Başbakan Ahmet Davutoğlu, Katar merkezli El Cezire televizyonunun Arapça kanalına mülakat verirken bam teline basan bir soru üzerine, Suriye’de oluşmasında önemli hisselerinin bulunduğu yıkım ve insani felaket ve cihatçılar sorunu hakkında bariz itiraf anlamına gelen bir cevap vermiş…
23 Şubat Salı günü yayımlanan söyleşi sırasında El Cezire muhabiri Cemal el Şayyal’ın yönelttiği kışkırtıcı soru şöyle: “İran ve Rusya’nın eylemleriyle karşılaştırdığınızda Türkiye ve müttefiklerinin, NATO’nun, Suudi Arabistan’ın eylemleri çok hafif kalıyor. Türkiye ve diğer ülkelerin Suriye halkını desteklemek üzere müdahil olmaları için ne gerekiyor?”
Suriye’de yaşadıkları iflası gazetecinin niyetinden bağımsız olarak akla getiren bu soru karşısında Davutoğlu’nun duygusal bir reaksiyona kapılarak, başarı namına bir şeyler bulup arz etmeye kendisini zorladığını hissediyoruz.
O zaman da Suriye’de işledikleri büyük günah ve kabahati dolaylı yoldan ikrar etmekten başka bir şey yapmamış oluyor.
'DAVUTOĞLU'NUN SÖZLERİ TARİHE GEÇECEK NİTELİKTE'
Davutoğlu’nun bu sözleri tarihe geçecek nitelikte…
Bu ifadeler, Ankara’daki zevatın Suriye’de yaşanan ve daha da yaşanacak korkunç trajedideki meşum rolünü kayda geçiriyor.
DAVUTOĞLU'NUN SURİYE HALKINDAN KASTI SİLAHLI GRUPLAR
Mesela, “Rejim topraklarını kontrol edemiyorsa bizim sayemizdedir” diyebilen Davutoğlu, o kontrol dışı topraklarda olan bitenin sorumluluğunu zımnen üstlenmiş olmuyor mu?
Suriye rejiminin kontrol edemediği toprakları Ankara’daki romantik, hayalci ve İslamcı zevat sayesinde bugün kim kontrol ediyor?
En başta, tüm dünyanın gözünde terörist olan IŞİD. Sonra, dünyanın ‘IŞİD’e karşı güvenilir müttefik’, kendilerinin ise ‘terörist’ dediği PYD-YPG. Ve El Kaide’nin Suriye şubesi El Nusra… Selefi cihatçı Ahrar’uş Şam. Bir de Ankara’nın müttefiki Vahhabi monarşisinin geçen aralık sonunda Riyad’da toparladığı, irili ufaklı radikal İslamcı silahlı gruplar.
Davutoğlu’nun ‘Suriye halkı’ rumuzunu kullanırken kastettiği Ahrar’uş Şam ya da El Nusra değilse bu sonuncular olmalı.
'CİHATÇILAR KENDİLERİNİ TÜRKİYE'DEN GİDEN SİLAHLARLA SAVUNDULAR'
Rejimin Suriye topraklarının bir kısmını kontrol edemez hale gelmesine neden olmuş bir ‘Türk desteği’, herhalde YPG’ye karşı sınırın Türkiye tarafından üç gün boyunca topçu ateşi açılması değildi. Burada ‘Türk desteği’ ifadesini kullanarak yıllara yayılmış bir olguyu ima ediyor Davutoğlu.
Başbakan’ın açmış olduğu mantık yolunu izlemeye devam edelim…
Madem tercihe şayan cihatçılar kendilerini ‘Türkiye sayesinde’ savunabildiler, bu savunma Türkiye’nin nesi sayesinde mümkün oldu? Tabii ki gönderdiği silahlar sayesinde. Başka neyle olabilirdi ki?
Davutoğlu’nun El Cezire muhabirinin sorusuna verdiği cevap, Türkiye’nin çoktandır Suriye’deki savaşın açık bir tarafı haline geldiğinin ve bu ülkeye silah gönderdiğinin dolaylı ikrarıdır.
Dündar ve Gül için ne gerekçe kaldı?
'DÜNDAR VE GÜL DERHAL SERBEST BIRAKILMALI'
Silivri’ye atılan Cumhuriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün daha fazla orada tutulmalarının rejim açısından artık ne gibi bir gerekçesi kalmış olabilir?
Davutoğlu’nun ima yollu da olsa gururla ve üzerine basarak anlattığı bir gerçeğin haberini bundan sekiz ay önce belgeleriyle yayımlayan Can Dündar ve Erdem Gül’e atılı suçlamaların zaten hiçbir hukuki değeri yoktu…
Davutoğlu’nun ifşaatından sonra artık bu suçlamalar siyasi önemini de yitirmiş olmalıdır.
Can Dündar ve Erdem Gül’e açılan siyasi dava siyaseten düşmüştür. Derhal serbest bırakılmalıdırlar.