Sputnik’e yaptığı açıklamada, Alman heyetin Türkiye’de ’samimi bir şekilde karşılandığı’ yönündeki haberlerin gerçeği tam olarak yansıtmadığını ifade eden Neu, şöyle devam etti:
“Ben, meslektaşlarım gibi sevinçten havalara uçtuğum bir ruh halinde değilim. Çok da hoş karşılanmışız gibi hissettiğimi söyleyemem. Bize aslında hükümet yetkilileriyle görüşeceğimiz söylenmişti ancak toplantı Ankara tarafından reddedildi. Bize, bekleyebileceğimiz en fazla şeyin meclisteki savunma komitesiyle görüşmek olduğu söylendi. Bu çok da misafirperverlik kültürüne uygun gibi durmuyor.”
Alman milletvekillerinin ‘şimdi her şey yine çok güzel olacak’ mantığıyla hareket ettiğini savunan Neu, “1915 olaylarını ‘Ermeni soykırımı’ olarak tanıyan kararın Federal Meclis tarafından kabul edilmesi Türkiye’yle ilişkilerin soğumasına neden oldu. Türk milletvekili, Almanya’nın 1915 olaylarını bir daha spekülasyon konusu yapmaması yönünde uyarıda bulundu. Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna da şu cevabı verdi:
“Evet, bu uyarı bizim de dikkatimizi çekti. Ama heyetimizde hiç kimse bu konuya dönmedi, çünkü çok fazla konu vardı. Türk milletvekilinin ne demek istediğiyle ilgili soruyu ben ‘sıranın sonuna’ koydum. Ama bu açıklamada bir nevi tehdit hissediliyordu. Her halükarda Türkiye, Almanya’nın Ermeni sorununa müdahalesine katiyen karşı.”
Sol Parti üyesi Alexander Neu, Sputnik’in diğer sorularına da şu cevapları verdi:
Ankara’daki görüşmeler sırasında Türkiye’deki darbe girişiminin ardından ifade özgürlüğü ve insan hakları konusu ele alındı mı? CDU/CSU milletvekilleri ve ‘Yeşiller’ bu konuda ne dedi?
SPD temsilcisi Rainer Arnold çok iyi konuştu. Benim gibi o da bu konudaki görüşünü açıkça ifade etti. Diğer fraksiyonlardan milletvekilleri, CDU/CSU ve Yeşiller, daha ihtiyatlı bir yaklaşım sergiledi. Onlar, gerçek argümanları talep etmek yerine kendilerini uzlaşmaya ayarlamıştı.
Yani bu görüşmede, CDU/CSU için önemli olan mevcut sorunları tartışmak değil, yakınlaşma politikasını sergilemekti.
Aynen öyle. Önce yakınlaşmak sonra gelecekteki tartışmalarına neler vereceğini görmek. Bence böyle bir duruş, aşırı savunma niteliğini taşıyor. Türk tarafı aksine konumunu çok net ifade etmekten çekinmedi. Alman tarafı ise bazı durumlarda, açık konuşmaktan kaçındı.
‘SEN BANA, BEN SANA İLKESİ DEVREYE GİRDİ’
Basın, Türkiye’deki Alman keşif uçaklarının NATO’nun IŞİD operasyonuna olası katılımı üzerinde durdu. Yapılan değerlendirmelere göre bu ziyaret, Almanya Savunma Bakanlığı’nın bu operasyona katılımı önünde hiçbir engelin kalmadığını gösterdi. Sizce bu değerlendirmeler ne kadar gerçekçi?
Aslında her şey doğru. Mesele şu ki, SPD, milletvekillerinin İncirlik’i ziyaret edememesi durumunda Türkiye’deki misyonun uzatılmasına karşı oy kullanmak tehdidinde bulunmuştu. Bu bağlamda ciddi diplomatik adımlar atılmıştı. Buna Washington da dahil. Şimdi gördüğünüz gibi İncirlik’i ziyaret etmemize izin verildi. Türkler, AWACS uçaklarının operasyona katılımının iptal olmasını istemiyor. Sonuçta, ‘sen bana, ben sana’ ilkesi devreye girdi. Bize ziyaret izni verildi, Federal Meclis’in bu misyona onay vermesi önünde de hiçbir engel kalmadı.
‘BUZLAR ERİMEYE BAŞLADI AMA HER ŞEY İYİ DEĞİL’
Basın, ziyaretiniz ardından Berlin ve Ankara arasındaki ‘buzul çağının’ geride kaldığını yazdı. Bu gerçekten öyle mi, yoksa Türkiye’nin daveti bir şov mu?
İlişkileri uyumlaştırma çizgisinin, bazı Alman milletvekillerinin sandığı kadar net olduğunu düşünmüyorum. Buzlar erimeye başladı ama her şeyin iyi olduğunu iddia etmek doğru olmaz. Alman-Türk ilişkilerinin normal çalışma düzeyine çıkması için belli bir zamana ihtiyaç var.