ABD İLE MENBİÇ PAZARLIĞI
"Suriye'nin kuzeyindeki sahaya baktığımız zaman orada güneydeki El-Bab'a doğru ilerleyen 2 aktör var.Bunlardan biri YPG diğeri Ankara tarafından desteklenen ÖSO. Görebildiğim kadarıyla Ankara'nın stratejisi YPG'nin El Bab'a doğru ilerlemesini engellemek ve ÖSO'yu, El Bab konusunda tek alternatif haline getirmek. Şunu da anımsatmak lazım, Fırat Kalkanı operasyonu daha önce karşılaştığımız klasik operasyon tipleri gibi değil. Burada stratejik hedefleri net olarak belirlenmemiş, masadaki görüşmeleri, diplomasisi halen devam eden bir operasyondan bahsediyoruz. Bence Ankara'nın temel stratejisi YPG'nin Afrin'den, El-Bab'a doğru ilerlemesinin önünü kesip ÖSO'yu alternatifsiz bir güç haline getirerek El-Bab'a yönelik operasyon öncesinde Amerikalılarla oturup Müebiç pazarlığı yapmak. Bence Ankara'nın asıl amacı Amerika'ya El-Bab'a yürüyeceğiz ama oraya yürümeden önce bana Menbiç'i ver demek. Amerikalıların ise halen ÖSO'nun sahada tecrübeli, IŞİD'e karşı savaşabilecek ve ilerleyebilecek seviyede yeterli bir güç olduğuna inançlarının olmadığı kanaatindeyim. Bence Amerika önce OSÖ'nun kararlılığını görmek istiyor ve Bab alındıktan sonra Menbiç konusunda pazarlığa oturmak istiyor.
'TÜRKİYE, KARARLILIĞINI ORTAYA KOYDU'
Türkiye, Cerablus ve güneyini kontrol ederek doğu hattından yani Kobani kantonundan batıya doğru ilerlemenin önünü kesmiş oldu. Dün ve bugünkü hava taarruzlarıyla da Afrin'den doğuya doğru ilerlemenin yolunu kesmiş oldu. Dolayısıyla iki blokajla birlikte Türkiye, bugüne kadar hiç görmediğimiz ölçüde kararlılığını ortaya koymuş oldu. Daha önce fırtına obüsleriyle yapılan hedef görmeyen atışlarından söz ediyorduk, şimdi ise bir hava taarruzundan söz ediyoruz. Hedef alınan yer de sadece bir nokta değil aslında bir tesis. Bir noktaya değil birden fazla hedefi barındıran bir bölgeye kapsamlı bir hava taaruzu var. Bu ilk kez oluyor ve Ankara'nın kararlılığını ortaya koyan bir gösterge. Şimdi burada, tamam biz El-Bab'a doğru ilerleyeceğiz ama önce Menbiç'i ver şeklindeki Ankara'nın tezi mi geçerli olacak yoksa, önce ÖSO'nun sahadaki performansını göreyim ondan sonra Menbiç'i konuşuruz şeklindeki Amerikan yaklaşımı mı geçerli olacak onu görmemiz için biraz beklememiz lazım. Dabık ve Cerablus'taki operasyonlarla Amerika'nın yeteri kadar ikna edilemediği kanaatindeyim. ÖSO'nun halen sahada IŞİD'e karşı mücadele edebilecek bir güç olduğu konusunda Amerika'nın ikna edilebildiğini düşünmüyorum. Bunun için El-Bab'ın alınması ve ÖSO'nun kendini kanıtlaması gerekiyor bence. YPG'nın bu konudaki kararlılığını ise daha önce görmüştük, özellikle de Kobani'de."
Tüm bu olup bitenler iç siyasette sanki Ankara merkezli olaylarmış gibi algılansa da bölgedeki en önemli aktörlerin ABD ve Rusya olduğunun altını çizen Metin Gürcan, gelinen noktada artık Suriye ve Irak'ın beraber konuşulması gerektiğini vurguladı. Gürcan, Amerika ile Rusya arasındaki güç çatışmasının Halep üzerinde silahlı çatışmaya dönüşmesi, bölgede söz sahibi devletlerin revizyonist tutumda olmaları; devlet altı silahlı gruplarla iş tutmaları ve gittikçe tırmanan Şii-Sünni gerilimini ateşle barutu yan yana getiren etkenler olarak sıraladı. İki süper güç arasındaki çıkar çatışmaları ve olası senaryoları ise şu sözlerle anlattı
"Bu hususta büyük resme de dikkat çekmek gerek yani Suriye ve Irak'ı beraber konuşmalıyız. Halep ve Musul iki önemli şehir ve şuanda ikisi de tartışılıyor. Özellikle dikkatinizi çekmek isterim ki şuanda Halep'te, Amerika ile Rusya arasında küresel boyutta son 1 buçuk yıldır iyice belirginleşen eden bu gerginlik silahlı bir çatışmaya dönüştü artık. Taşeron örgütler üzerinden yürütülen silahlı bir çatışma görüyoruz. Buna karşın Musul'da ise yüzde 100 oranında bir Amerika hakimiyeti var. Bu yüzden Rusya bir şekilde Musul ve Irak denkleminin içine de girmek istiyor. Bunu bir kenarda tutalım. Bunun dışında bölgeyi etkileyen bazı mega trendler de var. Bunlardan bir tanesi bölgedeki tüm aktörlerin IŞİD sonrası bölgede revizyonist tutum içerisinde olması. Yani IŞİD öncesi dönemdeki statükaya kimse dönmek istemiyor. İkinci önemli trend ise Amerika ile Rusya arasındaki krizin ilk kez Suriye'de, Halep'te silahlı bir çatışmaya dönüşmüş olması. Bence biz, Türkiye'den bu noktayı kaçıyoruz. Türkiye'deki analizlere baktığım zaman, sanki Ankara merkezmiş ve bütün aktörler bizim etrafımızda dönüyormuş gibi düşünüyoruz. Bence çok bu çok yanlış. Daha basit olması açısından şöyle bir örnekle anlatacak olursam, Amerika ve Rusya iki fil ve biz de kediyiz. Şuanda o iki fil ciddi biçimde birbirlerini tartıyorlar. Mesela Halep ile ilgili Amerika'nın bugüne kadar temel tezi IŞİD ile mücadeleydi ama şimdi yavaş yavaş değişiyor. Amerika Merkez Komutanlığı ve Pentagon'a yakın kaynakların yayımladığı raporlara baktığımız zaman Halep'i ikinci bir kaynak haline getirip Afganistan'da olduğu gibi Rusya'yı Suriye'de de terletebilir miyiz, hatta önümüzdeki 1, 1 buçuk sene Rusya'da bir ekonomik kriz tetikleyebilir miyiz tarzında şeyler çıkmaya başladı. Nusra'dan çözülen Halep'teki ılımlılara bakalım. Eğer bu muhalifler el altından, omuzdan atılan stinger tarzı füzelerler gibi, sofistike sistemlerle desteklenir ve biz Halep civarında Suriye veya Rusya uçaklarının, helikopterlerinin düştüğünü okumaya başlarsak o zaman benim 'acaba Halep- Afganistan 2-0 mı oluyor' şeklindeki tezim de doğrulanmış olur. Yani Amerika'nın asıl amacının IŞİD değil, Rusya'yı Suriye'de terletmek, ekonomik anlamda yormak hatta mümkünse bir ekonomik çöküş için Rusya'yı Suriye bataklığına çekmek olduğunu görebiliriz."
"Rusya da bu ihtimal karşısında tabii ki boş durmuyor. Orta Asya, Ortadoğu, Afganistan ve Kafkaslar'dan, Amerikan Merkez komutanlığı (CENTCOM) sorumlu. Buna karşın Rusya çok akıllı bir şekilde Hazar denizinde İran'la müşterek bir şekilde hava koordinasyonu açısından tatbikat yaptı. İlk kez beraber devriye uçuşları icra ettiler.
Yani Amerika'nın, İran'ı Rusya angajmanından çıkarması şart; bunu bir kenara koyalım. İkincisi Irak hava sahası şuanda Amerika'da gözüküyor, Suriye hava sahası ise Rusya'da… yani Rusya Doğu Akdenizi de alıyor… düşünün ki Hazar denizinden İran, yapabilirse Irak, Suriye üzerinden de doğu akdeniz… Rusya Amerika Merkez Komutanlığının hava etkinliğini bir bıçak gibi kesebilir. Bu sayede Kafkaslar ve Orta Asya'yı, Ortadoğu'dan ve Afganistan'dan ayırabilir. Yani bu alandaki çok oyun daha büyük. Irak hava sahası da bu yüzden çok önemli. Amerika, Rusya'daki hava sahası hakimiyetini Rusya'ya kaptırdıktan sonra Irak'ta daha sert bir duruş sergilemeyip buranın ağası benim demeye başlamasının sebebi bu."
'ABD, ANKARA'NIN İKİRCİKLİ TAVRINDAN RAHATSIZ'
Ankara'nın, sahada Amerika ile işbirliği yaptığını ama; diplomatik seviyede Rusya ile işbirliği içinde olduğunu ileri süren Gürcan, bu durumun ABD'yi rahatsız ettiği görüşünde.
"Bu hususta Türkiye'nin ise şöyle bir sıkıntısı var: Ankara sahada, taktik seviyede Amerika ile işbirliğinde ama diplomatik seviyede Rusya ile işbirliği içerisinde. Bu da Ankara içerisinde sürdürülebilir olup olmadığını bilmediğim bir kapasite problemi. Olayı buradan Musul'a bağlayacak olursak, Musul'da Türkiye, Amerikan liderliğindeki koalisyonun bünyesinde değil kendi yarı otonom hava gücünü kullanmak istiyor. Yani kuzeydeki Türkmenler, Sunni Araplar ve Peşmergelerden oluşan Ninova birliklerini kullanmak istiyor. Rusya'nın bir truva atı gibi Musul'a angaje olmasını istemeyen Amerika'nın Türkiye ile olan gerginliği de Ankara'nın niyet ve maksadından emin olamamasından kaynaklanıyor. Amerika'nın Bağdat ve İran ile iş tutmaya çabalaması da bence doğrudan Rusya'yı Irak'a sokmama üzerine kuruluyor. Amerika buna müsaade edemez; çünkü Amerika, Irak'ı da kaptırırsa Rusya, Hazar denizinden doğu akdenize kadar olan hava hakimiyetlerini bıçak gibi keser.
Benim görüşmelerimde de ön plana çıkan şu ki, Türkiye'nin tutumunu ikircikli bulan Amerika, Türkiye'nin niyet ve maksadından emin olamıyor. Çünkü Türkiye sahada taktik seviyede Amerika ile birlikte, diplomatik ve stratejik seviyede ise Rusya ile birlikte. Rusya ise mümkün olduğu kadar Türkiye'yi hava operasyonları konusunda Amerika'nın tekelinden kurtarıp kendisine yakın hale getirmeye çalışıyor. Rusya, Amerika ile mücadelesinde Türkiye'yi bir kazanç olarak gördüğü için taktik düzeyde de olsa desteğini almaya çalışıyor. Şunu kaçırmayalım ki olay Amerika ve Rusya arasındaki bir güç mücadelesidir. Olay Ankara merkezli değil, diğer aktörler Ankara çevresinde değil. Tam aksine biz bu güç mücadelesinin çevresinde dönüyoruz, iki fil ile bir odada olan orta siklet bir aktörüz. Kendimizi bir kedi gibi düşünelim, bir faremiz ve kapan kuracağız. Fareyi düşünüp kapana mı odaklanalım, yoksa yukarıya bakıp filler beni ezmesin diye mi çalışalım? Temel sorun bu…"
'TÜRKİYE'Yİ SİLAHLI ÖRGÜTLERİ DESTEKLEDİĞİ İÇİN SUÇLAMAMAK GEREK'
"Bir başka mega trend de şu ki, bölgedeki bütün aktörler devler altı silahlı gruplarla iş tutuyor. Onun için burada Ankara'yı suçlamayalım. Bölgedeki tüm aktörler bunu yapıyor. Bağdat ile Şam ile görüşmek yerine, butik yada mikro bir güç oluşturabilmek için kendisine yakın gördüğü devlet altı silahlı gruplarla iş tutuyorlar. En son yani 4. trend ise bölgede gittikçe artan ve belirginleşen mezhepsel gerilim ve fay hatları: Şii ve Sunni…"
Gürcan'a göre Türkiye'nin Musul konusundaki kırmızı çizgileri ise 3 ana hattan oluşuyor. Birincisi Hasbi Şabi denilen Şii milislerin Musul içerisine girmemesi, ikincisi PKK'nın ve PKK'ya müdahil gözüken grupların Musul ve çevresinde bulunmaması, üçüncüsü ise Türkiye'nin, Ninova'nın yer aldığı Başika'nın içinde olduğu kuzey sektörünü bize verin demesi. Amerika ise Başika konusunda Türkiye'ye "hayır" diyor. Gürcan ise bu hususta Barzani'nin tavrının belirleyici olacağı görüşünde.
"Türkiye, güney sektörü Şii milislere verdiğiniz gibi kuzey sektörü de bize verin ve bir denge oluşturalım diyor ama; Amerika da buna yanaşmıyor. Türkiye de meşruiyet yaratabilmek için yerelden bir davet bekliyor. Ben Sunni aşiretlerden ziyade Barzani'nin çağrısını çok önemsiyorum. Barzani şuanda hem Ankara'yı hem de Bağdat'ı idare etmeye çalışan bir görüntü içerisinde. Günün sonunda Barzani'nin tercihini kimden yana kullanacağı önemli. İşte o zaman da Amerika, Irak'ın toprak bütünlüğünden mi yana dağılmasından mı yana onu göreceğiz."
Türkiye, YPG'yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor ve bu yapıyla ilişkili DSG gibi örgütlerin de 'terör örgütü' olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak, Başta ABD olmak üzere Batılı güçler, Ankara’nın bu görüşünü kabul etmiyor. Ankara, ayrıca YPG'ye silah verilmesine de sert bir şekilde karşı çıkıyor.