Cumhurbaşkanı Erdoğan, Congresium'da, Türkiye Anayasa Platformunca düzenlenen ‘Yeni Anayasa İçin Hep Birlikte' temalı programa katıldı.
Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, Türkiye Anayasa Platformu çatısı altında bir araya gelen 16 sivil toplum kuruluşunun, yönetici, üye ve gönüllüleriyle her türlü teşekkür ve takdiri hak ettiğini söyledi.
‘İNANIYORUM Kİ ÇOK DAHA YÜKSEK RAKAMLARA ÇIKACAK'
Platformun ‘Yeni Anayasa İçin Hep Birlikte' çağrısının şu ana kadar yaklaşık 300 sivil toplum kuruluşu tarafından desteklendiğini öğrendiğini dile getiren Erdoğan, "Bu sayı, kısa süre içinde inanıyorum ki çok daha yüksek rakamlara çıkacaktır. Bunun ise ülke genelinde milletin birliğine bir çağrı olduğuna inanıyorum. Çünkü bu mesele herhangi bir kurumun veya herhangi bir şahsın değil bizatihi milletimizin meselesidir" diye konuştu.
"Yeni anayasa konusuna, milletimizin değerlerini yaşatma noktasında hassasiyet sahibi sivil toplum kuruluşlarımızın öncülük etmesi, rastgele bir durum, bir tesadüf değildir" ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Millet kendi meselesi olan yeni anayasa talebine kendisini temsil eden sivil toplum kuruluşları aracılığıyla sahip çıkıyor. Ondan dolayı teşekkür ediyorum. Demokrasiye inanan herkesin milletin talebine saygılı olması gerekir. Her kim ki millete sırtını döner, millete rağmen yol yürümeye kalkarsa akıbeti hüsran olur. Bakınız merhum Akif, İstiklal Marşı'mızda milletin gücünü nasıl ifade ediyor, 'Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım, yırtarım dağları enginlere sığmam taşarım.' Millet kükrediği zaman onun önünde, ne bentler durabilir ne de dağlar durabilir. Yeni anayasa meselesi de milletimizin işte böyle güçlü bir talebi haline dönüşmüştür. Bu toplantı artık meselenin gözardı edilemeyecek, ertelenemeyecek, ötelenemeyecek, baştan savulamayacak bir seviyeye ulaştığını gösteriyor. Milletimiz sivil toplum kuruluşları aracılığıyla artık konuya el koymuştur."
‘BEN VARIM, BUNU AÇIKÇA SÖYLÜYORUM'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, benzer toplantılar, çalıştay ve konferanslarla tüm kesimleri içine alan, tüm kesimlerin ihtiyaçlarını ve beklentilerini yansıtan yeni anayasa sürecinin hızla olgunlaşacağını belirterek, "Yeni anayasa çalışmalarına emeği geçen ve geçecek olan herkese şimdiden şükranlarımı sunuyorum. Çünkü bu mesele millidir, bu mesele yerlidir, milli olan her meselede, yerli olan her meselede Cumhurbaşkanı olarak ben de varım, bunu açıkça söylüyorum. Bugüne kadar kurulan anayasaların hepsi ithaldir, yerli değildir. İthal ürünlerle yönetildik, ithal mantıklar bize hakim oldu. Şimdi biz yerliye ve milliye dönmeliyiz" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Artık burada yapılması gereken, yeni anayasa çağrılarına kulak tıkayan, oyalayıcı, topu taca atıcı tavırlar yerine samimi bir şekilde tekliflerin ortaya konulmasıdır. Yeni anayasa ne kadar geniş temsil kabiliyetine sahip bir yapı tarafından inşa edilirse tatbiki, uygulaması da o derece güçlü, gerçekçi olur" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, işe asıl sahip çıkması gereken muhalefetin tam tersi bir tutum içinde olduğunu gördüklerini söyledi.
2011 seçimlerinin ardından bu konuda ciddi bir adım attıklarını dile getiren Erdoğan, "Meclis'te yüzde 60'lık çoğunluğu oluşturuyor olmamıza rağmen grubu bulunan her partinin eşit katılımıyla bir komisyon oluşturulmasını temin ettik. Amacımız, mümkün olan en geniş katılımlı anayasa metninin ortaya çıkmasını sağlamaktı" diye konuştu.
Diğer partilerin ise anayasa metni oluşturmak için değil adeta anayasa metni oluşmasını engellemek amacıyla hareket ettiğini, bu nedenle bu komisyonun çalışmalarının akamete uğradığını belirten Erdoğan, "Peki bu durum milletimizi yeni anayasa talebinden vazgeçirdi mi? Hayır" dedi.
‘MEYDANLAR KÜKRÜYORDU'
Erdoğan, 7 Haziran, 1 Kasım ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldığını hatırlatarak şöyle konuştu:
"Yeni anayasayı konuştuğumuz zaman meydanlar kükrüyordu. Niye? Çünkü mevcut anayasa veya anayasalar, bu vücuda dar geliyordu, dar. Artık bunu kaldırmıyor. İşte bugün burada olduğu gibi milletimizi temsil eden her platformda yeni anayasa meselesi konuşuluyor, tartışılıyor, gündemde tutuluyor. Artık burada yapılması gereken, yeni anayasa çağrılarına kulak tıkayan, oyalayıcı, topu taca atıcı tavırlar yerine samimi bir şekilde tekliflerin ortaya konulmasıdır. Yeni anayasa, ne kadar geniş temsil kabiliyetine sahip bir yapı tarafından inşa edilirse tatbiki, uygulaması da o derece güçlü, o derece gerçekçi olur. Bunun için gerek Meclis'te temsil edilen diğer partilerin gerekse farklı görüşlere, düşüncelere sahip kesimlerin sesi olan siz sivil toplum kuruluşlarının yeni anayasa sürecine dahil olmalarını özellikle bekliyoruz.
'Barika-i hakikat müsademe-i efkardan doğar' diye biliyorsunuz bir söz var. Yani hakikatin ışığı, gerçeğin ışığı farklı fikirlerin çarpışmasıyla ortaya çıkar. Şimdi sizler bunu yapıyorsunuz, yani çoğunlukçu değil çoğulcu bir anlayışla yeni anayasanın hazırlanmasını arzu ediyoruz. Anayasa metinleri bir toplum sözleşmesidir, öyle de olmalıdır. Oysa bizdeki anayasa metinleri dayatmadır, darbe direktifleri olarak hazırlanmıştır. Burada bulunan herkes, 1960'tan itibaren darbecilerin hazırladıkları anayasalarla hayatlarını geçirdiler, hayatımızı geçirdik. Gelin darbecilerin değil bizatihi bu milletin, onun temsilcilerinin yaptığı bir anayasayı bizden sonraki nesillere armağan edelim. Bu yeni anayasa, ruhuyla, diliyle, yöntemiyle milletimizin birikimini, kültürünü, tarihini, özlemlerini yansıtan bir metin olmalıdır. Bu anayasaya baktığımız zaman millet kendini görmelidir, geleneklerini görmelidir, tarihini görmelidir. Hukukta usul, bilimde yöntem, en az esas kadar içerik kadar önemlidir."
‘DÜRÜST OLMAK BAŞKA BİR ŞEY'
Erdoğan, yeni anayasanın yapımındaki usulü çok iyi belirlemek gerektiğine işaret ederek, 2011'deki yöntemin sonuç vermediğini gördüklerini vurguladı. Söz konusu dönemde 4 partinin 3'er temsilci verdiğini, daha sonra 47 madde üzerinde mutabakat sağlandığını anımsatan Erdoğan, "Ve çıkıyor ana muhalefetin başı diyor ki 'işte gelin bunları hiç olmazsa Meclis'ten geçirelim.' Arkadaşlarıma diyorum gidip görüşün, hadi bunu hemen halledelim. Gidiyorlar, 4 partinin de buna onay vermesi lazım. 4 parti temsilcisinin işte burada onayları var, bak buraları paraf ettiler. 'Yok genel başkanların da bu işe onay vermesi lazım.' İnanmak, dürüst olmak, bu başka bir şey. Çok önemli" ifadelerini kullandı.
Verilen aranın ardından çalışmalara tekrar başlandığını ve 60 maddeye gelindiğini belirten Erdoğan, bu defa kendisinin, "Gidin bir daha dolaşın. Eğer bu işe evet diyeceklerse evet desinler, şu 60 maddeyi çıkartalım. Ondan sonra yine devam edelim" dediğini aktardı.
Erdoğan, şunları kaydetti: "Yine aynı cevap, 'diğer partilerin de buna evet demesi lazım'. İşte 60 maddede 4 parti temsilcilerinin onayı var. Bu temsilciler burada kim adına var? Bu partiler adına var ve buna da onay verdiklerini paraflayarak söylüyorlar. 'Yok, genel başkanların buna evet demesi lazım' ve yine yapılmıyor. Şu anda 60 madde bu şekliyle duruyor. Kimin dürüst olduğunu, kimin akşam başka, sabah başka olduğunu öğrenmek bakımından aslında bu 60 maddelik o çalışma çok önemli bir ispattır.
‘BEN ELİTİM DİYE GEÇİNENLER HAZIR DEĞİL, SIKINTI BURADA'
Şimdi sivil toplum kuruluşlarımız aracılığıyla milletimizin tüm kesimlerini de içine alacak bir anayasa yazım süreci yürütmeliyiz. Seçkinci değil, kapsayıcı. Böyle bir anayasa metnini ancak bu şekilde ortaya çıkarabiliriz. Hani zaman zaman diyorum ya 'Türk tipi başkanlık'. Onu diyorduk ya, işte bu konuda da Türkiye modeli anayasayı hazırlama başarısını ortaya koyabilmeliyiz. Bu millet, içinden bir anayasa yazabilecek, yapabilecek kadro bugüne kadar hazırlayamadı mı ya? Millet hazır da, 'ben elitim' diye geçinenler, siyasetçiler buna tam hazır değil, sıkıntı burada. Yoksa millet hazır. Millet zaten meydanlarda hep kükrüyor, bunu bekliyor. Bize göre milleti merkeze alan, 'insanı yaşat ki devlet yaşasın' ilkesiyle ifade ettiğimiz kadim yönetim geleneğimize yaslanan bir anayasa Türk tipi anayasadır."
‘DEVLET İÇİNDE DEVLET KURMAYA ÇALIŞANLARIN DÜNYAYI BAŞLARINA YIKARIZ'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Nasıl sözde 'cemaat' adı altında devlet içinde bir paralel yapı oluşturmak isteyenlere dünyayı dar ediyorsak, 'özerklik' adı altında, 'öz yönetim' adı altında devlet içinde devlet kurmaya çalışanların da dünyayı başlarına yıkarız bunun böyle bilinmesi lazım" dedi.
Milletin talebinin, halkın seçtiği ve halka hesap veren yöneticilerin egemen olduğu bir sistem olduğunu, 40 yıllık siyasi tecrübesine dayanarak gördüğünü dile getiren Erdoğan, "Bunu başaracak birikime ve ferasete sahip olduğumuza da inanıyorum. 'At sahibine göre kişner' diye güzel bir atasözümüz var. Hiç şüphesiz her sistemi işletecek olan orada sorumluluk üstlenecek kişilerdir. İyi bir yönetici vasat bir sistemle de güzel işler başarabilir. Ama iyi bir sistem, vasat yöneticilerle de işlerin belirli bir düzeyin altına düşmeden yürümesini sağlayabilir" diye konuştu.
‘AYNI KRİZ TÜRKİYE'Yİ TEĞET GEÇTİ'
Erdoğan, mevcut sistemin dalgalanmalara, istikrarsızlıklara, krizlere çok açık olduğunu, bunun bedelini fert fert ve toplum olarak milletin ödediğini belirterek, 1994 ve 2001 krizlerinin, dünyada sorun yaşanmadığı dönemlerde ülkenin iç dinamikleri sebebiyle ortaya çıktığını söyledi. Buna karşılık 2008'de dünyada başlayan finansal krizin, gelişmiş ülkeler dahil pek çok devleti hâlâ etkisi altında tuttuğuna işaret eden Erdoğan, "Aynı kriz Türkiye'yi ise benim değimimle 'teğet' geçti. Niçin biliyor musunuz? Çünkü Türkiye, istikrar ve güven ortamının hakim olduğu bir ülkeydi. Eğer güçlü bir tek parti hükümetine sahip olmasaydık küresel finans krizinin bizi nasıl bir duruma düşüreceğini düşünmek dahi istemiyorum. Türkiye geçmişten beri maruz kaldığı siyasi istikrarsızlıkların bedelini ekonomik ve sosyal krizlere maruz kalarak ödemiştir" dedi.
‘KADRO ÇOK BÜYÜK ÖNEM ARZ EDİYOR'
Türkiye'nin 2002 yılı kasım ayından bugüne kadar geçen 13 yılda Cumhuriyet döneminin daha önceki 79 dönemine denk, pek çok alanda onları katbekat aşan hizmetlere kavuştuğunu belirten Erdoğan, bu başarının gerisindeki en önemli unsurların başında istikrar ve güven ortamının kesintisiz şekilde sürdürülmesi geldiğini ve burada kadronun çok büyük önem arz ettiğini vurguladı.
"Eğer mevzuat amcayla bu işi yürütmeye kalksaydık biz yanmıştık" diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Onu kendimize uydurduğumuz için bu işi başardık, onun bizi bağlayıcılığına 'evet' demediğimiz için bu işi başardık. 'Acaba bu bana ne getirir veya beni nereye götürür' diye düşünmediğimiz için bu işi başardık. Ama birileri de, ki hep söylerim ya, bürokratik oligarşi… Bürokratik oligarşi gelir senin önüne mevzuatı koyar, getirir yasaları senin önüne koyar ve sen de bunun altından kalkamazsın. Hele bir de korkak siyasetçiysen yanmışsın, bu iş başarılmaz. Geçtiğimiz yıl 7 Haziran ile 1 Kasım seçimleri arasında bu konuda bedelini hala ödediğimiz bir tereddüt yaşandı mı, yaşandı. Her taraf kan gölüne döndü mü, döndü. Niye? İşte açık ortada. Hemen şöyle bir koalisyon zemini ortaya çıktı, bunu fırsat bilen yamyamlar ülkemizi kan gölüne döndürdü. Başkanlık sistemi, sağladığı mutlak istikrar ortamı ile Türkiye'yi bu tür sıkıntılardan, risklerden koruyabilme özelliğine sahiptir. Onun sigorta sistemleri çok daha güçlüdür.
‘TEK MİLLET, TEM BAYRAK, TEK VATAN'
Erdoğan, yeni anayasa ve başkanlık sisteminin, bir kısım kesimler tarafından üniter yapı, ülke bütünlüğü ve milli birlikle ilişkilendirilmeye çalışıldığını dile getirerek, "Halbuki biz ne diyoruz? Tek millet diyoruz, hangi kökenden ve meşrepten olursa olsun, şu anda 79 milyona nüfusumuz hamd olsun yaklaştı, tek millet. Ardından ne diyoruz? Tek bayrak. Rengini şehidimizin kanından alan bayrağımızdan başka bir bayrak asla bu semalarda dalgalanamaz diyoruz. Üçüncüsü ne diyoruz? Tek vatan, 780 bin kilometrekare vatan toprağı üzerinde herhangi bir operasyona, herhangi bir ameliyata asla göz yumamayız diyoruz. Dördüncüsü ne diyoruz? Tek devlet. Adı ve söylemi ne olursa olsun hiçbir devlet, paralel devlet veya paralel yapı bunlara izin vermeyiz, veremeyiz. Nasıl, sözde 'cemaat' adı altında devlet içinde bir paralel yapı oluşturmak isteyenlere dünyayı dar ediyorsak, 'özerklik' adı altında, 'öz yönetim' adı altında devlet içinde devlet kurmaya çalışanların da dünyayı başlarına yıkarız bunun böyle bilinmesi lazım."
‘BİRLİKTE RAHMET, AYRILIKTA AZAP VARDIR'
Erdoğan, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet derken meseleyi bölünme, parçalanma edebiyatıyla ele alanların art niyetli olduğunu ifade ederek, "Hatta bölücünün başta gidenidir. Bunu böyle biliniz. Biz 'birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır' diyen bir peygamberin ümmetiyiz" dedi.
‘BU MİLLET BALIK HAFIZALI DEĞİL'
Erdoğan, ülkeyi daha büyütmenin ve milleti güçlendirmenin çabasında olduklarını vurguladı. Ülke topraklarında milli ve yerli olan ne varsa hepsinin çok önemli olduğuna işaret eden Erdoğan, "Aynı şekilde ülkemizin ve milletimizin karşısında kim varsa, ne varsa onunla mücadele etmek de bizim namus borcumuzdur. Bunun böyle bilinmesini istiyorum. Çünkü bu memleket sahipsiz değil, bu devlet, dikkat edin altını çiziyorum köksüz değil, bu millet balık hafızalı değil, emanetçisi olduğumuz değerlerin kıymetini çok iyi biliyoruz" diye konuştu.
‘ŞEHİTLER TEPESİ BOŞ DEĞİL'
Erdoğan, konuşmasına Arif Nihat Asya'nın "Şehitler tepesi boş değil, toprağını kahramanlar bekliyor. Ve bir bayrak dalgalanmak için rüzgar bekliyor. Destanı öksüz, sükutu derin meçhul askerin. Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye, yattığı toprak belli, tuttuğu bayrak belli. Kim demiş meçhul asker diye" dizeleriyle devam etti.
Ecdadın yattığı toprağın ve tutulan bayrağın belli olduğuna işaret eden Erdoğan, "Allah'ın izniyle dalgalanmak için bekleyen bayrağımızı, rüzgarsız bırakmayacağız. Şehitlerimizin, gazilerimizin fedakarlıklarının hakkını verecek, ülkemizi 2023 hedeflerine ulaştıracak 2053 ve 2071 vizyonumuzu hayata geçireceğiz" dedi.
‘BAŞKANLIK SİSTEMİ TAYYİP ERDOĞAN'IN KİŞİSEL MESELESİ DEĞİLDİR'
Erdoğan, "Yeni anayasa için insan onuru, ortak hedefi güçlü ve büyük Türkiye olan herkese, yaptığınız çağrınıza milyonların karşılık vereceğine inanıyorum, bundan hiç şüpheniz olmasın" ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Milletime özellikle sesleniyorum, şu yanlışı peşinen düzeltmek istiyorum. Başkanlık sistemi Tayyip Erdoğan'ın kişisel meselesi değildir. Bunu böyle bilelim. Bu sistemi Cumhurbaşkanlığımda da konuştum, Başbakanlığımda da konuştum, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğum zaman da konuştum. Buna yeni başlamadık. Biz dersimizi iyi çalışıyoruz. Benim bu konuyu gündeme getirmem, Türkiye'nin hedeflerine ulaşabilmesi için böyle bir yönetim sistemine sahip olması gerektiğine olan samimi inancımdan kaynaklanıyor" dedi.
‘YENİ ANAYASININ RUHU ÇATIŞMA YERİNE UYUM MANTIĞIYLA OLUŞTURULDUĞUNDA SIKINTI OLMAYACAK'
Yargı organlarıyla yasama ve yürütme arasında eskiden beri süregelen sıkıntıların temelinde, mevcut anayasanın güçlerin uyumunu değil, çatışmasını esas alan anlayışının yattığını belirten Erdoğan, yeni anayasanın ruhu, çatışma yerine uyum ve denge, birbirlerini yıpratma yerine birbirlerini destekleme mantığıyla oluşturulduğunda bu sıkıntının kendiliğinden ortadan kalkacağını söyledi.
‘PARLAMENTER SİSTEMİN MİADI DOLDU'
Yürütme meselesinin yeni anayasa çalışmalarının düğüm noktasını teşkil edeceğini ifade eden Erdoğan, "Biz parlamenter sistemin ülkemizde miadını doldurduğuna inanıyoruz. Yeni Türkiye'nin inşası sürecinde yeni anayasaya ve onunla birlikte hayata geçirilecek başkanlık sistemine ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz" dedi.
Erdoğan, "Milletime özellikle sesleniyorum. Şu yanlışı peşinen düzeltmek istiyorum. Başkanlık sistemi, Tayyip Erdoğan'ın kişisel meselesi değildir. Bunu böyle bilelim. Bu sistemi Cumhurbaşkanlığımda da konuştum, Başbakanlığımda da konuştum, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğum zaman da konuştum. Buna yeni başlamadık. Biz dersimizi iyi çalışıyoruz. Benim bu konuyu gündeme getirmem, Türkiye'nin hedeflerine ulaşabilmesi için böyle bir yönetim sistemine sahip olması gerektiğine olan samimi inancımdan kaynaklanıyor" şeklinde konuştu.
‘BAŞKANLIK CUMHURİYETİN HER DÖNEMİNDE KONUŞULDU'
"Başkanlık sistemi tartışmasını akıl süzgecinden geçirmek yerine, şahsıma indirgeyen, bu basitliğe düşen herkes ülkemize ve milletimize karşı büyük vebalin içine girer" vurgusu yapan Erdoğan, konunun şahıs değil, ülkenin geleceği meselesi olduğunu dile getirdi.
Erdoğan, Türkiye'nin geleceği için başkanlık sistemi doğru bir tercih olacaksa hiçbir komplekse, ön yargıya kapılmadan bunun tartışılması ve hayata geçirilmesi gerektiğini bildirdi.
Türkiye'de başkanlık sistemi tartışmalarının yeni olmadığını hatırlatan Erdoğan, 93 yıla yaklaşan Cumhuriyet'in her döneminde bu meselenin konuşulduğunu, tartışıldığını çeşitli yönleriyle ele alındığını söyledi.
‘TÜRKEŞ DE BAŞKANLIK SİSTEMİ KONUSUNDA OLUMLU GÖRÜŞ BİLDİRDİ'
Darbe anayasalarının gölgesinde geçen son 56 yılda da bu tartışmanın hiç eksik olmadığına işaret eden Erdoğan, Turgut Özal, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş'in de başkanlık sistemi konusunda olumlu görüş bildirdiklerini kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
"Şimdi onların arkasından gelenler tamamen onlara ters uygulama veya ifade beyanında bulunuyorlar. Bugün Türkiye tarihinde ilk defa olağanüstü bir dönemin dayatması olarak değil, milletin kendi tercihi, talebi olarak yeni anayasasını, yönetim biçimi olarak da başkanlık sistemini tartışabilmektedir. Bu bizim için en büyük avantajdır. Sadece bu iklim bile ülkemiz için başlı başına bir kazançtır. Yapmamız gereken nedir? Bir, halkımızın yeni anayasa veya başkanlık sistemiyle ilgili daha da bilgilendirilmesi. İki, televizyonlarda, gazetelerde bunun anlatımı ve bu konuda milletimizin bir an önce bilgilendirilmesi büyük önem arz ediyor. İşte STK'lar, şu anda bu adımı atmış durumdalar. Bununla kalmayacak üniversitelerin, başta hukuk fakülteleri olmak üzere, uluslararası ilişkilerde, ekonomi, iktisat fakültelerinde bunlar artık tartışılır noktaya geldi ve oralarda da paneller, sempozyumlar başlıyor, başlayacak.
‘ADIM ATILDI BU İŞ YÜRÜYOR'
Başkanlık sistemi konusundaki bir diğer önemli avantajımız, 10 Ağustos 2014 itibarıyla cumhurbaşkanının doğrudan millet tarafından seçilmeye başlanmış olmasıdır. Adım atıldı, bu iş yürüyor. Ülkemizde bu sistemle seçilen hiçbir cumhurbaşkanının, siyasi gündemden tecrit edilmiş bir şekilde sadece sembolik konumda bulunması düşünülemez. Meclis'in seçtiği cumhurbaşkanlarının da tümüyle siyasi gündemin dışında kaldığını, yetkilerini tarafsızlık içinde kullandığını söyleyebilmemiz mümkün değildir, kendimizi aldatmayalım. Böyle bir şey olamaz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu gerçeği 2003-2007 yıllarında tecrübe ettiklerini belirtti.
Cumhurbaşkanını doğrudan halkın seçmesiyle yeni ve çok önemli bir gerçekle karşı karşıya olunduğuna işaret eden Erdoğan, "Bu gerçek, cumhurbaşkanlarının siyasi bir güç olarak görevlerini yürütecek olmasıdır" dedi.
‘CUMHURBAŞKANININ BİR KENARA İTİLMESİNİ BEKLEYENLER BU MİLLETİ TANIMIYOR'
Seçim sürecinde, iç ve dış politika alanlarında pek çok değerlendirme yaparak, taahhütte bulunarak göreve gelen cumhurbaşkanının, sözlerinin arkasında durması gerektiğini vurgulayan Erdoğan, "Sandıktan çıkan cumhurbaşkanının bir kenarda oturmasını bekleyen, bu milleti tanımıyor, siyaseti bilmiyor demektir. İşin aslı budur. Türkiye'nin Cumhurbaşkanı'nın seçim sistemi konusunda geriye gidişi kesinlikle söz konusu olamaz. Böyle bir duruma en başta milletimiz izin vermez" ifadesini kullandı.
‘BU SİSTEMİN YÜRÜMESİ FEVKALADE GÜÇTÜR'
Başkanlık sistemine geçilmesinin ileriye doğru atılmış bu önemli ancak yarım kalan hamleyi tamamlayacağını dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Mevcut sistemimiz bir anormallik halidir. Hem seçilmiş başbakan hem seçilmiş cumhurbaşkanıyla bu sistemin yürümesi fevkalade güçtür. Hadi bugün biz aynı siyasi gelenekten gelen, uzun yıllar mesai arkadaşlığı yapmış Cumhurbaşkanı ve Başbakan olarak uyum içerisinde çalışıyoruz ama aynı siyasi gelenekten gelmemiş bir cumhurbaşkanıyla da ben çalıştım. Ne getirdiğini ne götürdüğünü biliyorum. Damdan düştüm, biliyorum. Aynısı yarın, cumhurbaşkanı, başbakan farklı önceliklere sahip değişik siyasi anlayışlardan olursa bu iş nasıl yürüyecek? Bunu biz rahmetli Özal'da, Demirel'de görmedik mi? Gördük. Nasıl birbirlerine saldırılar olduğunu görmedik mi? Gördük. Biz bunlardan ders çıkarmayacak mıyız? Çıkarmamız lazım. Geçmiş dönemlerde Meclis'in seçtiği cumhurbaşkanlarının dahi bu tür durumlarda hükümetlere nasıl güçlük çıkardığını milletimiz gayet iyi biliyor."
‘YARIM KALAN İŞ TAMAMLANMALI'
Sandıktan çıkan cumhurbaşkanlarının bundan sonra her konuda çok daha etkin olacağını, cesur davranacağını vurgulayan Erdoğan, yapılması gerekenin kriz halinin ortaya çıkmasını beklemeden, bugünden tedbir alarak yarım kalan işi tamamlamak, yani başkanlık sistemine geçmek olduğunu söyledi.
‘BENİM TEKLİFİM KARARIN MİLLETİMİZE BIRAKILMASI'
Yeni anayasanın bu anlayışla hazırlanmasının en doğrusu olduğunu, bu ihtiyacı tümden dışlayan yeni anayasa sürecinin sakat doğacağını aktaran Erdoğan, "Benim teklifim, kararın milletimize bırakılmasıdır. Hem parlamento bu noktada bir karar vermelidir ama parlamentonun bu kararı arkasından da millete gidilmelidir ve nihai kararı vekiller değil, asil olan millet vermelidir" dedi.