Bugün, önümüzdeki ay Ufa’da gerçekleşecek olan Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Devlet Başkanları Zirvesi öncesi kilit önemine sahip olan ŞİÖ Dışişleri Bakanları Toplantısı yapıldı.
Toplantıda ŞİÖ’nün genişleme süreci konusunda mutabakata varıldı. Buna göre, Hindistan ve Pakistan yakın gelecekte tam üye olabilir.
Peki örgütün “diyalog ortağı” statüsünde olan Türkiye’de bu gelişme nasıl karşılandı? Türkiye, ŞİÖ'de “diyalog ortaklığından”, “gözlemci devlet” statüsüne yükselebilir mi?
Sputnik Haber Ajansı’na konuşan Avrasya-ŞİÖ uzmanı ve “Yükselen Asya’da Şanghay İşbirliği Örgütü: Dünü, Bugünü ve Yarını” başlıklı kitabın yazarı Ferit Temur, konuyla ilgili şunları söyledi:
'TÜRKİYE, GÖZLEMCİ DEVLET OLABİLİR'
"Şanghay İşbirliği Örgütü'ne yöneltilen eleştirilerin başında, örgütün mevcut haliyle potansiyelinin sınırlı kaldığı, nüfuz alanına giren yeni üyeleri de kapsayarak genişlemesinin daha doğru bir tercih olacağı konusu geliyor. ŞİÖ'ye 'tam üye' olabilecek en muhtemel adaylar Hindistan, Pakistan ve Moğolistan gözükmekte. İran da 2005 yılından bu yana Örgüte 'tam üye' olmak için bir kaç kez resmi girişimde bulundu ama 'BM yaptırımları uygulanan bir ülke, ŞİÖ’ye üye olamaz' ilkesi nedeniyle olumlu karşılık bulamadı.
Biz de ŞİÖ'yu ele aldığımız son çalışmamızda "genişleme meselesini" irdelerken Hindistan, Pakistan ve Moğolistan'ın 'tam üyeliğe' yükselmelerini kuvvetli bir ihtimal olarak değerlendirdik. Böyle bir genişleme senaryosunun, son dönemdeki olumsuz koşullar bağlamında özellikle Rusya'ya jeopolitik açıdan manevra alanı ve etkinlik sağlayacağı söylenebilir. Genel olaraksa bünyesine Hindistan ve Pakistan gibi bölgesel ağırlığı olan ülkeleri 'tam üye' olarak katan ŞİÖ'nün, uluslararası sistemde görünürlüğü ve etkinliğinin çoğu yönden artacağını düşünüyorum. Böyle bir gelişmenin, Türkiye açısından ŞİÖ’yu daha yakından takip etmesi ve bu örgütü artık Avrasya siyasetinin ana unsurlarından biri haline getirmesi anlamına geleceği kanaatindeyim. 'Tam üyelik' için belki henüz erken olsa da, Türkiye’nin ŞİÖ’deki mevcut konumunun 'diyalog ortaklığından', 'gözlemci devlet' statüsüne yükseltilmesi karşılıklı olarak pekâlâ gündeme alınabilir.
'ANKARA'NIN ŞİÖ'YE İLGİSİ YERİNDE BİR AÇILIM'
"Yükselen Asya’da Şanghay İşbirliği Örgütü: Dünü, Bugünü ve Yarını” başlıklı yeni kitabınızda, Türkiye’nin tam üyelik perspektifinden söz ederken, "eğer son Duşanbe Zirvesi’nde konuşulan ŞİÖ’ye yeni üyelerin alınmasına imkan tanıyacak mevzuat değişikliği resmen karara bağlanırsa, teorik olarak Türkiye’nin de tam üye olmasınIN önü açılacaktır…” yazdınız. Bununla birlikte birtakım sorunlardan da bahsettiniz. Ama yine de, tahminlerinize göre, Türkiye’nin dış politikasında “doğu yönelimi” giderek ağırlık kazanmaya devam edecek. Bunun, “Ankara’nın bağımsız Doğu Politikasının bir parçası” olduğunu da söyleyebiliriz. Doğru mu anladım?
"Evet, teknik olarak ŞİÖ genişleme kararını resmiyete kavuşturursa, Türkiye’nin de bu örgüte “tam üye” olması için bir engel gözükmemektedir. Fakat kitabımızda da belirttiğimiz gibi, böylesi bir ihtimali sorgularken ortaya Türkiye ve ŞİÖ açısından bazı cevaplanması gereken sorular çıkmaktadır. Ancak bunlardan bağımsız olarak, Türkiye’nin ŞİÖ’ye ilgi duymasını, Ankara’nın uzunca bir süredir izlemeye çalıştığı çok yönlü ve etkin dış politika anlayışının doğal bir uzantısı olarak yorumlamak yanlış olmaz. Küresel ekonomi-politik düzenin giderek Asya Pasifik bölgesine kaydığı bir tarihsel evrede, Türkiye’nin batıyla olduğu gibi doğuyla da güçlü ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkilere sahip olması Ankara’nın milli menfaatinedir. Dolayısıyla bu durumu kitabımızda Türkiye’nin 'doğu yönelimi' olarak ifade ettik. Bölgesel ve küresel gelişmelere paralel, belki biraz da geç kalınmış, ama yerinde bir dış politika açılımı."
'EN CAZİP SEÇENEK ŞİÖ'
Size göre, Türkiye için ŞİÖ, bir NATO alternatifi değil de, AB alternatifi olabilir. Şu anda Ankara’nın AB ile kurduğu Gümrük Birliği'nde Türkiye açısından bir haksız rekabet söz konusu. Bu durum yakında imzalanması planlanan ABD ile AB arasındaki Transatlantik Ticaret Anlaşmasıyla daha da haksız bir hale getirilecek. Bu koşullarda ŞİÖ ile yakınlaşma sürecini hızlandırmak, Türkiye’nin milli çıkarları açısından kaçınılmaz bir politika olarak görünüyor. Bu yaklaşıma katılıyor musunuz?
"Gerek son kitap çalışmamızda, gerekse diğer analizlerimizde, Türkiye’nin ŞİÖ’ye tam üyelik perspektifini ele alırken, başlıca sorunun Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik süreci olduğunu vurguluyoruz. 50 yılı aşkın bir süredir AB’nin Türkiye’yi oyalayan politikalar izlemesi karşısında Türk toplumunda oluşan hayal kırıklığı, son dönemde yapılan çeşitli anket çalışmalarına açıkça yansımaktadır. Üstelik İngiltere’nin dahi 2017 yılında ayrılma seçeneğini referanduma götüreceği bir AB’nin geleceği de, maalesef, giderek belirsizleşmektedir. Buna ek olarak son yıllarda dış ticaretimizde önemli bir payı olan Ortadoğu’nun giderek kaotikleşmesini de göz önüne aldığımızda, ŞİÖ coğrafyasının ekonomik potansiyelinin Türkiye için taşıdığı önemin küçümsenemez boyutta olduğu aşikârdır.
Bu bakımdan eğer AB üyeliği iyice gündemden düşerse, Türkiye için ekonomik niteliği olan mevcut bölgesel oluşumlar arasında en cazip olanı ŞİÖ gibi durmaktadır. Yine de böylesine kritik bir karara varmadan önce Türkiye ekonomisinin uzun vadeli kalkınması ve hedefleri doğrultusunda uzmanlarımız tarafından AB ve ŞİÖ’nün tek tek sektörel bazda derinlemesine analizinin yapılarak, hangi oluşumun daha çok avantaj sunacağının iyice hesaplanması zaruridir. AB veya ŞİÖ’ye 'tam üyeliğin', teknik-mevzuat açısından birbirine izin vermemesi nedeniyle böyle bir kıyaslamaya gidilmesi ihtiyacı doğmaktadır. Yoksa Türkiye’nin hem batı, hem de doğuyla imkânları zorlayarak ve dengeleri gözeterek elde edebileceği azami ilişki düzeyini yakalaması, Ankara’nın uzun vadeli çıkarları açısından en ideal seçenektir. Bu noktada ŞİÖ’nün de Türkiye gibi uluslararası sistemin son derece stratejik bir öğesine daha fazla önem atfetmesi ve ilişkilerini çok boyutlu olarak geliştirmesi için daha kurumsal-bütüncül bir yaklaşım sergilemesi gerektiğini de belirtmeliyiz. Türk kamuoyu, bilhassa iş dünyası, ŞİÖ’yu yeterince tanımamaktadır. Dolayısıyla ne tür imkânlar sunabileceği konusunda net bir fikre sahip değildir. Hâlbuki Türkiye ve ŞİÖ’nün kurumsal düzeyde ilişkilerinin derinleşmesiyle bölgesel güvenlikten, ekonomik kalkınmaya pek çok alanda sonuç alıcı işbirliği mekanizmaları kurulabilir ki bu tam anlamıyla “kazan-kazan” durumu yaratır."