Suudi Arabistan, ABD ve Batı ülkelerinin desteğiyle, 2014 yılından bu yana rezervlerinden aşırı üretimle petrol fiyatlarını düşürerek başta İran olmak üzere Rusya ve Venezüella’yı ekonomik açıdan sıkıştırmaya çalışıyor. Ancak petrol fiyatlarındaki düşüş, ülke bütçesinin 2015 yılında 98 milyar dolar açık vermesine neden oldu. Bu açığın sosyal harcamalarda kısıtlanmaya gidilmesi ve hayat şartlarının ağırlaşmasıyla ülke halkına da yansıyacağı öngörülüyor.
‘250 MİLYAR VARİLDEN FAZLA REZERVLERİ VAR’
Kısa bir süre önce ‘Enerjinin İktidarı’ adlı kitabı çıkan CHP Enerji Komisyonu Başkanı ve Bilkent Üniversitesi Öğretim Görevlisi Necdet Pamir, Suudi Arabistan’ın oldukça yüksek, 250 milyar varilin üstünde üretilebilir rezervi olduğunu tahmin ettiğini, ek üretim kapasitesi düşünüldüğünde, petrol fiyatlarını geriletme yönündeki politikasını sürdürebileceğini kaydetti.
‘İRAN DAHA ÇABUK ÇÖKER DİYE DÜŞÜNÜYOR’
Suudi Arabistan’ın 750 milyar dolarlık döviz rezervi olduğunu, rezervin yaklaşık 100 milyar dolarlık kısmının bu süreçte eridiğini belirten Pamir, “Bir taraftan da sosyal harcamalarını artırması lazım. Arap Baharı dediğimiz olgunun Suudi Arabistan’a sıçramaması için. Hem petrol fiyatları düştüğü için bir bedel ödüyor hem sosyal harcamaları, bu Kral Salman geldikten sonra 35 milyar dolar civarında da bir sosyal harcama yaptığı anlaşılıyor. Yemen’e müdahale ediyor İran’a karşı, oranın bir harcaması var. Dolayısıyla bunun bedelini yavaş yavaş Suudi Arabistan da ödemeye başladı. Ama hala 600 küsur milyar dolarlık bir rezervi olduğu için bu kavgayı daha fazla sürdürebileceğini, İran’ın çok daha kısıtlı imkânları olduğu için onun daha çabuk dizlerinin üstüne çökeceğini varsayarak bunu sürdürüyor” dedi.
İran’ın petrol fiyatlarındaki düşüş baskısına ne kadar dayanabileceğini de değerlendiren Pamir, “Açık söylemek gerekirse İran, Suudi Arabistan kadar olmasa bile daha uzun süre bunu götürebilir. Nereden fedakârlık edecekler, hem Suudi Arabistan hem İran? Burada özellikle İran’a bakalım; petrol fiyatlarını, gaz fiyatlarını iç piyasada çok fazla sübvanse ediyor bu tür ülkeler, sosyal patlamaların önünü almak için. Artı, sosyal harcamalar yapılıyor bu petrol gelirlerinden. Petrol ve doğal gaz fiyatları içeride son derece düşük, uluslararası piyasa fiyatlarına uygun olmayacak şekilde. Şimdi, buralardan bir miktar, Suudi Arabistan başladı, benzin fiyatlarında vesaire bir takım çıkışlar yapıyor. Bu da içeride, sosyal patlamalara ya da gerginliklere neden olabilir, bunları hızlandırabilir” değerlendirmesinde bulundu.
Suudi Arabistan’ın geniş petrol yataklarının bulunduğu kuzey bölgesinde ağırlıklı olarak Şii nüfus yaşıyor. Petrol zenginliğine karşın bölgede yoksulluk ve işsizliğin arttığını, yıkık dökük evlerde yaşadıklarını ve ayrımcılığa maruz kaldıklarını belirten Şii nüfus, 2011 yılında Katif merkezli ve Suudi Arabistan’ın bilinen en büyük protestolarına imza attı. Riyad yönetiminin, petrol fiyatlarını düşüren politikasının toplumu olumsuz etkilemesi, Şeyh Nimr’in idamı ve İran ile artan gerilim, Suudi Arabistan’ın iç muhalefetini yeniden harekete geçirir mi?
Yakın Doğu Haber Ajansı Genel Yayın Yönetmeni ve Ortadoğu Uzmanı Alptekin Dursunoğlu, ülkede muhalefetin örgütlenme imkânı bulmadığına ve özellikle Şiilerin bu güçte olmadıklarına dikkat çekti. Şiilerin ülkede yüksek pozisyonlara getirilmediklerini ve bunun dışında da ayrımcılığa maruz kaldıklarını belirten Dursunoğlu ülkenin dışarıya çok kapalı olması nedeniyle koşullar ve muhalefetin durumuna ilişkin tam anlamıyla bilgi alınamadığını anımsatarak, Suudi Arabistan içindeki Şiileri maruz kaldıkları ayrımcılıktan çok ülkenin bölgesel politikasının rahatsız ettiğini belirtti.
Suudi Arabistan’da rejimi sarsabilecek bir toplumsal örgütlülük olmadığını belirten Dursunoğlu, “Tek bir sivil toplum kuruluşu dahi yok. Herhangi bir dernek bile kurmak söz konusu değil Suudi Arabistan’da yani insanların örgütlenebileceği herhangi bir şey yok. İnsanlar nasıl örgütlenebilir, gizli saklı olmakla birlikte, bir takım dini veya mezhebi aidiyetler çerçevesinde örgütlenebilir yahut İhvanü’l Müslimin gibi dini bir cemaat olarak örgütlenebilir. Şimdi zaten çoğunluğu Sünni olan bir ülkede ve Şiilerin yaşadığı şartlar içerisinde Şiilerin rejimi tehdit edebilecek bir örgütlülük içerisinde olması zaten mümkün değil” dedi.
Suudi Arabistan’ın en büyük korkusunun İhvanü’l Müslimin yani Müslüman Kardeşler olduğunu, ancak örgütün bölgede yenildiğini ve Arap Baharı olarak adlandırılan sürecin eski motivasyonuna sahip olmadığını belirten Dursunoğlu, tüm bu nedenlerden ötürü Şeyh Nimr’in idamının iç muhalefeti sindirmeye yönelik bir adım olduğunu düşünmediğini kaydetti.
‘SORUN MEZHEP FARKLILIĞINDAN KAYNAKLANMIYOR’
Dursunoğlu, Suudi Arabistan’ın mezhep kartıyla bölge halklarından bir kısmını ikna ettiğini ancak meselenin mezhebi boyuta taşınmasının asıl amacının, İran ve müttefiklerinin yalnızlaştırılması olduğunu belirtti. ABD’nin müttefiki olan bir Şii yönetimin Suudi Arabistan için sorun olmayacağının altını çizen Dursunoğlu, meselenin siyasi olduğunu vurguladı.
“Şeyh Nimr’in idamının Suriye’de siyasal çözüme gidildiği bir noktada yeniden bölgeyi mezhep eksenli bir çatışmanın içerisine savuracak, buradan da İran ve müttefiklerini yalnızlaştıracak, Suudi Arabistan ve müttefiklerini ve çevresindekileri de konsolide edecek bir adım olarak tasarlamış olabileceğini düşünüyorum” ifadelerini kullanan Dursunoğlu, sorunun mezhep çatışmasından kaynaklanmadığını belirtti.