Cumhuriyet gazetesi, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemde başdanışmanlığını yapan Ahmet Sever’in ses getiren ve hem Sever hem de gazeteye dava açılmasına neden olan röportajın ikinci bölümünü yayınladı.
Sever’in AK Parti’yi olağanüstü genel kurula götüren süreci, Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki anlaşmazlıkları değerlendirdiği röportajın devamı şöyle:
“Kongre, yeni genel başkan, yeni başbakan, yeniden seçim, MHP’nin baraj altında kaldığı, HDP’lilerin bağımsız, AK Parti’li ve CHP’li üç partili bir Meclis sonucu ile başkanlığı referanduma götürmeden parlamentoda çözmek.” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olası planı bu diyenlere, itibar ediyor musunuz?
‘GÜL ‘MEVCUT ŞARTLARDA SİYASET PLANIM YOK’ DERKEN BUNU KASTEDİYORDU’
Ahmet Davutoğlu’nun akıbetinin böyle sonuçlanması hakkında Gül ne düşünüyor?
Artık Abdullah Gül’ün sözcüsü değilim. Ama işin bu noktaya geleceğini o da biliyordu. Biraz da bu nedenle çekilme kararı aldı zaten. Görevi devretmeden birkaç ay önce Kütahya’da “Mevcut şartlarda siyaset planım yok” derken aslında bunu kastediyordu. Siyasete girse benzer sıkıntıları kendisinin de yaşayacağını ve ciddi bir çatışma çıkacağını öngörüyordu. Dolayısıyla bugün gelinen noktaya şaşırmış görmedim kendisini.
Buradan nasıl bir AK Parti çıkacağı konusundaki öngörüsü nedir?
O konuda konuşmuyor. İleriye dönük bir görüş beyan etmedi.
‘DAVUTOĞLU İLE ANLAŞAMADIĞI TALİ KONULAR BİLE ERDOĞAN’IN ÖFKESİNİ KABARTMAYA YETİYOR’
Sizce sahiden ‘Reis’çiler ile ‘Hoca’cılar diye bir ayrım var mı? Var ise ‘Reis’çiler ve ‘Hoca’cılar arasında politik konularda farklı bir yaklaşım var mı?
Ayrıştıkları yerler daha tali konular ama o tali başlıklar bile Recep Tayyip Erdoğan’ın öfkesini kabartmaya yetiyor. Mesela Can’ların davasında ve akademisyenlerinkinde “tutuksuz yargılama” dedi Davutoğlu.
Saraycıların “’Hoca’, ‘Reis’e kılıç çekti, onu devirmek istedi” çıkışları?
Nerede çekmiş kılıcını, nasıl devirecekmiş? MKYK’de tek başına bir Davutoğlu, Erdoğan’a bağlı çalışan bakanların olduğu bir kabinede görev yapan bir Davutoğlu, Recep Tayyip Erdoğan’ın gözünün içine bakan bir teşkilat, Cumhurbaşkanı ne derse onu yapan bir medya, nerede çekmiş o kılıcı? Bunun ciddiye alınır bir tarafı yok.
‘AK PARTİ BİZLERDEN GERÇEK ANLAMDA DEMOKRATİK BİR ÜLKE OLMA ARZUSUNU ALDI’
AK Parti’ye küsenler, AK Parti’yi desteklemeyi bırakan liberaller ile AK Parti arasındaki ilişkiyi anlatan en iyi hikâye sizce nedir?
Sadece şahsınız için sormayalım, AK Parti sizlerden en çok neyinizi aldı; birlikte yaşama umudunu mu, adalet duygusunu mu?
Birlikte barış ve hoşgörü içinde yaşama duygusunu, gerçek anlamda demokratik bir ülke olma arzusunu… Ve bu kayıplar sadece liberaller ya da içeride AK Parti’yi destekleyenlere özgü değil. Hatırlayın, dünya basını da Türkiye’yi yere göğe koyamıyordu. Batı basını, Türkiye sessiz devrim geçiriyor, diyordu. Avrupa’da politikacılar da, sosyal demokratlar, özellikle Yeşiller, Türkiye’ye övgü yağdırıyordu. Şimdi onlarda da hayal kırıklığı var. Kendini kandırılmış hissetme hali hem içeride hem dışarıda mevcut.
Bu, Erdoğan ve ekibinin söylemi; “Kandırılmışız.”
Sadece kanmıyor, kandırabiliyorlar da demek ki. Kendilerini kullanılmış, kandırılmış hissedenler hiç az değil.
Bu duyguyu liberallerden duyuyoruz da böyle hisseden AK Parti’liler de var mı?
Olduğunu sanıyorum.
‘İKİ TARAFA DA BİAT ETMEYENLER İKİ TARAFTAN DA DAYAK YİYOR’
Hasan Cemal’ler Altan kardeşler gibi ‘Abdullah Gül ile 12 yıl’ kitabınızdan sonra siz de ulusalcısından AK Parti’lisine her grubun nefret objesi haline geldiniz.
‘BİR DAVUTOĞLU MEDYASINDAN BAHSETMEK ABARTILI’
“Sadece Ahmet Davutoğlu değil, Davutoğlu’nun basını da tasfiye edilecek” kabadayılıklarına ne diyorsunuz?
Belki Davutoğlu’ndan yana konumlanan bazı yazarlar olabilir ama bir Davutoğlu medyasından bahsetmek abartılı. O cenahta tek medya var; o da Erdoğan medyası. Ben bunlara gazeteci diyemiyorum. Bunlar paralı asker. Neyi nasıl yazacakları belli olan, talimatları harfiyen yerine getirenler. 28 Şubat sürecinde bile basın bu durumda değildi. Aydın Doğan’a Çevik Bir bir liste götürüp “Bunları işten atın” demişti. Aydın Doğan hiçbirini atmadı. Basın askere bile direnebiliyordu. Bugün gelinen noktaya bakar mısınız? Cumhurbaşkanı devletin tüm imkânlarını sindirme ve susturma aracı olarak kullanıyor. Medya da öyle, yargı da öyle, maliye bile öyle. Mutlak otoriterliğini kurabilmek için devletin tüm mekanizmalarını araç olarak kullanıyor.
‘SURİYE, CUMHURİYET TARİHİNİN EN BÜYÜK FİYASKOSU’
Bütün bunlar olurken sadece iktidar partisinin genel başkanı değil ülkenin başbakanı da değişecekken, Suriye’den roketler atılıyor Kilis’e…
Dış politika başlığında Suriye, Cumhuriyet tarihinin en büyük fiyaskosu. Böyle bir fiyasko yaşamadı bu ülke daha önce. Güya biz Suriye’ye girecektik. Suriye, milyonlarca mültecisi, roketleri ve canlı bombalarıyla Türkiye’ye girdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan dünyaya meydan okuyor ama Kilis’e hemen hemen her gün atılan roketleri engelleyemiyor. Bir ülkenin iç işlerine elinizi bu kadar sokarsanız onun size sıçramaması mümkün değil. Abdullah Gül Cumhurbaşkanı iken defalarca uyardı. Hem Mısır hem Suriye konularında çok ileri gittiklerini Davutoğlu’nun yüzüne söyledi.
Kitabınızdan “Sen Suriye ve Mısır’ın dışişleri bakanı mısın” dediğini öğrenmiştik.
Evet, Başbakan da Suriye’nin, Mısır’ın başbakanı mı, neden öyle davranıyor? Bu politikanız ülkenin menfaatlerine zarar veriyor, diye daha o zaman uyarmıştı. Şimdi gelinen noktada ülkemize roketler yağıyor, sizin uçağınız kalkıp oraları bombalayamıyor bile. Niye? Çünkü siz Rus uçağını düşürdünüz ve o sınırı geçemiyorsunuz. Geçtiğiniz anda uçağınız düşürülecek. Bu kadar vahim bir tabloyla karşı karşıyayız ve bunu bile başarı olarak sunan bir parti ve kişi ile karşı karşıyayız. Dehşet verici!
‘ERDOĞAN VE ERDOĞAN, BAŞKA BİRİ YOK’
Davutoğlu’nun gidişi Suriye politikasında anlamlı bir değişikliğe neden olur mu?
Sanmıyorum, o sadece Davutoğlu endeksli bir politika değildi. Birlikte oluşturdukları ve uyguladıkları bir politikaydı. Oradan dönüş biraz zor görünüyor. Bugünlerde Suriye’ye girmekten bahsediliyor. Bu nasıl olacak? Suriye’deki tüm taraflarla düşman bir Türkiye var. IŞİD ile düşman, PYD ile düşman, Esad ile düşman. Oraya girer ise Türkmenler dışında bir müttefiki yok. Bunlara ilave dış faktörler var. Rusya var, İran var, Çin var. Onlar da size karşı. Dolayısıyla tek başına Suriye’ye girmesi bana imkânsız gözüküyor.
Rusya demişken Putin-Medvedev yakıştırması Gül ve Erdoğan için yapılıyordu. Geçen zaman bize Erdoğan’ın Putin gibi sabit bir ‘yol arkadaşı’ olmadığını kanıtladı.
Putin-Medvedev benzetmesine Abdullah Gül o dönemde karşı çıkmıştı. Hiçbir benzerlik olmadığını dile getirmişti. Geçen zaman da onu haklı çıkardı. Erdoğan dışında başka biri yok. Erdoğan ve Erdoğan!
‘AB DE SİZE DÖNÜP, ‘UĞURLAR OLSUN’ DERSE NE YAPACAKSINIZ?’
Ve son olarak ‘Sen yoluna biz yolumuza’ diyerek AB’ye de rest çekti Erdoğan.
Siz bu ülkede bu kadar nefret tohumu ekerseniz, şiddet biçmemeniz mümkün mü? Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve ona bağlı yandaş kalemlerin kullandıkları öfke ve nefret dili, Can’ı zaten hedef haline getirmişti. Yaratılan bu ortamda, birileri durumdan vazife çıkarıyor işte.