AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda gündeme ilişkin açıklamalarda bulunarak soruları yanıtladı.
Fransa'daki tesettür mayosu yasağına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Çelik, bu konudaki tartışmaları çok yakından takip ettiklerini, bunun, modernleşme, islamofobi ve laiklik-din ilişkisinde yeni kırılmalara işaret ettiğini belirtti. Çelik, "Hiç kimsenin bu çağda, bir kadının başına polis dikerek o kıyafet müdahalesini yapmasının söz konusu olmaması gerekir. Fransa gibi eşitlik ve özgürlükler ülkesinde bunun söz konusu olması ise son derece ürkütücüdür" diye konuştu.
'LİBERAL İSLAMOFOBİ MODERN KÜLTÜRE UYMAYAN ŞEYLERİ DIŞLIYOR'
Bu yasağın yeni bir islamofobiye işaret ettiğine dikkati çeken Çelik, bunu liberal islamofobi olarak tanımladı ve bu kavramın modern kültüre uymayan şeyleri dışladığını söyledi. Çelik, "Müslüman kimliğini ve diğer kimlikleri alt kültür olarak değerlendirip dışlayıcı bir yaklaşım uyguluyorlar" değerlendirmesinde bulundu. Burada kültürel ve ideolojik ırkçılıktan bahsedildiğini ifade eden Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bir tür totaliter modernleşme anlayışıyla başkalarına kendi kafalarındaki tek tipçi uygarlık projesini yüksek bir değer olarak dayatabileceklerini düşünüyorlar.
Bu liberal islamofobi, klasik islamofobiden daha tehlikeli. Çünkü klasik islamofobi daha çok kendisini aşırı sağcıların ya da dini fanatiklerin üsluplarından gösteren bir şey. Bu ise kendisini eşitlik, kardeşlik, modernlik gibi değerlerin arkasına saklanarak gösteren bir şey."
Laikliğin bu şekilde uygulanmasının Fransa'nın içinde bile ciddi tartışmalara neden olduğunu kaydeden Çelik, "Neyse ki mahkeme bu kararı verdi ama mahkemenin bu kararı vermesi toplumdaki tartışmaları durdurmuyor" diye konuştu.
Fransız entelektüelleri ve siyasetçileri içinden de buna direnmeye çalışanlar olduğu kadar üst düzeyde destek verenlerin bulunduğunu ifade eden Çelik, "Bu liberal islamofobi, kültürel ırkçılık dediğimiz şey, AB değerlerini de tehdit edebilecek şekilde yükselişe geçiyor" uyarısında bulundu.
Fransız devriminin değerlerinin başkentinde bu tartışmaların yapılması karşısında herkesin çok derin düşünmesi gerektiğini söyleyen Çelik, "Bunlar o kadar tehlikeli işlerdir ki; bunlara birazcık yer açtığınız, yol verdiğiniz zaman bunlar ana akım siyasetleri yutarlar. Bu liberal islamofobi dediğimiz şeyin, maalesef Avrupa'da pek çok yerde giderek ivmesini yükselttiğini görüyoruz. Bununla ilgili hassasiyetlerimizi tabii ki dile getirmeye devam edeceğiz" dedi.
'ÖLÜMDEN KAÇAN İNSANLARIN ÖNÜNE NATO ASKERİ Mİ DİKECEKSİNİZ?'
Sığınmacılara yönelik tartışmaları hatırlatan Çelik, Avusturya'nın, 'Türkiye ile 'bire bir' anlaşmasını lağvedelim, sınırlarımızı NATO ile koruyalım' yönündeki açıklamalarına yönelik "Siz, ölümden kaçan insanların önüne NATO askeri mi dikeceksiniz?" diye sordu.
"Türkiye-AB arasındaki göçmen mutabakatıyla vize serbestisinde AB'nin ısrarı sürüyor. Eylül ayında Türkiye'nin bu mutabakatı tamamen askıya alması beklenebilir mi? Tıkanıklığın aşılması için öneriler var mı? Askıya alınması halinde Türkiye hangi uygulamaları rafa kaldıracak?" sorusu üzerine Çelik, Türkiye'nin 18 Mart mutabakatının çerçevesine bağlılığını sürdürdüğünü belirtti.
Geçen yıl ekim ayında bir gün içinde Akdeniz'den 7 bin kişi geçerken, Türkiye'nin 'bire bir' anlaşmasını başarılı şekilde uygulaması sayesinde bu sayısının günde 20 ila 30 kişiye düştüğüne dikkat çeken Çelik, en önemlisinin de mayısta Akdeniz'de hiç ölümün yaşanmaması olduğunu söyledi.
'GÜVEN DUVARLARI YIKILMIŞTIR'
Darbe gecesi ve onu izleyen günlerde bile bu sayının 100'e çıkmadığına işaret eden Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bundan sonra bu sürecin ilerleyebilmesi için biz vize serbestisinin, gönüllü yerleştirmenin, Geri Kabul Anlaşması'nın ve Türkiye'ye yapılacak mali yardımın tek bir paket olduğunu ifade ediyoruz. Onlar diyor ki 'Siz bunları yapın daha sonra vize serbestisini yerine getirelim. Hayır, böyle bir şey söz konusu değil. O güven duvarı yıkılmıştır. Çünkü şimdiye kadar yaptıkları açıklamalarda bu güven duvarını yıkmak için ellerinden geleni yaptılar. Sözlerinde durmadılar. Sözünde durmayacaklarını şuradan anlıyoruz. Bunun en önemli ispatı AB Komisyonunun Genişlemeden Sorumlu Komiseri Johannes Hahn'ın ifadeleridir. 'Türkiye'nin bu paraya ihtiyacı var. Hiçbir şekilde bu anlaşmadan vazgeçemez' diyor. Siz Türkiye'ye şantaj yaparsanız ve bu yolla ilerlemeye çalışırsanız bu bizim tarafımızdan kabul görmeyecektir."
Bakan Çelik, Halep'te yakın zamanda hareketlilik yaşandığını ifade ederek "Bu hareketlilik artarsa çok daha büyük bir göç kriziyle karşı karşıya kalınacaktır. Diyelim ki Balkanlar rotasını bu şekilde hallettiniz. DAEŞ'in ve Boko Haram'ın Kuzey Afrika'ya yerleşme ve istikrarsızlık kurma gibi hedefleri var. Bu olduğu zaman İtalya'nın, Batı Akdeniz'in karşı karşıya kalacağı göç dalgasını nasıl idare edeceksiniz? Binlerce, on binlerce insan bir günde Akdeniz'e açıldığı zaman bunu hangi askeri teşkilatla ve mantıkla durduracaksınız?" diye konuştu.
Bu durumun insani olmadığını dile getiren Çelik, şöyle devam etti:
"Bu, bu çağda ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının hortlatılması anlamına gelir. Bunu, meşru, sivil, siyasi ve diplomatik mekanizmalarla halletmemiz gerekir. Hiç kimse unutmasın. Türkiye, bir toplama kampı değildir. Türkiye egemen ve meşru bir devlet olarak insanlığa karşı vazifesini yerine getirmektedir. Ölümden kaçanları burada misafir etmektedir. Ama siz Türkiye'yi bir toplama kampı gibi görürseniz, yani 'Biz şu kadar para verelim, Türkiye de bunları misafir etsin' gibi yaklaşım söz konusu olursa bizim o paraya da ihtiyacımız yok, herhangi bir anlaşma yapmaya da niyetimiz yok."
Çelik, vize serbestisi konusunda da net tarih verilmesi durumunda Geri Kabul Anlaşması'nın uygulanacağını belirterek "Yani bu terör yasası ve diğer yasalardaki değişiklikleri şu anda yapamayacağımızı söylüyoruz. Ama o Avrupa Konseyi içerisinde bir mekanizmaya devredilebilir, şartlar değiştiğinde yeniden değerlendirilebilir. Türkiye bu taahhütte bulunabilir. Vize serbestisi bu şekilde garantiye alınabilir. Ama Türkiye 5-6 terör örgütüyle aynı anda mücadele ederken bu yasayı değiştiremez" dedi.
Avrupa Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker'in vize serbestisi konusunda Türkiye'nin açıklamaları karşısında "Bu anlaşmalar çökerse Erdoğan Türk halkına hesabını verir" sözlerini hatırlatan Çelik, Türk halkının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın arkasında olduğunu kaydetti.
Çelik, "Eğer Türkiye ile yapılan anlaşmalar yürürlüğe girmez, bu mekanizmalar ilerlemez ve işlemezse, Avrupa Halep'teki istikrarsızlığa bağlı olarak veya Kuzey Afrika'da ortaya çıkacak yeni istikrarsızlıklara bağlı olarak şimdikinin iki-üç katı göç dalgasıyla karşı karşıya kalırsa, Sayın Junker başta olmak üzere bu açıklamayı yapan dostlarımız artık bunu Avrupa halklarına izah etsinler" şeklinde konuştu.
"AB ülkelerinin Türkiye'nin Fırat Kalkanı harekatı ve DAEŞ ile mücadelesine desteğini yeterli görüyor musunuz? Bu mücadelenin önem ve değerinin farkına vardılar mı?" sorusu üzerine Çelik, AB ülkelerinin Türkiye'ye DAEŞ'e karşı mücadelede çok güçlü destek verdiğini, aynı desteği bir başka terör örgütü olan PYD'ye karşı mücadelede vermediklerini söyledi.
Çelik, "Bunu net bir şekilde söyleyelim. Hiç kimse 'Şu terör örgütüyle mücadele edin, bu terör örgütüyle etmeyin' diyemez. Kendileri için DAEŞ tehlikeli, PYD tehlikeli olmayabilir. Bizim için PYD, DAEŞ gibi tehlike bir örgüt" dedi.
Türkiye ile Suriye Kürtleri arasında bir problem olmadığını vurgulayan Çelik, "Türkiye ile PYD arasında bir problem söz konusu. Bu da PYD'nin, Türkiye'ye güvenlik tehdidi oluşturmasından kaynaklanıyor" ifadesini kullandı.
PYD ve benzer yapıların, Kürtlerin tarih boyunca çektikleri sıkıntılar sonucunda elde ettikleri kazanımları çalarak onları bölgedeki birtakım güç oyunlarının parçası ve mezesi haline getirdiğini vurgulayan Çelik, şunları kaydetti:
"Bakın ben uzun zamandır söylüyorum, Kürtler tarih boyunca çok sıkıntı çekmiş ve zulüm görmüş bir halk. Ama Türkiye'de çok büyük demokratik kazanımlara sahip oldular ve biz bu sorunu geride bıraktık. Aynı şekilde, bölgede de yeni imkanlar ve kabiliyetler kazanma, birtakım demokratik haklara kavuşma imkanları varken PYD, PKK gibi örgütler üzerinden bölgede yeni bir terör Baas'ı oluşturuldu. Bu terör Baas'ı üzerinden birtakım büyük ülkeler, kendi vekalet savaşlarını bunlara ihale ediyorlar, arkasından da bunu 'Kürt sorunu' diye dünyaya satmaya çalışıyorlar. Bunlar Suriye Kürtlerinin de Irak Kürtlerinin de kazanımlarını birtakım taşeronluk ilişkileri içinde gasp eden örgütlerdir ve terör Baas'ının parçalarıdır."
Bu durumun AB tarafından iyi değerlendirilmediğini söyleyen Çelik, "Hiç kimse Türkiye'ye hangi terör örgütüyle ne şekilde mücadele edeceğini söyleyemez ya da kendi ulusal güvenliğine tehdit oluşturan bir terör örgütünü görmezden gel diyemez" dedi.
'9 EYLÜL SİYASİ DİYALOG TOPLANTISI NEDEN BRÜKSEL YERİNE ANKARA'DA YAPILIYOR?'
"9 Eylül siyasi diyalog toplantısından ne gibi sonuçlar bekleniyor? Önceden Brüksel'de planlanan bu toplantının Ankara'da yapılacak olmasının nedeni nedir" sorusuna Çelik, söz konusu toplantıyı Ankara'da yaparak, Türkiye ile dayanışma gösterilmek istendiğini ifade etti.
Çelik, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini'nin de toplantıya katılacağı bilgisini paylaşarak, Türkiye'nin tezlerini anlatmak açısından toplantının Ankara'da yapılacak olmasının çok önemli olduğunu vurguladı.
Türkiye'ye gelerek ülkede hayatın nasıl olağan şekilde devam ettiğinin görülmesinin de çok önemli olduğunu ifade eden Çelik, darbe girişiminin 12 saat içinde bertaraf edildiğini, 16-18 saatte de toplumsal hayatın normale döndüğünü söyledi.
Fransa'da olağanüstü hal ilan edildiğinde sınırların kapatıldığını hatırlatan Çelik, Türk halkının gündelik hayatında olağanüstü hal durumunda bir sıkıntı çıkmadığını dile getirdi.
Çelik, "Çok net belirtmek isterim ki Türk halkı şu mesajı verdi; Demokrasime sahip çıkacak güce sahibim, demokrasi konusunda bana ders verenler, demokrasinin nasıl korunacağını gelsin burada öğrensinler. Dolayısıyla Ankara'ya gelerek bu büyük devrimi gerçekleştirmiş halkın gündelik yaşantısının görülmesinin değerli olduğunu düşünüyorum" değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan'ın 'otoriter ve diktatör' olduğu iddiaları üzerinden uzun süredir kara propaganda yürütüldüğünü kaydeden Çelik, diktatörlerin en belirgin özelliğinin tankların arkasına saklanması, tanklara karşı halklarıyla beraber yürümemesi olduğunu söyledi.
Çelik "Dolayısıyla bu sözlerin ne kadar boş bir propaganda olduğu, Sayın Cumhurbaşkanımızın ne kadar halkın gücüne dayalı bir demokrat olduğu ortaya çıkmıştır" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki kara propagandayla Türkiye ile ilgili bir kara propagandanın hesapladığını vurgulayan Çelik, "Cumhurbaşkanı ve Türkiye'nin ayrı olduğunu söyleyerek, aslında Cumhurbaşkanı ve halkı arasındaki gücü bertaraf etmeye çalışıyorlardı. Biz bunu darbe girişiminde daha rahat gördük. Toplumda büyük infial yaratacak hangi olaylar oldu. Toplumun bir kesimini kendi hükümetiyle uzaklaştıracak ya da bir kesimi ile diğer kesimi arasında fay hattı oluşturacak hangi olaylar oldu. Bunların arkasında bunlar çıkıyor ve çıkacaktır" dedi.
AB ve ABD arasında müzakereleri devam eden Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) anlaşmasının, Türkiye ekonomisine olumsuz etkilerinin bertaraf edilmesi için yürütülen temaslardaki son durum hakkındaki soruya Çelik, anlaşmanın taraflarının, başarılı olunamayacağı görüşlerini dile getirmeye başladığını hatırlattı.
Çelik, Türkiye'nin, Gümrük Birliği'nin güncellenmesiyle TTIP'in gerçekleşme sürecinde veya sonrasında anlaşmaya dahil olmak şeklinde bir yol haritasının bulunduğunu belirtti.
Türkiye'nin yükümlülüklerini yerine getiren bir Gümrük Birliği üyesi olarak, üye olmayan ülkelerle aynı muameleyi görmek istemediğinin altını çizen Çelik, hem TTIP anlaşması ve Gümrük Birliği'nin güncellenmesi hem de AB'nin geleceği açısından İngiltere'nin AB'den ayrılması sürecinin (Brexit) iyi izlenmesi gerektiğini vurguladı.
Gümrük Birliği'nin güncellenmesinin hem Türkiye hem de AB için iyi olacağını dile getiren Çelik, "Şu haliyle Gümrük Birliği haksız uygulamalara yol açıyor, bizi daraltıyor" diye konuştu.
"İngiltere'nin AB'den ayrılması birliğe darbe vurur mu? İngiltere'nin birlikten ayrılışını diğer ülkelerin takip etmesi hangi etkenlere bağlı" sorusuna Çelik, İngiltere'nin AB'den ayrılmasının arkasında ülkede yükselen aşırı sağın olduğunu söyledi.
Çelik, "Eğer siz aşırılığa prim verirseniz, aşırılık sizi yutar. Siz aşırılıktan bir şey kapamazsınız. Bu yüzden ana akım siyasilerin her zaman dikkat etmesi gerekir. Hiçbir aşırılığı, ona pirim vererek yönetemezsiniz. Aşırılığa prim vererek onu zayıflatamazsınız" dedi.
İngiltere'deki sürecin, AB'de aşırı sağın güçlendiği diğer ülkeleri birlikten ayrılmaya sürükleyebileceğini dile getiren Çelik, Brexit'in birlikteki aşırı sağı yükseltebileceğine dikkat çekti.
Avrupalı liderlerin aşırı sağcı söylemleri çok fazla kullandıklarını ve aşırı sağı dengeleyebileceklerini düşündüklerini anlatan Çelik, Fransa'da Müslümanlara yönelik tartışma ve yasakların, Almanya'dan Türkiye'nin AB sürecine yönelik olumsuz açıklamaların, aşırı sağın etkisinden kaynaklandığını belirtti.
Çelik, AB'de aşırı sağ yanlısı açıklamaların artmasının ileride birliğin geleceği için tehlike oluşturacağını kaydederek, AB'nin içine kapanması ve İngiltere gibi birlikteki diğer ülkelerin ayrılması durumunda Balkanlar'da da yeni çatışmaların tetikleneceği uyarısında bulundu.
Kıbrıs müzakereleri ve sürecin Türkiye-AB ilişkilerine olası etkileri konusunda da Çelik, Bürgenstock'taki referandum sürecinin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çabalarıyla ivme kazandığını, referandum sürecinde Güney Kıbrıs'ta kiliselerin hayır oyu için kampanyalar yürüttüğünü anımsattı.
Güney Kıbrıs'ın süreci doğru okuyamadığını dile getiren Çelik, Rum tarafının olaylara çok duygusal reaksiyon verdiğini, Güney Kıbrıs'ta çıkan bir yangına Türk tarafının yardım götürmeyi arzuladığını ancak Rum tarafının yangını söndürmek için kullanılacak suyun Güney tarafından alınmasını istediğini söyledi.
Sürecin başından bu yana Türkiye'nin tutumunun açık ve net olduğunu ifade eden Çelik, "Türkiye, iki toplumlu, iki egemen güce dayalı, iki eşit siyasi iradeye dayalı, eşitlik temelinde bir çözümden yanadır" ifadelerini kullandı.
Çelik, Türkiye'nin çözüm sağlanabilmesi için hep bir adım önde olduğunu, Güney Kıbrıs'ın, Türkiye'nin AB ile yürüttüğü üyelik müzakerelerinde Kıbrıs ile ilişkili fasılları bloke ettiğini hatırlatarak, Akdeniz'de enerji alanından farklı konulara kadar yapılması gereken birçok işin olduğunu, Akdeniz'in zenginliklerinin her iki taraf için kazanıma dönüştürülmesi gerektiğini dile getirdi.
"Konuşmanızda, Cumhurbaşkanı'nın, daha önce Başbakan sıfatıyla Suriye gittiğinde Suriyeli Kürtler için statü talebinde bulunduğunu söylemiştiniz. Nedir bu statü?" sorusuna Çelik, bunun vatandaşlık olduğunu kaydetti.
Kürtlerin nüfus kayıtlarının olmadığını dile getiren Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, başbakanlığı döneminde Esad ile yaptığı görüşmelerde Türkmenlerin, Kürtlerin ve diğer grupların sorunlarını, siyasi tutukluların serbest bırakılması ve siyasi partilere izin verilmesi meselelerini gündeme getirdiğini söyleyerek, "Hatırlarsınız o zaman da bir ilerlemede sağlandı, buradan ekipler gitti, dönüşümü sağlamak için. Şimdi eleştiriyorlar, 'bir günde Esad ile konuşuyordunuz, bir günde nasıl düşman oldunuz.' Bir günde düşman olunmadı. Bir gün kavramı çok geniş. Oradaki bütün enstrümanlar ve süreç tüketildi. Maalesef bu duruma gelindi" diye konuştu.