Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NTV — Star ortak yayınında Oğuz Haksever'in sorularını yanıtladı. İlk olarak başkanlık sistemi tartışmalarına değinen Erdoğan, ardından Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'e tahsis edilen makam aracı tartışmalarından bahsetti. Görmez’in yalnızca Türkiye’nin değil İslam dünyası içindeki coğrafyanın saygın bir lideri olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Yurtdışı ziyaretlerine şu anda havuzda bulunan uçaklarımızdan kullanmak suretiyle gitsin. “Bunu Ahmet (Davutoğlu) Bey ile konuşacağım” dedi.
Vatikan ve Katoliklerin ruhani lideri Papa Franciscus’u örnek gösteren Erdoğan, "Vatikan'a niye bakmıyorlar? Dini liderin özel uçağı var. Biz sıradan bir ülke miyiz? Vatikan'da bu olacak, bizim dini liderimiz tarifeli uçakla seyahat edecek” ifadelerini kullandı.
Diğer taraftan dış politika ve Ortadoğu’da yaşanan sorunlar hakkındaki görüşlerini aktaran Erdoğan, önce Mısır’ın darbeyle görevinden uzaklaştırılan eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye verilen idam cezasını değerlendirdi:
“Burada eğer demokrasi diyorsak ve demokrasiye de inanıyorsak; o zaman demokrasi diyenlerin her şeyden önce Mısır'daki bu yapılanlara karşı tavır koymaları lazım. Eğer koymuyorlarsa ben onların demokratlıklarından şüphe ederim. (…) 4 bin kişi şuanda aynı şekilde yargılanıyor. 40 bin kişi cezaevlerinde. Bence Batı dünyası bir defa bu olayda sınıfta kalmıştır. Mısır'daki darbe girişimine yaklaşımı bırakın, ondan sonraki süreçte de yaklaşım tarzları farklıdır. İşte Amerika'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda tutmuşlar bizi aynı masaya koyuyorlar. Ben böyle bir masaya oturabilir miyim? Bu benim için züldür ve oturmadım, yarın da oturmam, öbür günde oturmam.”
Erdoğan, ''Özellikle Suriye konusunda ABD Dışişleri Bakanı 'eğit-donat konusunda mutabakat başladı' dedi. Amerika'nın politikasında, sizin istediğiniz yere gelme konusunda bir değişiklik görüyor musunuz?'' sorusuna karşılık da, şu anda Amerika'da Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasında orada bir sıkıntı olduğunu belirtti:
''Bakıyorsunuz ki bir bölümünün düşünceleri bizimle tam dört dörtlük uyuşuyor. Şu anda biz Obama yönetimiyle ancak eğit-donatta uyuşabildik. Uçuşa yasak bölge ve güvenli bölge olayında anlaşamadık. Halbuki bunların olması lazım'' dedi.
ABD ile üzerinde uzlaşılamayan bu hususlarda ise Suudi Arabistan ile mutabık kalındığını ifade eden Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
''Körfez ülkelerinden Katar, onlarla mutabıkız. Bu tür bir adımın atılması noktası çok çok önem arz ediyor. Rusya'nın buradaki yaklaşımı farklı. Bakıyorsunuz öbür tarafta, İran'ın yaklaşımı farklı. Fakat öyle veya böyle Rusya'nın buraya sınırı yok. İran'ın buraya sınırı yok. Ama burada bizim sınırımız var. Bütün bunlar bu kadar açık, net ortadayken, Türkiye tabii ki kendi göbeğini kendisi kesecek. Ama oralarda da biz NATO'da beraberiz. Beraber olmamız hasebiyle de Amerika'nın bizimle müşterek hareket etmesi, o da NATO'dan gelen bir görevdir. Bunun adımını da eğer zaten iş o safhalara gelirse beraber atılacak adımın gereği neyse o da atılacaktır diye düşünüyorum.''
Erdoğan yeniden başlayan Kıbrıs müzakerelerine ve Kıbrıs sorununa ilişkin olarak ise şunları kaydetti:
''Malum, 11 Şubat olayı vardı bizim, 12 maddelik bir olay. 12 maddeye, o zaman Rum Kesimi lideri Nikos Anastasiadis olumlu bakmış, 'Evet' demişlerdi. Fakat sonra bundan geri adım attılar. Bu çok önemliydi. Çünkü konuyla ilgili olarak o zaman BM Genel Sekreterinin de o sürece bakışı olumluydu. Bugün de o çerçeveye olumlu bakıyorlar. Şu anda belki Sayın Akıncı ile Anastasiadis arasındaki olay bir peşrev olabilir. Temenni ederiz ki bu çözüme giden bir yol olur. Ama şunu açık, net söylemek zorundayım, biz hiçbir zaman garantör ülke olmadan doğan haklarımızı bırakamayız.''
Nitekim Erdoğan, "Garantör devletleri bir yere bırakıp, AB'yi garantör konumuna koyma havası esiyor gibi" ifadesi üzerine, şunları söyledi:
"O adil bir yaklaşım değil. Bunu kabul etmek kesinlikle mümkün değil. Çünkü AB, bir defa kendi üzerine düşen görevi yerine getirmedi ki. Onun biz adaletine nasıl güveneceğiz? Kaldı ki zaten böyle bir hakkı yok. Burada üç ülkenin garantör ülke olma hakkı var, hakkı zaten, İngiltere, Yunanistan, Türkiye. AB'nin böyle bir hakkı yok. AB, Kuzey Kıbrıs'ın bir defa mali noktadaki bazı haklarını kendisine vermiş değil. Mesela biz, İsviçre'de yaptığımız o toplantılarda bile, o zaman AB adına Verheugen katılmıştı o toplantılara, o toplantılardan sonra çıkan neticeye bile AB gerekli desteği veremedi. Güney Kıbrıs'ı AB'ye alırken, 'Burada ne yapacaksınız' dediğimizde, 'Gereken neyse bunu yapacağız' diyerek, gerekeni yaptılar, Annan Planı'na 'Hayır' dediği halde Güney Kıbrıs'ı aldılar, ama Kuzey Kıbrıs'ı almadılar. Bu gerçekleri biz unutamayız ki. Onun için burada bir defa her şeyi sağlama bağlamak durumundayız ki, Kuzey Kıbrıs'taki kardeşlerimizi, soydaşlarımızı kalkıp da onlara yedirmemeliyiz."