Türkeş, Rusya'nın Doğu Akdeniz'de varlığını sürdürmek istediğini, aynı zamanda özellikle Kafkasya'ya yönelebilecek bir cihatçı tehdidini önlemeyi hedeflediğini belirtiyor:
"Öncelikle Doğu Akdeniz'de varlığını sürdürebilmek için, Doğu Akdeniz ve Suriye'de bulunmayı öngören bir stratejiydi. İkinci olarak, Rusya'nın kendisine tehdit olarak gördüğü şey, Ortadoğu'da cihatçı bir yapılanmanın Rusya'da ve özellikle Kafkaslarda yaratacağı risklerdi. Dolayısıyla cihatçı ve IŞİD türü girişimlerin henüz daha Kafkasya'ya sarkmadan önüne geçilmesi hedeflendi. Bütün bunların yapılabileceği yer Suriye'ydi."
Batı, kendi sistemine hızlı bir entegrasyon ya da var olan entegrasyon sürecini hızlandırmak adına, Suriye'yi yapısızlaştırma politikası izledi. İktisadi, siyasi ve güvenlik anlamında. Doğrudan Suriye'ye müdahalede bulundular. Suriye'nin tamamen devre dışı kalması, Rusya'nın bölgeden, biz buna uluslararası ilişkiler disiplinin de ‘ayrıştırma' deriz, bölgeden tamamen çıkarılması anlamına gelebilirdi. Dolayısıyla Rusya, İran'ın da desteklediği bir politikayı hayata geçirebilmek için adım attı."
‘ABD POLİTİKALARINI SORGULATAN CİDDİ BİR ADIM'
Türkeş, Moskova'nın attığı adımın Suriye için de önemli etkileri olduğunu, ülkenin tamamen yok olmasının önüne geçildiğini ifade ediyor. Ancak Türkeş'e göre yine de Suriye'nin yıkıma uğramasının önüne geçilebilmesi için bir politikadan söz ötmek mümkün görünmüyor:
ABD'nin bugüne kadar izlemiş olduğu, temelde yanlış bulduğum politikaları dünya kamuoyunda sorgulatmak için ciddi bir adımdır, evet. Ama bunun ötesine geçen bir yeniden yapılanmayı Rusya Federasyonu çok öngörmüş değil."