Törende konuşan Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, barışçıl kalkınma yolunu izleyeceklerini vurgulayarak, ordudaki asker sayısının 850 binden 300 bine düşürüleceğini duyurdu. Dünyada egemenlik kurmaya çalışmadıklarını belirten Şi, "Çin ebediyen barışçıl kalkınma yolunda yürüyecektir" dedi.
Peki Çin'deki bu görkemli tören, dünyaya nasıl bir mesaj gönderdi? Çin'in ‘barışçıl’ mesajını nasıl okumak gerekiyor? Avrupalı liderler törene neden katılmadı? Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Asya Pasifik Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Selçuk Çolakoğlu, RS FM'de yayınlanan Dünya Panorama programında Çin'deki zafer kutlamalarını ve verilen mesajları değerlendirdi
'ÇİN ARTIK DAHA ETKİLİ BİR DÜNYA AKTÖRÜ'
“Yeni Çin yönetimi, uluslararası alanda ve uluslararası ilişkilerde daha görünür ve aktif bir politika izlemeye başladı. Dolayısıyla, bu törenler daha önemli oldu. Bu aynı zamanda törene katılan ülkelerden de anlaşılıyor. Batılı ülke liderleri dışında dünyanın çeşitli yerlerinden önemli liderler geldi. Dolayısıyla bu anlamda hem katılım, hem verilen önem, hem de bazı silah teknolojilerinin sergilemesi açısından Çin'in dünyaya verdiği açık bir mesajdı. Pekin'in artık dünyada daha etkili bir aktör olarak algılanmasını güçlendiren bir tören oldu. Bu, Çin'in artık küresel yönetimde ve uluslararası ilişkilerde daha üst bir profille yer alacağını önemli bir göstergesiydi.”
'PEKİN, BARIŞÇIL BİR MESAJ VERDİ'
Çin ordusundaki asker sayısının azaltılmasını da değerlendiren Çolakoğlu, bu ordunun dünyadaki en kalabalık ordu olduğunun altını çizerek şöyle konuştu:
“Burada Çin'in özellikle teknolojik silahlara ağırlık verdiğini ve kendi silah sanayisini ilerletmeye çalıştığını görüyoruz. Dolayısıyla bu Çin’in sembolik olarak daha ‘barışçıl’ bir mesaj verdiği şeklinde yorumlanabilir. Asker sayısının azaltılması Çin'in güvenliği açısından herhangi bir zaaf oluşturmayacak.”
'SOĞUK SAVAŞ GELENEĞİ SÜRÜYOR'
Selçuk Çolakoğlu, Avrupalı liderlerin törene katılmamasının ise ‘Soğuk savaş döneminden kalma bir imaj’ olarak yorumlanabileceğini belirtti:
"Batılı liderlerin kutlamalara katılmaması Batı ve Çin arasındaki siyasi ilişkilerinin halen normalleşmediğini gösteriyor. Bu anlamda askeri ittifaklar ve güvenlik kutuplaşması itibarıyla bir tarafta Batılı ülkeler, diğer tarafta da Çin ve Rusya'nın başını çektiği bir eksenden bahsedebiliriz. Soğuk Savaş dönemindeki kadar katı bir kutuplaşma olmasa bile, daha yumuşak bir düzeyde devam eden bir rekabet söz konusu."
'RUSYA VE ÇİN ORTAK BİR DİL GELİŞTİRDİLER'
“Çin ve Rusya, Soğuk savaş sonrası dönemde çok kutuplu dünyayı savunan ortak bir dil geliştirip bunun için işbirliğine gittiler. Bu işbirliği iki ülke arasında stratejik ortaklığa kadar vardı. 90'lı yılların başından itibaren iki ülke ilişkilerinin yakınlaştığını görüyoruz. Rusya ve Çin, son dönemde Batı tarafından tehdit olarak algılıyorlar. Çin, Pasifik bölgesinde ABD’nin kendisine karşı bir ittifak zinciri oluşturduğundan endişe ediyor. Yine Ukrayna kriziyle birlikte Rusya ve Batı ülkeleri arasındaki güvensizlik artmış durumda. Bu nedenlerle de Rusya-Çin ilişkilerinin son bir, bir buçuk yılda daha üst noktalara taşındığını söyleyebiliriz."
'ASYA'NIN EKONOMİK GÜCÜ, SİYASİ GÜCÜ DE BERABERİNDE GETİRECEK'
“Asya'nın yükselişinden ve ekonomik olarak da dünyanın merkezine oturacağından bahsediliyor. Bu ekonomik üstünlük beraberinde siyasi üstünlüğü de getirecek. Çin artık dünyanın ikinci büyük ekonomisi ve siyaseten de dünyadaki sorunlara ilişkin daha fazla rol almak istiyor. Rusya da özellikle son yıllarda Asya politikasını güncelledi ve kendisini Pasifik gücü olarak tanımlamaya başladı. Dolayısıyla tüm devletler Asya'daki gelişmelere önem veriyorlar. Çin ve Rusya'nın bu yükselişi, önümüzdeki dönemde Asya'yı daha çok konuşacağımız anlamına geliyor."