Rus parlamentosunun yayın organı Parlamentskaya Gazeta gazetesi basın merkezinde dün, “Avrupa ve Asya arasında: Rusya ve Türkiye” başlıklı yuvarlak masa toplantısı düzenlendi. Rus ve Türk uzmanlar toplantıda, iki ülke arasındaki ilişkilerde meydana gelen gelişmeleri değerlendirdi.
Türkiye'nin Moskova Büyükelçisi Ümit Yardım, toplantı sonrası Sputnik’e verdiği özel demecinde, ikili ilişkilerin gündemindeki konuları değerlendirdi.
"ÜNİVERSİTELERİMİZİ İYİ TANITMALIYIZ"
"Şahsen Türkiye ve Rusya ilişkilerinin bütün alanlarda eşit derecede ama son derece güçlü şekilde gelişmesi gerektiği inancındayım. Bazı alanlarda ilerlenirken, bazı alanlarda geri kalınması bu dengeyi bozabilir. Dolayısıyla bütün konularda bu gayreti göstermemiz lazım. Ancak tabii bazı sektörler, bu ilişkilerde öncü rölü oynuyor. Bunların içinde enerji, ekonomi, ticaret ve turizm geliyor. Tabii diğer alanlar da önemli ama bu dördü, işbirliğimizin öncü gücünü oluşturuluyor. Önümüzdeki dönemde bu doğal gelişmeyi, aynı şekilde göreceğiz. Liderlerimiz ortaya son derece açık hedefler koyuyorlar. Örneğin, ticaret hacmimizin önümüzdeki yıllar içinde 100 milyar dolar hedefine doğru gitmesi gibi… Bu çok büyük bir hedef. Ancak gerçekleştiği anda, Türkiye ve Rusya’nın yüzyıllık bir adım atladığını göreceğiz. Aynı durum, enerji için de söz konusu. Bugüne kadar Türkiye’nin Rusya ile enerji ilişkileri hep mega projeler çerçevesinde olmuştur. Örneğin, Mavi Akım veya şu anda gündemde olan Türk Akımı dediğimiz diğer hat. Tabii bu projenin daha çok başındayız ama o da mega proje olacaktır. Turizmde aynı şekilde gelişmeler meydana geliyor. Şu anda 4.5 milyonluk bir turizm kitlesinden bahsediyoruz. Çoğu buradan Türkiye’ye, bir kısmı da Türkiye’den Rusya’ya gelen turistler. Ama mesela bu rakamların önümüzdeki 10 yıl içinde iki taraflı olarak 8-10 milyona doğru çıkması gibi büyük hedefler var ve aslında bu olabilecek bir hedeftir. Dolayısıyla ben ilişkiler bakımından, bu dört alanın tabii ki öncü olduğunu kabul ediyorum. Ama bunun dışındaki, özellikle insani alandaki, üniversiteler, basın, akademisyen ve gazeteciler arasındaki ilişkilerin, en az bunlar kadar büyük önem taşıdığı kanaatındayım. Hep beraber bunun için de uğraşıyoruz.
Eğitim alanındaki işbirliğinden bahs ettiniz. Bugünkü toplantıda bir rakam söylendi. 1500’e yakın Türk öğrenci, Rusya’da okuyor, Rusya’dan Türkiye’de okuyan öğrenci sayısı için de 600’e yakın bir rakamdan bahsediliyor. Aslında bu, pek de büyük bir rakam değil. Bunu değiştirmek için neler yapılabilir?
Sadece bu yıl içinde, Türkiye’den Rusya’ya 150 öğrenci geldi. Daha öncesinde buraya gelenleri topladığımızda 1500-2000’i buluyor. Tabii ki Rusya’nın 140-150 milyon ve Türkiye’nin 75-80 milyon nufusu var. İlişkilerimizin çok daha ileri düzeylerde olması, tabii ki arzu ettiğimiz bir şeydir. İki taraflı olarak bu sayının onbinlerle ifade edilmesi gerekir doğrusu. Ancak biz bu ilişkilere, 90’lardan bu yana başlayabildik. Bunu da görmemiz gerekir. Yani bugün geldiğimiz nokta, aslında son 25 yılda gelinen bir noktadır. Butün alanlarda, yani turizm, enerji, öğrenci gibi sadece 25 yıllık tarihimiz var. Tabii ki Türkiye’nin, diyelim Avrupa ülkelerinde veya diğer ülkelerde onbinlerce öğrencisi var ama o ülkelerle ilişkilerimiz 100-150 yılık süreçten bu noktaya geldi. Ama Rusya ile 25 yılda bu noktaya gelindi. Dolayısıyla bunlar beni çok iyimser kılan gelişmelerdir. Ve bu alanda birbirimizi daha yakından tanıdıkça, özellikle öğrenci değişiminde önümüzdeki yıllarda on binlerden bahsedeceğimizi kolaylıkla söyleyebilirim. Ben 4 aydır Rusya’dayım. Bu süreçte çeşitli üniversitelerinizi ziyaret ettim. Değişik şehirlerinize gidiyorum. Gittiğim butün yerlerde, bir üniversite ziyareti mutlaka var. Mutlaka ticaret odası ve üniversiteye gidiyorum. Bu da, konuya verdiğim önemle ilgili. Fakat burada tespit ettiğimiz bir eksiklik şu: birbirimizin eğitim sistemini çok iyi tanımıyoruz. Türk öğrenciler burayı iyi tanımıyor, Rusya’dakiler de Türkiye’yi. En fazla tanıdıkları alanlar dil eğitimleri ve nükleer mühendisliği. Ancak bunun dışında da, hem Rusya, hem de Türkiye’de çok güçlü eğitim merkezleri var. Fen bilimleri, matematikten uzay bilimlerine kadar… Bunları çok iyi tanıtmamız lazım. Bütün rektörlerle üniversitelerde bunu konuşuyoruz. Eğitim festivaline katılmak lazım, üniversitelerin heyetlerini teşvik etmek gerekiyor. Bunların mekanizmalarını yürütebildiğimiz ölçüde, bu sayılar çok kısa sürede 2-3 katına çıkacaktır. Bu amaçla yürüttüğümüz projelerimiz var. Örneğin, önümüzdeki ay Türkiye’den 5-6 rektör gelecek ve Moskova Devlet Üniversitesi’ni ziyaret edecekler. Bu sayı tabii ki küçük, tam potansiyeli yansıtmıyor. Ama 25 yılda buraya geldiğimizi göz önüne alırsak, çok kötümser olmamak lazım. İleride bunun gelişmesi için çok daha büyük potansiyelimiz var.
"TÜRK AKIMI İLE İLGİLİ ELEŞTİRİLER GİDERİLECEK"
Enerji alanındaki işbirliği diyoruz ama bir yandan da Türkiye içinde Rusya ile yapılan enerji alanındaki işbirliği eleştiriliyor. Rusya’ya yüzde 60’a yakın bağımlılıktan bahsediliyor. Ayrıca son zamanlarda, Türk Akımı ile ilgili de eleştiriler var. Türkiye’deki belirli bir kesim, bu projeye olumlu bakmıyor. Neden böyle bir durum söz konusu?
Rusya’da da farklı görüşler olabilir. Bu projeler, çok büyük projeler. Milyonlarca dolardan bahsediyoruz. Bölgedeki stratejik dengeleri etkileyebilecek projelerdir bunlar. Dolayısıyla, farklı görüşlerin olması gayet doğaldır. Önemli olan, bu tür projelerin, iki ülkenin ve ayrıca bölgenin yararına olacak şekilde oluşturulmasıdır. Ondan sonra hiç bir sorun kalmayacaktır. Bunları eleştirilerden ziyade, üzerinde konuşulması gereken konular olarak görüyorum. Hangi ülkede olursa olsun, ister Rusya’da ister Türkiye’de, bunlar şaşırtıcı değil. Önemli olan insanların ikna edilmesidir. Bir projenin fizibilitesi, yararı ortaya konulduktan sonra, kimsenin buna itiraz edecek durumu olmaz. Mavi Akım döneminde de iki ülkede farklı yorumlar oldu. Ama şu anda kimse konuşmuyor. Çünkü proje ortada. Bu konuda da çalışmalar sürdükçe, proje oluştukça ve fiiliyata geçtikçe, hiçbir tereddüt kalmayacaktır. Önemli olan, her iki tarafın da yararına olan bir proje olduğu üzerinde teknik olarak anlaşalım, fiiliyata geçirebilelim ve kamuoyuyla bunu paylaşalım. Bütün mesele budur.
"TÜRKİYE VE RUSYA, KÜRESEL BARIŞ İÇİN HER TÜRLÜ İMKANA SAHİP"
4 Şubat 1945'de Yalta Anlaşması imzalanmıştı. Bu tarihle ilgili düşünceniz nedir? Üzerinden 70 yıl geçen bu anlaşmanın ardından dünya düzeni değişti mi size göre?
Acaba dünyanın hangi bölgesinde huzur var, hangi bölgesinde barış ve istikrar her şeyin üzerinde? Buna olumlu bir cevap vermek zor. Özellikle Türkiye’nin de bulunduğu Orta Doğu coğrafyasında her şey kaos içinde. Dünyada her geçen gün ölü sayısı artıyor, terör artıyor, fakirlik artıyor. Bu tablodan memnun olmak mümkün değil. Liderlerimiz de zaman zaman bu konudaki eliştirilerini en üst düzeyde dile getiriyorlar. Ortada bir model boşluğu var. Yeni arayışlar var. Umarım Türkiye-Rusya yakınlaşması, tamamına olmazsa da, bu sorunlardan bazılarına cevap verebilir. Çünkü küresel düzeyde istikrar, barış ve refah, bölgesel işbirliğinden geçer. Bu bölgesel işbirliğinde en küçük bir köyün bile bir rölü vardır. Bir şehir çevresiyle iletişime geçer, o ülke diğer ülkelerle iletişime geçer. Bölgesel istikrar buradan oluşur. Bu halkada en küçük bir kopma, istikrarsızlığı beraberinde getirir. Dolayısıyla ben, Türk-Rus ilişkilerine biraz da bu açıdan bakıyorum. Yani dünya üzerindeki bu kaotik duruma katkıda bulunabilecek, olumlu anlamda örneklere ihtiyacımız var. Türkiye ve Rusya neden bunu yapamasın? İlişkilerimize bu perspektiften bakarsak, bu ilişkilerin sadece ikili değil, küresel ölçekte de önem taşıdığını net olarak görürüz. Bana göre Türkiye ve Rusya’nın bu konuda her türlü imkanı var.