin imtiyaz sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı yöneticilerinin “PKK/KCK ve FETÖ/PDY terör örgütlerine müzahir oldukları’ yönünde iddiaların olduğu savunuldu. Ondan sonra ise geçmişteki bir karardaki usulsüzlük var. Geçmişteki karardaki usulsüzlük, özel hukuka ilişkin bir davadır. Açarsın, kazanırsın, uygularsın. Bundan dolayı kamu hukuku adına dava hazırlığı soruşturma yapılmaz, gözaltı yapılmaz. Buradaki olay, basında daha önce yer almış Adana’da MİT TIRlarının yakalanması ile ilgili. Onu yakalayan subaylar haklarında devlet sırrını ifşa ettikleri diye ayrıca dava açılmıştı. İşte Cumhuriyet gazetesinde, dava dosyalarındaki bilgiler, yani kimler ne yapmış, silahlar yurt dışına nasıl kaçırılmış ve yurt dışındaki ÖSO’ya ya da IŞİD’e nasıl verilmiş ve saire şeklinde yayın yapılmıştı. Savcılık en son kısımda işte onu söylemeye çalışıyor, oraya atıf yapıyor bence. Ve oradan bu hareket oluyor, deniyor.
Şu anki OHAL uygulamaları tamamen Anayasa’ya aykırı, Anayasa Mahkemesi kurallarına aykırı, insan temel hak ve özgürlüklerine aykırı olarak yürütülüyor. Gözaltı süresi 48 saattir, onu 1 aya çıkarttırmışlar. Şimdi tutuklandıktan sonra süresiz içeride bırakmak için aynı Ergenekon, Balyoz gibi tutma imkanı doğuracak düzenlemeler yapıyorlar. Yani kısaca Cumhuriyet gazetesine yapılan son dönem siyasi baskılardan bir tanesidir. Ne kadar haklıdır, haksızdır, tabi onu Savcılık’ta, madem bir soruşturma var, onun hakkında bizim bir şey söylememiz imkanı olmaz. Çok doğru ilgiler bulurlarsa tabi ki yasal yönden OHAL çerçevesinde gerekli işlemler yapılacaktır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu açıklamasındaki konuların, delilleriyle ortaya çıktığında doğru mu, yanlış mı olduğunu bileceğiz. Ve biz bir Anayasal kurum olduğumuz için de Cumhuriyet Başsavcılığı’nın adımlarını izleyeceğiz. Çünkü suç isnatları var ve bunların delilleri, belgeleri var ise şüphesiz bu süreç işleyecektir. Şu anda bunun hakkında iyidir, kötüdür demek mümkün değil. Ama genel anlamda OHAL uygulamaları iktidar tarafından, tamamen OHAL dışına çıkarak bir yerde fırsatçı bir şekilde kendi yapılanmasına çevirmeye, gücünü kuvvetlendirmeye, daha çok yerleşmeye filan kullanılıyor. Adil bir OHAL uygulaması yok. O sistem olarak zaten adaletli olmayan bir sistem. Ama geçici olması ve kurallarıyla sınırlı olması koşuluyla kabul edilebilir. İşte o sınırların dışına çıkıyorlar ve ülkeyi bildikleri gibi fiili anlamda yine yönetmeye çare gördüler. Ama tabi ki yargı kararlarına da yargı süreci başladığında çok fazla güvenmek ve karışmamak lazım. İzleyeceğiz. İnşallah, gerçek anlamda adalet sağlanmış olur ve doğru bir yargı kararı çıkar. Yargıya güvenmek zorundayız.