Türkiye'nin Suriye ve Irak'ta oynadığı roller, hedefleri ve başarı potansiyelini Prof. Doğu Ergil ile konuştuk.
Türkiye'deki iktidarın kendisini 'Osmanlı'nın mirasçısı' olarak görmesine atıfta bulunan Prof. Ergil, "Yakın coğrafyasına baktığında 'Burası Osmanlı'nın mülküydü. Yani benim de burada hakkım var' diyor. Bu oldukça tek taraflı bir bakış açısı" vurgusu yaptı.
'BURASI 'OSMANLI'NIN ESKİ TEBAASI OLARAK KUCAĞINI AÇMIŞ BEKLİYOR' FANTEZİSİ DOĞRU ÇIKMADI'
"Bir kere buranın halkları hala kendini Osmanlı'ya bağlı hissediyor mu? Osmanlı'ya bağlı oldukları dönemde mutlu muydular?" sorularını yönelten Ergil, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Bunları soran yok. Kendilerine 'Ortadoğu'ya biz gideriz, burası Osmanlı'nın eski tebaası olarak bize kucağını açmış bekliyor fantezisi' doğru çıkmadı. Bugün oradaki, Irak ve Suriye'deki yönetimler artık başarısız devlet denmesine rağmen hala dışarıdaki hamileriyle birlikte, buraya, Türkiye'nin eski eserleri olarak dönmesini istemiyorlar. Ne istiyorlar peki? Burada var olan sorunların çözümünde destek olmasını, belki hamilik yapmasını ve bu sorunların çözümünde, ama gelip burada kendisi için bir egemenlik oluturmasını istemiyorlar."
Türkiye'nin bir bölge ülkesi olarak müdahaleci politikasını yanlış bulan Prof. Ergil, bu tarz politikaların, ABD ve Rusya gibi sahada ve diplomaside gücünü ortaya koyabilen devletler tarafından tercih edilebileceğini söylerken, Ankara için tehlikelerine de şu sözlerle dikkat çekti:
"Ben 'Suriye'deki rejimi tanımıyorum' dediğiniz zaman, kendi rejiminizi de tartışmaya açtığınızın bilincinde olmalısınız. 'Ben sınırların değişmesini istiyorum' dediğinizde, sizin sınırlarınız da tartışmaya açılıyor. Şimdi böyle bir denklem bağlamında tehlikeli bir yaklaşım bizim yaptığımız. Örneğin Musul'a müdahale eden gücün içinde olmak istiyoruz ve bunu açıklıyoruz. 'Masada olmak istiyoruz' diyoruz. Bunun bir devlet söylemi olmaması lazım. İşgalci bir devlet bunu yapabilir. Ama işgalci bir devlet olacaksan da, işgali gerçekleştirip kalıcı hale getirecek gücün olması lazım. Şimdi mesela Rusya Kırım'ı ilhak etti. Hem de Kırım'da Rus çoğunluğuna dayandırarak meşrulaştırdı. Ama bunu kalıcı kılacak gücü var. Bu güce de meydan okuyacak bir alternatif güç yok. Biz girebiliriz Suriye'ye ve Irak'a. Ancak burada kalıcı sonuçlar alacak, sonucu aldıktan sonra bunu elde tutacak gücümüz var mı?"
Osmanlı'nın imparatorluk geleneği gereği bütün soyları, dinleri, mezhepleri bir arada yaşatabildiğini anımsatan Ergil, ulus devlet olan Türkiye'nin ise 'Ben yönetmem böyle bir çeşitlilik de istemiyorum' dediği görüşünde.
Ergil, "Biz oraya girdiğimizde bu çeşitliliğin varlığına, bir arada yaşamasına katkıda mı bulunmak istiyoruz, yoksa kendi siyasi dini mezhebi tercihlerimizi orada görmek mi istiyoruz? Bu çok önemli. Zira bunu görmek istiyorsak, oradaki çatışmanın devamı veya yeni çatışmalara yol açacak bir duruşu sergiliyoruz" vurgusu yaptı.
"Oradaki çeşitliliği yönetecek, bir demokrasiye katkıda bulunacaksak, ne ala. O zaman kollarını açar insanlar, bizi bekler" diyen Ergil, bunların henüz halledilmemiş meseleler olduğunu anımsatıp, "Oraya gittiğimizde bizi isteyenlerin çoğunluğu ve orada bizi isteyen otoritenin varlığı ve etkisi son derece önemli" yönünde bir saptamada bulundu.
'DİPLOMASİDE KULLANILAN DİL ÇOK ÖNEMLİ'
İran Dışişleri'nin "Mezhepçilik, etnik köken ve dini farklılıkları kışkırtmanın İran'ın ne bölgesel ne de uluslararası politikalarında yeri var. İran bölgedeki komşularının güvenliği ve istikrarına önem veriyor" sözlerini de değerlendiren Ergil, "Uluslararası diplomaside kullanılan dil çok önemli" derken, böylesi açıklamalara bir bölge ülkesi olarak aslında Türkiye'nin yapması gerektiğine dikkat çekti. Ergil, "Türkiye şimdiye de komşularının güvenliği ve istikrarına önem verdiğini iddia etti. Ama iddiasını gerçekleştirecek bir fiili durum yaratması lazım. Şimdi bu fiili durumu yaratmayıp, dilimizi değiştirip mezhepçi bir tavır takınınca, o zaman Ortadoğuda biz hasım olarak gözükmeye başlıyoruz" diye konuştu.
Türkiye'nin dışarıda açtığı veya katıldığımız tüm cephelerin içeride mensupları olduğunun altını çizen Ergil, "Yani o dış cepheler, içeride de açılırsa Türkiye'nin istikrarsızlaşması söz konusu olabilir. O yüzden çok dikkatli olmak lazım. Sınırımızın hemen öteki tarfında, Irak veya Suriye'de rejim değişikliği istiyorsak, orada rejim değişikliği için başlayan mücadelede desteklediğimiz tarafların burada rakipleri var. Onlar da burayı aktive edebilirler" ikazında bulundu.
"Sınır değişikliği istiyorsak, zaten bizim sınırlarımız Irak ve Suriye'deki çatışmalar yüzünden delik deşik oldu. Bizim sınırlarımızın da o zaman meşruiyeti ve kalıcılığı tartışmaya açılabilir" diyen Ergil, "Cam evde oturan taş atmasın diye bir tabir vardır. Çok dikkatli olmak lazım. Bu dikkat çok daha kolay olan diplomatik dile yansıması lazım. En azından dilde diplomatik olmak lazım, savaşçı olmamak lazım" anımsatmasında bulundu.
'TÜRKİYE KÜRT OLAN HERŞEYE KATEGORİK OLARAK KARŞI'
IŞİD'le mücadelede uzun süre ayak sürüyen Ankara'nın ancak "Düşmanımın düşmanı benim dostumdur" formülünün işlemediğini anlayınca harekete geçtiğini anlatırken, "Türkiye koalisyona, bu isteksizliğini sürdürdükçe Ortadoğu'dan dışlanacağını anladıktan sonra katıldı. IŞİD ile kanlı bir mücadele içindeyiz. Fakat bunun yanında Kürt sorunu çözülemediği için IŞİD'e vurduğumuzdan daha çok Kürtlere de vuruyoruz. Kürtler de içeride malesef bu teröristik yöntemlerde bunun karşılığını veriyorlar. Bunu üzülerek söylüyorum" dedi.
Bugün ABD'nin de, bir ölçüde Rusya'nın da Kürtlerle yakın ittifak tesis ettiklerine atıfta bulunan Prof. Ergil, bu durumun yarattığı ikileme de şu sözlerle dikkat çekti:
"İstikrara kavuştuktan sonra Suriye ve Irak'ın, Kürtlerin durumu ne olacak? Türkiye için böyle bir gelecek yok. Türkiye, Kürt olan herşeye kategorik olarak karşı. Ama belli ki Kürtlerin bir şekilde orada, fiziki varlığının ötesinde bir de siyasi varlığı olacak. Bu konu çözümsüz hala. Ne yerel güçlerle çözüm konusunda Türkiye'nin bir mutabakatı var, ne de onların hamisi durumunda olan ABD ve Rusya ile var. Bu belirsizlik Türkiye'nin ve Ortadoğu'nun dış politikasını da etkiliyor. Bugün güney sınırının ötesinde politikalar için nasıl bir tanımla yapıyorsunuz derseniz, belirsizlik derim."