Bu bir tehdit mi, Ortadoğu’da olduğu kadar tüm Müslüman dünyasında siyasi, ekonomik ve ideolojik rakibine karşı kıskançlık mı?
Etkili siyasetçi, Suudi Arabistan eski istihbarat şefi, şimdi ise Suudi yönetiminin gayri resmi elçisi, bu açıklamayı, BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi ile Almanya’nın oluşturduğu 5+1 Grubu’nun İran ile 10 yılı aşkın bir süredir devam eden çok zor müzakere sürecini tamamlamak üzere olduğu sırada yaptı.
Sürecin 30 Haziran’a kadar tamamlanacağından kimsenin şüphesi yok. Tek bilinmeyen, sonuçlarının olumlu mu olumsuz olacağı. Bugün, engellere rağmen sonucun olumlu olacağı görünüyor: İran, UAEK’nın sıkı denetimindeki kısıtlı nükleer altyapısını koruyacak ve mevcut finansal ve ekonomik yaptırımlar kalkacak.
ANLAŞMADAN ENDİŞELİLER
Ancak İran ile anlaşma ihtimali, bölgenin bazı ülkelerini ciddi şekilde endişelendiriyor. İran’a tek bir santrifüj bile bırakmak istemeyenler var. İsrail ve ABD’nin muhafazakar cumhuriyetçileri, İran’ın nükleer programını “sıfırlamasını” istiyorlar.
Turki el-Faysal’ın yaptığı açıklama, İran’ın nükleer potansiyelini koruması ihtimaline Suudi Arabistan’ın da tedirgin yaklaştığını ve bu ülkenin de kendi nükleer programını hayata geçirmeye hazır olduğunu gösteriyor.
Suudi Prens, “Ben her zaman, bu görüşmelerden ne çıkarsa, bizim de aynı şeyi isteyeceğimizi söyledim” dedi.
Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nın katılımcısı olan Suudi Arabistan, barışçıl nükleer potansiyelini geliştirme hakkına sahip. Üstelik bunun için İran’a bakması gerekmiyor. Peki, İran’ın nükleer programı Suudi kral Salman Bin Abdülaziz el-Suud’un yakınlarını neden bu kadar endişelendiriyor?
LİDERLİK REKABETİ
Rusya’nın ünlü şarkiyatçısı Yelena Dunayeva, bu konuda şu değerlendirmede bulundu:
“Bunun sadece tek bir yanıtı olabilir. Riyad’ın Tahran’ı yakından izlemesinin nedeni, üstelik bu sadece nükleer alanla sınırlı değil, İslam’ın Şii ve Sünni iki merkezi olan İran ve Suudi Arabistan arasındaki giderek yükselen rekabet. Her iki ülke, gelecekte Ortadoğu’da liderlik için aday. Bu rekabet, hem siyasete hem ideolojiye hem de askeri alana yansıyor. Elbette Suudiler, nükleer teknoloji gibi önemli konuda İranlıların gerisinde kalmak istemiyor.”
Prens Turki el-Faysal’ın sözleri, İran’a yönelik tehdit olarak görülmemeli. Daha ziyade bölgesel rakibe yönelik kıskançlık. Bu tür rekabet, çok doğal ve belki de UAEK’nın sıkı kontrolü altında ülkelerin kapsamlı gelişmesi için olumlu bir olgu. Ancak barışçıl mecranın dışına çıktığı, yani rekabetin silah yarışına, özellikle de nükleer silah yarışına dönüştüğü ana kadar. İran ve Suudi Arabistan arasındaki rekabetin bu yönde gelişmemesini umut ediyoruz.