Seçim gezileri kapsamında Tokat'a gelen SP Genel Başkanı Mustafa Kamalak, 1 Kasım seçimleri öncesi Güneydoğu'da yaşanan 'sandık taşıma' tartışmasına değinerek şöyle konuştu:
"Bundan 12-13 yıl önce Türkiye'nin herhangi bir köyünde, herhangi bir beldesinde en ucra köşesinde, 'seçim güvenliği yoktur burada sandık güvenliği sağlanamaz, sandıklar başka tarafa taşınmalı' diye bir söylenti varmıydı. Böyle bir tehlike, risk var mıydı, yoktu. 12-13 yıl önce hiç bir hükümet yetkilisi herhangi bir kamu görevlisi 'Siz Sivas'ın doğusuna geçemezsiniz' diyerek muhalefeti eleştiriyor muydu? Öyle bir tehlike var mıydı? 12 yıl önce Sivas'ın doğusuna gidememek gibi bir tehlike var mıydı? Ama en şimdi en yetkili ağız en yetkili devlet yöneticileri başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere ve Sayın Başbakan dünya kamuoyu önünde haykırıyor, muhalefeti eleştirerek 'Sizler Sivas'ın doğusuna gidemiyorsunuz'. Elinizi vicdanınıza koyun eğer bir kısım muhalif milletvekilleri Sivas'ın doğusuna gidemiyorsa bu vebal, günah, sorumluluk kimin? Ülkeyi yönetenlerin değil mi? Çok daha acısı günahtan sevap çıkarıyor olmaları. Yani sorumluluğu yerine getirmeyen insanların buradan hak devşirmeye çalışmış olmaları."
'TÜRKİYE BARIŞI BAŞLATMAK MECBURİYETİNDEDİR'
Konuşmasının devamında Cumurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Rusya ile ilgili açıklamalarına değinen Kamalak, şunları söyledi:
"Suriye bizim komşumuz, Rusya'nın burada sınırı yok ne işi var' diyor. İyi de değerli arkadaşlarım, sormazlar mı insana. Sayın Cumhurbaşkanı, Amerika Irak'ı bombalarken burada sınırı mı vardı? Niye İncirlik üssünü açtın? Amerika, Irak'ı vursun diye, neden? Fransa, Libya'yı dağıtırken, Fransa'nın Libya'da sınırı mı vardı? Kaddafi'yi linç etsinler diye, Libya'yı perişan etsinler diye oraya leş kargaları gibi üşüşen küresel emperyalizme yardım için niçin 6 savaş gemisini gönderdiniz? Sormazlar mı bunu. Sonra 'Esad gidecek, Esad gidecek', götürebiliyor musun yahu? Sizin çocuğunuz bir caninin, bir zalimin elinde rehine olsa ona kurşun mu doğrultursunuz, meydan mı okursunuz yoksa o rehineyi kurtarmak için bir anlaşma zemini mi bulursunuz? Şu söylenebilir belki, 'vatanın şartları gerekiyorsa gidecekse o çocuk gitsin.' Ama doğru olan bu mudur? Orada bir çocuk değil, milyonlar söz konusu. Haydi bakalım gönderebiliyorsan gönder. Durup dururken başımıza Suriye hadisesi açtık. Olan oldu, giden gitti ne olursa olsun Türkiye barış süreci başlatmak mecburiyetindedir."