‘ERDOĞAN BATI'DAN NEFRET EDİYOR'
"Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu perşembe günü tarih oldu. Angela Merkel ile AB-Türkiye mülteci anlaşması müzakerelerini yapan adam, AB Komisyonu'nun vize serbestisine yeşil ışık yaktığı gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kovuldu. Erdoğan'ın bu başarıyı başbakanına çok gördüğü söyleniyor. Ancak asıl sebep bu değil. Erdoğan açısından Davutoğlu en önemli projede başarısız oldu; o da Erdoğan'a başkan olarak tek başına iktidarı sağlayacak olan başkanlık anayasasının hızla yürürlüğe sokulmasıydı. Şimdi bütünüyle Erdoğan yönetecek. Davutoğlu ile birlikte Türkiye'nin titrini hak eden son başbakanı da gitti. Halefi, cumhurbaşkanının sadece bir muavini olmaktan öteye geçmeyecek. Türkiye-AB sığınmacı anlaşması açısından Davutoğlu'nun gidişi bir son anlamına gelebilir. Erdoğan bu aralar, AB ile uzlaşma aramak yerine bu anlaşmadan vazgeçmeyi yeğleyecek kadar Batı'dan nefret ediyor."
Berliner Zeitung AK Parti olağanüstü kongresinde Erdoğan'a alternatif bir ses çıkmasının beklenmemesi gerektiği görüşünü dile getiriyor:
"İlan edilen olağanüstü parti kongresi Erdoğan'ın aykırı sesleri disipline sokmak için kullandığı bir araç, zira orada her zamanki gibi hiç kimse kafa tutmaya cesaret edemeyecektir. Bundan sonra olacakları AKP'ye yakın medya zaten çizdi: Şekli bir başbakanın getirilmesi, sonbaharda yeniden seçim, AKP'nin anayasayı değiştirecek çoğunluğa ulaşarak zaferi, başkanlık sistemi… Avrupa'nın bundan alacağı ders şu: Türkiye'de kiminle konuşulacak olursa olsun sözü sadece bir kişi söyler. Eğer AB, vize serbestisine önkoşul olarak koyduğu demokratik standartlarda ciddiyse, artık Ankara'da gerçekten hüküm süren adamla yani Recep Tayyip Erdoğan'la açık açık konuşmaktan imtina edemez."
Münih'te yayımlanan Süddeutsche Zeitung 2002 yılında iktidara gelen AK Parti ile bugünkü AK Parti arasında bir karşılaştırma yapıyor:
"AKP 2002 yılında iktidara geldiğinde aralarında ılımlılar, liberaller, milliyetçiler, İslamcıların olduğu geniş bir reform hareketiydi. Erdoğan ülkeyi modernleştirme vaadiyle toplumun büyük kesimlerini kendi dindar, muhafazakar partisinin çatısı altında toplamayı başardı. Bugün AKP tamamen Erdoğan'ın iktidarı elinde tutma makinesine dönerek köreldi. İktidar partisi, bunun dışında bir hedef tanımıyor."
Münchner Merkur, Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye yaklaşımını eleştiren bir değerlendirmeye yer veriyor:
‘Etkileyici ilerlemeler' diyerek AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Timmermans Türkiye'yi onayladı. Doğru. Demokrasinin mülga edilmesinde, parlamentonun yıldırılmasında, özgür basına boyun eğdirilmesinde ve Kürtlere karşı savaşında Erdoğan epey ilerleme kaydetti. Bu kadar ilerlemenin vize serbestisiyle ödüllendirilmesi gerek diye düşünülüyor Brüksel'de ve Berlin'de. Bu Jan Böhmermann'ı bile kıskançlıktan çatlatacak gerçek bir hiciv. Ve Avrupa diz üstünde Sultan'a doğru kayarken, o tüm maskelerini çıkarıyor. Alay edercesine başbakanını görevden alıyor. Brüksel Erdoğan'ın fetih seferine karşı koymuyor. Geriye bir tek, Federal Alman Meclisi'nin vize serbestisiyle oynanan yanlış oyunu bozacağına dair belirsiz bir umut kalıyor."
Berlin'de yayımlanan Der Tagesspiegel gazetesi AB'nin Erdoğan'ı Kürtlere yaklaşımı üzerinden sınaması gerektiğini vurguluyor:
"Esas itibarıyla Türkiye vatandaşlarına vize serbestisine itiraz etmek için ortada bir sebep yok. Ancak AB Komisyonu'nun vize serbestisini gelecek haftalarda yürürlüğe sokmak ve Erdoğan'ın iç siyasette prestij kazanmasına yardımcı olmak için çabukluk arz eden bir tarz izlemesi düşündürücü. Ankara'nın vize zorunluluğunun kaldırılması için tüm kriterleri yerine getirip getirmediği konusunda ciddi bir hüküm vermek gerektiğinde Avrupalılar hiçbir şekilde kendi ilkelerini kurban etmemelidir. Erdoğan'ın riayet etmesi gereken koşullar arasında Kürt azınlığa ılımlı bir yaklaşım da bulunuyor. Avrupalıların onu buradan sınaması gerekecek."