"Şahsen benim darbenin arkasında Gülen'e bağlı insanların olduğuna dair hiçbir şüphem yok" diyen Piri, bazı soruların yanıtlarının ortaya çıkmasının şart olduğunu vurgulayarak, o soruları şöyle sıraladı:
- Bu ne kadar geniş bir organizasyondu?
- Bu darbe girişimi Pennsylvania'dan mı yönetilmişti?
- Yüzlerce hatta on binlerce Gülenci bu girişimin içinde miydi?
- Yoksa sadece ordudan atılacağını bilen Gülenci askerlerin son hamle olarak yaptığı bir şey miydi?
Vize serbestisine ilişkin, "Umuyorum bunu önümüzdeki aylarda halledebiliriz. Ama şunu da belirtmeliyim, eğer OHAL uzatılırsa o süre boyunca vizelerin kaldırılması mümkün olamayacaktır" diyen Piri, "Eğer bir ülke idam yasasını geri getirirse bu üyelik müzakerelerin sonlanması anlamına gelir. Kanımca, ilk anda insanların öfkeyle dillendirdiği bu konu kapandı. Aksi halde Türkiye 20 yıl geriye gider" ifadelerini kullandı.
PİRİ, DAHA ÖNCE 'GÜLEN GRUBU AK PARTİ TARAFINDAN AVRUPA'DA TANITILDI' DEMİŞTİ
AP Türkiye raportörü Piri, Türkiye'de 15 Temmuz sonrası yaşananların değerlendirildiği oturum öncesinde BBC Türkçe Servisi'nden Yusuf Özkan'a verdiği röportajda, Gülen grubunun AK Parti tarafından Avrupa'da tanıtıldığını söylemişti. Darbe girişimi sonrası uygulanan gözaltı ve açığa almalar nedeniyle büyük kaygı duyduklarını söyleyen ve adil yargılamanın önemine değinen Piri, ‘cezai yaptırım gerektiren suç' işlemiş kişiler ile, suçsuz insanlar arasında ayrım yapılması gerektiğinin altını çizmişti.
Kati Piri'nin açıklamalarından bazı bölümler şöyle:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, vize konusunun önümüzdeki 1 yıl içinde çözülebileceğini söyledi. Zamanlamayla ilgili sizin bir öngörünüz var mı?
Hayır yok, zaten bana göre önce haziran sonra da ekim ayını son tarih olarak belirlememiz hataydı. "Türkiye'nin 72 kriteri tamamladığı gün vizeler kaldırılacak. Eğer bu yarın gerçekleşirse hiç beklemeden onaylarız" demeliydik. Mesele tarihle alakalı değil. Umuyorum bunu önümüzdeki aylarda halledebiliriz. Ama şunu da belirtmeliyim, eğer OHAL uzatılırsa o süre boyunca vizelerin kaldırılması mümkün olamayacaktır
Evet, son 3 yılda Türkiye'yi ziyaretlerim sırasında Gülenciler hakkında konuşmalar oluyordu. Hükümet, bir paralel devlet yapılanması olduğundan söz ediyordu. AB'nin bunu çek etme şansı yoktu ama darbe girişimi gösterdi ki bir paralel devlet olduğu açık. Şahsen benim darbenin arkasında Gülen'e bağlı insanların olduğuna dair hiçbir şüphem yok ama soru şu: "Bu ne kadar geniş bir organizasyondu?" Bu darbe girişimi Pennsylvania'dan mı yönetilmişti? Yüzlerce hatta on binlerce Gülenci bu girişimin içinde miydi? Yoksa sadece ordudan atılacağını bilen Gülenci askerlerin son hamle olarak yaptığı bir şey miydi?
Evet, ama dediğim gibi soru şu: "Bu darbe girişimini birkaç Gülenci mi yaptı yoksa daha geniş anlamda organize edilmiş bir şey miydi?" Bunun cevabını sadece yargıçlar verebilir. Zaten bir sosyal demokrat olarak da Gülencilerin Türkiye'de demokrasinin en güvenilir destekçisi olduğunu düşünmüyorum. Yine de tutuklanan ya da açığa alınan on binlerce insanın 15 Temmuz gecesi yaşananların direkt içinde olup olmadığını tam olarak bilmiyoruz. Bunlar hakkındaki düşüncelerimize ve sempatizanlarının geçmişte Ergenekon davalarında yaptıklarına rağmen, direkt suç işleyenlerle sempatizanlar arasında ayrım yapmalıyız. Hükümeti şiddet kullanarak alaşağı etmeye çalışan üst yapı adalete teslim edilmeli. Direkt suça karışmamış olanlara aynı şekilde muamele edilmemeli. Önümüzdeki süreçte Türkiye'yi bekleyen mesele bu…
'TÜRKİYE'DEN HER GÜN 20 MEKTUP ALIYORUM'
Başbakan Binali Yıldırım ile görüşmemizde on binlerce insanın açığa alınmasını ya da meslekten ihraç edilmesini sorduk, bazı cevaplar aldık. Sadece AB'nin değil muhalefet partilerinin kaygısı, on binler içinde Gülen ile ilgisi bulunmayan masum insanların da tutuklandığı ya da işini kaybettiği gerçeği. Bu Türkiye için en önemli mesele olmalı. Son olarak PKK ile ilişkili olduğu düşünülerek açığa alınan 14 bin civarında öğretmenle birlikte, bu olaydan etkilenenlerin sayısı oldukça yükseldi. Ki ailelerini de hesaba katarsak "Her 40 Türk'ten 1'i etkilendi" demek oluyor. Ben bile mağduriyetlerini anlatan insanlardan her gün ortalama 20 mektup alıyorum. Elbette suçluları adalete teslim etmek hükümetin görevi ama masum insanların da mağdur edilmediğinden emin olmalılar. 15 Temmuz, Türkiye demokrasisine yapılmış bir saldırıydı. Önümüzdeki aylarda Türkiye'de yapılacaklar da Türkiye'deki demokrasi için bir test olacak. İnsanların bu konudaki duygularını anlıyorum ama kimin suçlu olduğuna mahkemeler karar vermeli.
Bilmem! (Gülüyor) Avrupa Komisyonu, raporunu 9 Kasım'da yayınlayacak. Avrupa Parlamentosu raporunu ondan sonra hazırlıyoruz. Kasımdan sonra tekrar Türkiye'ye gelerek; hükümetle, muhalefet partileriyle, sivil toplum temsilcileriyle görüşeceğim. Eleştirileri ve övgüleri topladıktan sonra raporuma Avrupa Parlamentosu'nda destek arayacağım. Geçen raporları ilkbaharda yayınlamıştım. Şu an Türkiye'deki belirsiz ortamdan dolayı ne kadar süreceğini bilemiyorum. Umarım her iki taraf da birbirinin kıymetini anlar ve yaşanan zor günlere rağmen Türkiye'de demokrasi gelişir. Peki, öncekilere kıyasla daha mı tatlı yoksa daha mı sert olacak? Henüz yazmaya başlamadım, bu oradaki gelişmelere bağlı! (Gülüyor) 15 Temmuz gecesi yaşananlar, hukukun üstünlüğü konusunda endişelerimizi ortadan kaldırmıyor. Adil yargılamaların yapılmasını bekliyoruz. Türk hükümetini doğru adımlar atması konusunda cesaretlendiriyoruz.
Brüksel'de bu darbe girişiminden dolayı mutlu olan tek bir kişiye dahi rastlamadım, fakat ilk 24 saat içinde hayatını kaybeden insanlardan, Meclis'in bombalanmasından bahsetmeyip hükümetin tepkilerine tepki gösterdik. Sadece on binlerce insanın yargılanmadan görevden alınmasını eleştirdik. Türk halkına karşı hata yaptık. Bu girişimin, darbelerle ilgili üzücü hatıraları olan insanların üzerinde yarattığı büyük travmanın farkına varamadık. 240 kişinin ölümü, parlamentonun bombalanması ve demokratik yollarla seçilmiş Cumhurbaşkanı'na yönelik suikast girişiminde bulunulması insanları derinden etkiledi. Erdoğan'ı sevenler de sevmeyenler de darbe gecesi birleşmişti. Bu o gece yeterince iyi anlayamadığımız bir gerçeklikti. Türk halkıyla empati yapmayarak hata yaptık.
Görüşmelerinizde idam konusu gündeme geldi mi?
Hayır. Ama bu konuda kırmızı çizgimiz belli; eğer bir ülke idam yasasını geri getirirse bu üyelik müzakerelerin sonlanması anlamına gelir. Ama zaten bu konu görüşmelerimizde gündeme gelmedi. Kanımca, ilk anda insanların öfkeyle dillendirdiği bu konu kapandı. Aksi halde Türkiye 20 yıl geriye gider.
Evet, haklısınız. Son 2 ayda sanırım sadece bin civarında mülteciyi kabul ettik. Bu konuda sesimizi yükseltmeliyiz. Ben burada ülkelere baskı yapmaya çalışıyorum. Avrupa ülkelerinin bu konuda daha istekli davranması Türkiye'yi de rahatlatacaktır. Türkiye'deki mülteciler için 2.1 milyar ayrıldı. Bu paranın nasıl harcanacağı da önemli. Örneğin Kilis gibi sığınmacıların sayısının yerel nüfusu aştığı bir yerde sadece Suriyelilere değil, onları ağırlayan Türklere de yardım etmeliyiz.
15 Temmuz'dan sonra hükümet ve muhalefet partileri arasındaki kutuplaşma azaldı; merkez medyanın önemine vurgu arttı. Ziyaretinizde bu yeni atmosfere dair gözlemleriniz oldu mu?
Türkiye'deki medya özgürlüğüyle ilgili endişelerimiz olduğunu biliyorsunuz. Bu endişeler tümüyle ortadan kalkmış değil. Özgür medya darbe gecesinde çok kritik bir rol oynadı, bunun hükümet tarafından da fark edildiğini zannediyorum. Türkiye'de 4 siyasi parti arasında nasıl bir kutuplaşma olduğunu biliyorduk. 15 Temmuz gecesi bir arada duruş sergileyeceklerini kimse tahmin edemezdi. Hükümetle anamuhalefet partisi arasında daha güçlü bir diyalog olduğunu görmek sevindirici. Bu diyaloğun HDP ile de kurulmasını umuyoruz. PKK silahlarını yeniden kuşandıktan sonra Türkiye'de tansiyonun iyice yükseldiğini görüyoruz. Türkiye'nin bütünlüğü eğer en katı muhaliflerle bile diyalog kurulabilirse güçlenir. AB, Türk hükümetinin çözüm sürecinde attığı adımları destekledi. Tekrar müzakerelere dönülmeli.
Evet, elbette. Bildiğiniz gibi Demirtaş bu yıl Avrupa Parlamentosu'nda Schulz ile görüştü. Avrupa Parlamentosu'nun 751 üyesinin 650'si PKK'yı terör örgütü olarak görüyor, ama demokratik yollarla seçilmiş HDP'nin parlamento süreçlerinden neden dışlandığını anlayamıyoruz. PKK'nın terör eylemleri kesinlikle kabul edilemez. Hükümet elbette bununla mücadele etmeli. Ama barış masasına geri dönülmeli. HDP köprü vazifesi görebilir.