Tunus Cumhurbaşkanı Beji Caid Essebsi'nin davetlisi olarak Tunus'ta bulunan 11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 'Devlet ve Girişim: Tunus için Yeni Ekonomik Vizyon Toplantısı'na konuşmacı olarak katıldı. Abdullah Gül, konuşmasının başında demokrasiye geçiş sürecindeki başarısından dolayı Tunus halkını ve Tunus'taki bütün liderleri tebrik etti.
Cumhurbaşkanlığı görevi sırasında 2012'de Tunus'a yaptığı ziyareti hatırlatan Gül, "Tunus'a geldiğimde o geçiş döneminde hepinizi çok daha fazla teşvik etmiştik. O günden bugüne baktığımızda çok şükür, Tunus anayasayı büyük bir uzlaşmayla gerçekleştirdi. Sayın cumhurbaşkanı seçildi, meclis seçildi; hükümet var ve meclis şuan çalışıyor. Dolayısıyla Tunus'ta ikinci cumhuriyetin temelleri sağlam bir şekilde kurulması için uğraşılıyor" diye konuştu.
Demokrasi ile ekonomik kalkınmanın mutlaka beraber götürülmesi gerektiğini anlatan Abdullah Gül Türkiye'yi örnek gösterdi. AK Parti'nin 2002 yılında iktidar olduğu dönemi anlatan Gül şöyle konuştu:
"2002 yılında biz Türkiye'de AK Parti olarak seçimi kazanıp ilk hükümetimizi kurduğumuzda çok kötü bir ekonomik tablomuz vardı. Büyük bir ekonomik krizden çıkmıştık. Milli gelirimizin büyük bir kısmını kaybetmiştik. Bankalar batacak hale gelmişti. Enflasyon yüzde 70'ler civarındaydı. Bütçe açıkları yüzde 12'ydi. Her şey kontrol dışıydı. Faizler inanılmaz seviyelere ulaşmıştı. Bütün bunlardan çıkmak için biz öncelikle acil eylem planı hazırladık. Ekonomik, demokratik bir eylem planı hazırladık. Ben o zaman bu programın başında olan kişiydim. Ancak siyasetçi ve uzman arkadaşlarımız da vardı. Tamamen gerçekçi, hayalden hamasetten uzak bir çalışma yaptık. Bu çalışmayı yaparken uluslararası bütün kurumların raporlarından da faydalandık. Hükümet olunca bizzat başbakan olarak bunu hükümetin programı yaptım. İlk 6 ayın, bir senenin ve 5 senenin sonunda hangi kanunları çıkaracağımıza neleri hazırlayacağımıza hangi uygulamaları yapacağımıza eylem planıyla ortaya koyduk. Sonra bunun uygulanmasını çok yakından takip ettik. Benden sonra Tayyip Erdoğan Bey devraldı ve aynı şekilde devam etti. Neticede milli gelirimiz kısa süre içerisinde 250 milyar dolardan 850 milyar dolara çıkardık."
Abdullah Gül, "Bir zamanlar vergi gelirlerimiz sadece faiz ödemelerine gidiyordu. Faizler düştü, enflasyon yüzde 6'lara kadar düştü. AB ile müzakerelere başladık. Bankalarımız Avrupa'nın en sağlam bankaları arasına katıldı. Bütün bunları yaparken çok güçlü bir şekilde programımız takip ettik. Bu program sadece ekonomik değildi. Kamuyu yeniden oluşturmakla ilgili tarafı vardı. Kamu yönetimi reformu, ekonomiyi dönüştürmek, demokratikleşme, hukuk ayağı ve sosyalleşme politikalarımız vardı. Biz muhafazakâr bir parti olmamıza rağmen belki de sol partilerden daha fazla sosyal politikalar uyguladık. Bütün bunları yaparken Türkiye'nin lokomotifinin özel sektör olması gerektiğine karar verdik. Devlet sektörü 'atıl'dır, verimli çalışamaz. Ancak özel sektör daha dinamiktir, verimli çalışır. Onun için biz yavaş yavaş ekonomimizi özel sektöre doğru kaydırdık. Böyle olunca devleti bizzat iş yapan olmaktan çıkarttık. Şeker, demir, tekstil fabrikalarımız vardı, gübre fabrikalarımız vardı. Bunları çok şeffaf bir şekilde özelleştirdik" dedi.
Abdullah Gül, yolsuzlukla mücadele konusuna da değindi. "Yolsuzluk sadece rüşvet alıp vermek değildir" diyen Gül, "Yolsuzluğa daha geniş anlamda bakmak gerekiyor. İhaleler açık, şeffaf yapılabiliyor mu? Birilerine herhangi bir şekilde haksız uygulama yapılıyor mu? İşte bütün bunlar için kamunun yenilenmesini yaptık. Daha sonra da devlet olarak bunları kontrol etmeye başladık. Hukukun ve kuralların çok açık olmadığı yerde her türlü yolsuzluk da olur kötü işlerde olur. Hukuk reformu bu yüzden her şeyin başıdır. Kuralların çok açık olması, iş dünyasına ve herkese eşit muamele yapılması rekabet ortamını oluşturmak ve bu ortamda iş dünyasını önünü açmak gerekir" ifadelerini kullandı.