Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Salil Shetty, Dünya İnsani Zirvesi öncesinde Türkiye'deki insan hakları ihlalleri, basın özgürlüğünün geldiği nokta ve AB ile yapılan mülteci anlaşmasına dair konuştu.
Shetty'nin Cumhuriyet'ten Ali Çekilkkan'a verdiği söyleşinin tamamı şu şekilde:
Yakın zamanda Diyarbakır'ı ziyaret ettiniz, buradaki gözlemlerinizi ve yaşanan insan hakları ihlallerinden biraz bahsedebilir misiniz?
Bölgedeki durum geçtiğimiz aylarda giderek kötüleşiyordu, orada Andrew'un (Andrew Garner, Af Örgütü Türkiye Araştırmacısı) bağımsız bir inceleme yapması için uzun süredir izin istiyorduk. Bu zamana kadar hiç izin verilmemişti fakat bizzat ziyaret edeceğimi belirtince bir şekilde Valilikten izin alabildik. Orada gördüklerimiz son derece sarsıcıydı. 500 bin civarında insanın yerlerinden olduğunu tahmin ediyoruz. Konuştuğumuz insanlar bize sadece evlerine geri dönmek istediklerini söylediler. Hükümetin bu konuda ne yaptığı ise belirsiz. Bu ziyaretimizdeki amaçlardan biri Türk hükümetine buradaki krizin tüm dünyanın yakından takip ettiği bir durum olduğu mesajını vermekti.
Dünya İnsani Zirvesi'nin insan hakları ihlalleri konusunda oldukça kötü bir sicili olan Türkiye'de yapılması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye'de şu anda yaşanan bu mu?
Avrupa kendi problemlerinden ötürü son zamanlarda Türkiye'de yaşananlara kayıtsız kalıyor. Güneydoğu'da yaşananlardan demin bahsettik, fakat aynı zamanda ifade özgürlüğünün giderek daraltılması hakkında ciddi endişeler yaşıyoruz. Hukuk ve medya gibi demokratik kurumlara yapılan saldırılar, bunlar kesinlikle burada geçireceğim zamanda vurgulayacağım konuların başında geliyor.
Türkiye'de basın özgürlüğünün geldiği nokta nedir? Hükümetin muhalif medyaya yapılan saldırıyı onaylayan bir tavır içerisinde olduğunu gözlemliyor musunuz?
Türkiye'deki problemleri uzun süredir dile getiriyoruz. Çok fazla gazeteci saldırıya uğradı ya da işlerinden oldu. Hükümete karşı sesinizi çıkarmanın negatif bir tepkisi olacağından emin olabilirsiniz. Demokratik kurumlara genel bir saldırı var, hükümet tek renkli bir söylemin peşinde. Burada basına doğrudan ve dolaylı baskı yapılıyor.
Türkiye'deki mültecilerin durumu ve AB anlaşması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Şu anda, bu kriz ilk çıktığı zamankinden çok farklı bir Türkiye'yle karşı karşıyayız. Dramatik bir dönüşüm söz konusu. Şimdi Türkiye Suriye'yle sınırı çoğunlukla kapadı, insanları geri itiyor, hatta onlara ateş ediyorlar. Eğer savaştan kaçan bir Suriyeliyseniz iki opsiyonunuz kaldı, ya tutuklanıyorsunuz, ya da geri itiliyorsunuz. AB'ye dediğimiz şey şu: Bu problemi dış kaynak kullanarak çözemezsiniz. AB-Türkiye anlaması hem ahlaki hem de hukuken kusurlu bir anlaşma. Türkiye'yi şu anda ‘güvenli bir üçüncü ülke' ilan etmek bir hata. Türkiye Suriyelileri ve Iraklıları zorla ülkelerine gönderiyor. Herkes bunun o insanlar için güvenli olmadığının farkında.
Geri Gönderme Merkezleri'nde inceleme yapmanıza izin verilmiyor değil mi?
Shetty: Türkiye'ye çağrımız sınırlarını açması ve otomatik alıkoymaları sona erdirmesi. Eğer Avrupa 6 milyar euro'yu verecekse bu para mültecilere gitmeli, bu para ‘bütçe desteği'olarak yazılmamalı. Avrupa liderlerine çok net bir mesaj vermeliyiz, ‘Mültecilerden kurtulmak için buradaki problemlere gözünüzü kapatamazsınız. Onlar mülteci krizine çözüm bulmak için prensiplerinden taviz veriyorlar.
Erdoğan'ın ‘Türkiye'nin kendi yoluna gitmesi gerektiği' yönündeki söylemi ve Avrupa'nın bu anlaşmayla ilgili maruz kaldığı eleştiriler, bu anlaşmanın suya düşmesine neden olabilir mi?
Shetty: Bu zaten başından beri yanlış bir anlaşma. Avrupa bu krizi kendi içinde paylaştırmak için daha iyi bir yöntem bulmalı. Büyük ölçekte bir yeniden yerleştirme programına ihtiyaç var. Dediğimiz gibi, Türkiye'yi güvenli bir üçüncü ülke ilan etmek gerçekdışı bir durum.
Gardner: ‘Sen yoluna ben yoluna' hakkında bir şey söylemek gerekirse, Türkiye zaten bir süredir kendi yoluna gidiyordu ve AB de buna müsade etti.