Sahte deliller üreterek özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri'nde (TSK) çok sayıda askerin tutuklanması ve tasfiyesiyle sonuçlanan operasyonlar ile Ergenekon davalarını hükümetin desteğiyle yürüttüğü belirtilen Fethullah Gülen cemaati kadroları, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından tasfiye ediliyor. Cemaatle bağlantısı olduğu iddia edilen kadrolara yönelik bu operasyon, Ergenekon davalarıyla mağdur edilenleri bir kez daha gündeme getirdi. Bu kişilerden biri de Deniz Yarbay Ali Tatar'dı. Delil olmamasına rağmen ağır suçlamalarla hakkında ikinci kez tutuklama kararı alınması, 42 yaşında ve bir kız çocuğu babası olan Ali Tatar'ın hayatına son vermesine neden olmuştu.
‘KATİLLER YARGILANDIĞINDA BU DAVA BİTECEK'
Yarbay Ali Tatar'ın dahil edilmek istendiği ‘uyuşturucu ve fuhuş çetesi' iddiasıyla başlayan operasyon önce ‘amirallere suikasta', daha sonra başka dosyalarla birleştirilerek Poyrazköy davasına dönüştü. Poyrazköy davasında tüm sanıkların beraat etmesinin ardından Ali Tatar'ın kardeşi Hürriyet Ünver "Bu dava ancak Ali'nin katilleri sanık sandalyesine oturduğunda bizim için bitecektir" demişti.
AĞABEY AHMET TATAR: ÖLENLE HESAPLAŞILMAZ, DEVLET SOĞUKKANLI OLMALI
15 Temmuz darbe girişiminin ardından cemaat üyesi olduğu iddia edilen binlerce kişinin görevden alındığı ve bir kısmının tutuklandığı, hala devam eden bir tasfiye süreci başlatıldı.
‘AKP İKTİDARINI SAĞLAMLAŞTIRMAK İÇİN CEMAAT KADROLARINDAN YARARLANDI'
Ahmet Tatar, mevcut yönetimin, cemaat kadrolarından iktidarını sağlamlaştırmak için faydalandığı görüşünde. Liberallerin Ergenekon davaları sürecine ‘Askeri vesayet son buluyor' iddiasıyla destek verdiklerini anımsatan Tatar "Çok büyük günahları var" diyor:
"2003'ten sonra yani iktidara gelmesinin ardından siyasi iktidar, cemaatle ittifak yaptı. Bir siyasi ortaklık götürdüler. Her konuda birlikte çalıştılar. Özellikle AKP, cemaati yetişmiş insan gücü, kadro havuzu olarak gördü ve iktidarını sağlamlaştırmak için onlardan faydalanabileceğini düşündü. Yani bir ortaklık söz konusuydu, bu ortaklık bozuldu."
‘BU ÜLKEDEKİ EGOLARI ŞİŞİRENLER LİBERALLERDİR'
‘BİZ DÜNYADA CEHENNEMİ YAŞADIK'
"2009'da cemaatin, bu çetenin vahşi yüzüyle karşılaştık. Ele geçirmiş olduğu hukuk sistemini, insanların üzerinde bir cehennem yaratmak için kullandı ve biz o cehennemi yaşadık. Dünyada cehennemi yaşadık. İnsanları o dönemde çıkmaz sokaklara, kör kuyulara mahkum ettiler. Kardeşime doğrudan uyuşturucu suçlamasıyla geldiler. Ardından kendi komutanlarına karşı suikast planının içinde olmakla itham ettiler. Bunlar her insanın, hele de askeri disiplin içinde yaşayan insanların kabullenebilecekleri şeyler değildi. Bize yaşattıklarının sonucudur neticede kardeşimin isyanı. Bütün yapılanlara karşı hukuki çıkış yolları bulamıyorsunuz ve çalıştığınız kurum size sahip çıkmayıp, en basit hukuki desteği sağlamaktan bile uzak duruyor ve toplumun olup bitene karşı sessizliği var. Bunlar bazı insanlarda farklı tepkilere neden oldu ki, işte bu tepkilerin en uç noktalarından birisi, benim kardeşimin Hakk'a yürümesi oldu.
‘ATATÜRKÇÜ BİR ALEVİ OLDUĞU İÇİN ALİ HEDEF ALINDI'
Ağabey Tatar, Yarbay Ali Tatar'ın neden hedef alındığına ilişkin soruyu şöyle yanıtlıyor:
"Ali mesleğinde çok başarılı bir insandı. Herhangi bir çıkar çevresinin veya yönlendirmenin etkisinde kalarak göreviyle ilgili en ufak bir suistimale yer vermeyen, buna engel olan birisiydi. Zaten bazı şeyleri teklif etmek de epeyce zordu Ali'ye. Ali onlar açısından dönüştürülebilecek insan değildi. Çünkü Atatürkçü, laik, demokrat bir insansanız, sizin için ciddi sorun.
İkinci durumsa Ali'nin Alevi olması. Dönüştürülmesi kesinlikle mümkün olmayan grup olarak kabul ediliyor. Dinsel kökeninin Alevi olması, Mustafa Kemal cumhuriyetine ve onun kazanımlarına olan bağlılığı, ayrıca mesleki aidiyeti, mesleğine verdiği büyük kıymet, değer hedef alınma nedenleriydi."
‘BİZİM YOLUMUZDA ÖLEN İNSANLA HESAPLAŞMAK YOK, MAHŞERİ BEKLEYECEĞİZ'
"Bunlar kabul edilebilir şeyler değil. Evet, karşımızda bir canavar sürüsü var. Biz bunların karanlık yüzünü 2009'da fiilen kendimiz yaşayarak, kardeşimizi kaybederek gördük. Bütün Türkiye'ye bunu haykırmaya çalıştık. 6-7 yıldır söylüyoruz ama 15 Temmuz'da bütün Türkiye, bütün dünya bunların ne kadar vahşi bir örgüt olduğunu gördü. Acımasızca insanlara ateş açan, tanklarla insanları ezen bir grupla karşı karşıyayız. Fakat bizim kızgınlığımız ne olursa olsun; kızgınlıklarımız, öfkemiz asla insanlığımızı bastıramaz.
Bizim inanç sistemimiz de zaten buna engel oluyor. Bizim yolumuzda diğer insanlara karşı kin, nefret duyguları yok. Neticede her zaman adalet talep edilir; insanların yargılanması, hesap vermesi talep edilir. Ama insanların canını almak bir defa bu yolda yok. İkincisi de, ölen insanın artık bizimle hesabı kapanmıştır. Onun artık söyleyebileceği, kendisini savunabileceği bir yol da söz konusu olmadığı için, canın esas sahibine bırakılır her şey. O kendi hesabını artık orada verecektir. Eğer hakkımız kaldıysa, artık mahşeri bekleyeceğiz. İnsani olarak doğru bir şey değil."
‘BU İNSANLAR İÇİN EN ADİL MAHKEMELERİ İSTİYORUZ'
Ayrıca devlet soğukkanlı olmak zorunda. Sen eşkıya gibi davranamazsın. Kabul edilebilir değil. Bunlar için zaten, en adil mahkemeleri talep ediyoruz. O mahkemelerde yargılansınlar, hukuki olarak bütün haklarını kullansınlar ama mutlaka sandık sandalyelerine oturtulsunlar ve suçlamalara cevap versinler, hesap versinler."
‘KARDEŞİMİN ÖLÜMÜNDEN SORUMLU SÜLEYMAN PEHLİVAN YAKALANMALI'
Ali Tatar, Süleyman Pehlivan'ın talebi üzerine bir kez tutuklanmış, itirazı haklı bulunarak tahliye edilmesinin ardından yine Pehlivan'ın girişimiyle, ikinci kez tutuklanmak istenmişti. Ahmet Tatar, Süleyman Pehlivan'ın bir an önce teslim olması ve yakalanmasını istiyor. Konunun kişisel bir intikam duygusu olmadığının altını çizen Tatar, zedelenen hukuka güven duygusunun yeniden tesis edilmesi gerektiğini ifade ediyor:
‘İKTİDAR KUTUPLAŞTIRMANIN NELERE MAL OLACAĞINI UMARIM GÖRMÜŞTÜR'
Ağabey Tatar, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından, ılımlı bir hava oluştuğunu ve bu havanın devam etmesi konusunda iktidara çok büyük görev düştüğü kanısında:
"Bu ülkenin insanları çok ciddi sonuç doğuracak, belki kanlı iç savaşa götürecek bir darbeyi önlediler. Demokrasi açısından ciddi kazanım ama geçmişten gelen sancılarımız var. Son 10-15 yıldır, kurucu ideoloji diyebileceğimiz Mustafa Kemal'in koyduğu temel ilkeler tartışılır hale geldi. Fakat bu olay bize, bu ilkelerin ne kadar doğru ilkeler olduğunu bir kez daha hatırlattı. Eğitim, ordunun siyasetten uzak kalması, laiklik konusunda koyduğu ilkelerin, yıpratılmalarına rağmen, bu darbe karşısında meyvelerini yedik. Şu anda daha ılımlı bir hava oluşmuş durumda. Siyasi iktidara çok büyük bir görev düşüyor. Şimdiye kadar maalesef cepheleştirerek, kutuplaştırarak siyasi iktidar varlığını devam ettirmeyi kolay yol olarak seçti. Ama bunun ülkeye nelere mal olabileceği konusunu da görmüş olmasını diliyorum."