HDP'nin TBMM İçişleri Komisyonu üyesi Diyarbakır Milletvekili Altan Tan tarafından hazırlanan muhalefet şerhinde, İç Güvelik Paketi'ne itirazlar tek tek sıralandı. Paket ile polisin yetkilerinin artırılması ile ters orantılı olarak vatandaşın düşünce ve düşünceyi ifade hürriyetini kullanma hakkının sınırlandırılmasının amaçlandığı ifade edildi. Düzenlemenin, çok kapsamlı bir biçimde kişi hak ve özgürlüklerine, özel hayatın gizliliğine, hakim ve savcıların yetkilerine yönelik pek çok müdahale içerdiği kaydedildi. HDP'nin İç Güvenlik Paketi'ne itirazları muhalefet şerhi'nde şöyle yer aldı:
GEZİ VE KOBANİ EYLEMLERİ
— İktidar, yeni güvenlik paketine son yıllarda hızlı bir biçimde gelişen toplumsal muhalefeti gerekçe ederek bu yasa tasarısına meşruluk kazandırmaya ve toplumsal rıza devşirmeye gayret etmektedir. Oysa Gezi gibi Kobane olayları gibi benzeri toplumsal patlamalara, iktidarın otoriter yönetiminin baskı politikaları neden olmuştur. Hükümet Kobane'ye destek ve hükümetin politikalarını protesto gösterilerini fırsat bilerek çok kısa bir sürede, ellerinde mevcut olan ve tüm hazırlıkları önceden yapılan İç Güvenlik paketini gündeme getirmiştir.
TORBA KLASİĞİYLE CEZALAR AĞIRLAŞTIRILIYOR
— AKP Hükümetinin hak ve özgürlükleri sınırlama ve ortadan kaldırma pratiğinde bir "yasa yapma klasiki"i haline gelen "torba yasa" formundaki iç güvenlik paketi olarak adlandırılan bu paket, bir yandan mevcut muğlak ve cezasızlığa kapı aralayan ve bu nedenle uluslararası ilgili kurumlarca ciddi biçimde eleştirilen polislerin yetkilerini daha da artırmakta, Vali ve kaymakamları adli kolluk amiri haline getirerek savcı ve yargıçların yetkilerini kullanmasını mümkün kılmakta, göstericiler için öngörülen hukuken temellendirilmesi mümkün olmayan ya da fazlasıyla ağır olan cezalar daha da ağırlaştırılmaktadır.
YOLSUZLUK SORUŞTURMALARINI ENGELLEME
TASFİYE SÜRECİ VE RÜCU ETME
— Paket ayrıca, iktidarın özellikle mevcut kadroların tasfiyesi sürecinde görevlendireceği memurlara mağdurlara verecekleri zararlar nedeniyle dava açmayı engelleyen ve rücu etmeyi adeta imkânsızlaştıran, özel hayatın gizliliğine saygı ilkesini ihlal eden, Türk vatandaşlığına geçişi muğlak koşullara bağlayarak iktidarın keyfine terk eden ve merkezin yerel yönetimler üzerindeki vesayetini güçlendiren hükümler barındırmaktadır.
2007'DEN BU YANA 185 SİVİL ÖLDÜRÜLDÜ
— Bu haliyle, İç Güvenlik Paketi yasa tasarısı birçok hak ve özgürlük açısından büyük tehlike arz etmektedir. Kişi hak ve özgürlüklerini tamamen rafa kaldırırken polisin yetkisini sınırsız bir biçimde artırmaktadır. Kaldı ki hükümet; polisin yetkilerini zaten sınırsız kılan bir düzenlemeyi 2007 yılında hayata geçirmiş ve o tarihte de siyasi partiler, hukukçular, sivil toplum örgütleri, hak örgütleri PVSK'da (Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu) yapılan değişiklikleri eleştirmiş, bu değişikliklerin beraberinde yargısız infazları getireceğini yüksek sesle kamuoyuna ifade etmişti. Nitekim o dönem getirilen yasal düzenlemelere karşı olanlar maalesef haklı çıkmış, PVKS 16 ıncı maddede yapılan değişiklikler sonucu 2007 yılından bugüne değin 185 sivil hayatını kaybetmiştir. Üstelik bu 185 kişinin ölümü neticesinde bu cinayetlerin sorumluları hiçbir ceza almamıştır.
POLİS CİNAYETLERİ YASAL HALE GELECEK
ARAMAYA GENİŞ YETKİ
— Tasarı, polise kişilerin üstleri ve araçların aranmasında daha geniş yetkiler tanınmaktadır. Polisin arama yetkisini kullanırken var olan savcılık ve mahkeme izin şartı da kaldırılarak yetkileri baypas ediliyor. Sadece kolluk amirinin kararının 24 saat içinde hâkim önüne sunulması öngörülüyor ki arama işleminden sonra gerçekleştirilecek bu işlemin kişi özgürlüğü ve güvenliği açısından hiçbir anlamı olmadığı açık. Tasarı ile polise; suç şüphesi, suçüstü hali ve gecikmesinde sakınca bulunan bir durum olmadan, kişileri durdurma yetkisi tanımıştır. Yani polis çarşıda, pazarda, sokakta vb yerlerde istediği kişiyi durdurabilir ver özgürlüğünü kısıtlayabilir. Herhangi bir savcı talimatına veya hakim kararına ihtiyacı yoktur.
İŞYERİNDE EVDE DİNLEME
— Tasarının yasalaşması halinde polis bir suç işlendikten sonra suçtan zarar görenleri, tanıkları veya mağdurları gidip işyerlerinde veya evlerinde dinleyebilecektir. Bu düzenleme ile açıkça savcı ve hakimlerin yetkileri polise devredilmektedir. Bu hüküm, yaygın ve önemli eleştiri konularından biri olan polisin suç ve delil yaratma/uydurma yakınmalarını daha artıracak bir düzenlemedir. Hukuk Devleti yerine Polis Devleti'nin inşası niteliğindeki düzenlemelerden birisi de budur.
POLİSE ÖLDÜRME YETKİSİ
— Söz konusu düzenleme polise; molotof, patlayıcı, yanıcı, yakıcı, boğucu, yaralayıcı vb. silahlarla açık veya kapalı alanlara yapılan saldırı veya saldırı teşebbüsünde bulunanlara karşı polisin saldırıyı etkisiz kılmak amacı ile ve etkisiz kılacak ölçüde silah kullanma yetkisi tanınmaktadır. Bu düzenleme esas itibariyle polisin toplumsal gösterilerde işlediği cinayetlerin yasal hale getirilmesidir.
POLİSE DOĞRUDAN GÖZALTI YETKİSİ
— Tasarı ile polise doğrudan gözaltına alma yetkisi verilmektedir. Tasarıda; 24 saat olan gözaltı süresi 48 saate çıkarılmakta, aynı düzenleme jandarma için de geçerli kılınmaktadır. Ayrıca polis ve jandarmanın istihbarat toplama yetkisi de artırılmaktadır. Herkesin dinlendiği ve izlendiği bir ortamda istihbarat toplama yetkisinin arttırılması da, uygulamaya yasal kılıf bulma çabasından başka hiçbir şey değildir. Polis ve jandarmanın yetkilerinin artırılması hükümetin dillendirdiğinin aksine topluma huzur ve güvenlik getirmeyecektir. Merkezine bireyi, birey hak ve özgürlüklerini oturtmayan bir devlet hukuk devleti olmaktan çıkar. Bu noktada vatandaşı kendisine düşman ilan eden zihniyetten yola çıkılarak vatandaşın en asgari hakları ve demokrasinin rafa kaldırılması söz konusudur.
ÇOCUK OYUNCAKLARI SİLAH OLUYOR
— Tasarı çocuk oyuncaklarını da silah sınıfına koymaktadır. Tasarı, "demir bilye, sapan ve Molotof kokteyli vb" da "ateşli silah" sayılmaktadır. Basit bir çocuk oyuncağının, ateşli silah kapsamında değerlendirilmesi dikta rejimlerine özgü mekanizmalardır. Sapan ve bilyenin silah kapsamına alınması, elinde bilye ya da sapan olan bir çocuğun (kanundaki diğer düzenlemelerle birlikte değerlendirildiğinde) öldürülebilmesi anlamına gelmektedir. Bir yandan polise sınırsız yetkiler veren bu anlayış diğer yandan da çocuk oyuncaklarını silah kapsamına almaktadır. Molotof bulundurulması, ya da yüzün kapalı olması, cana ve mala zarar verilmesi mevzuata göre suçtur ve ciddi cezalar da verilmektedir. Bu öneri ile TCK' da cezai müeyyideye tabi tutulan Molotof için mükerrer cezalandırma söz konusu olacaktır. Yüzlerce insan, genç yaşlı şu an Molotof ait cezai düzenlemeden ötürü cezaevindedir. Bu fıkranın konulmasının yegâne amacı kanundaki diğer önerileri dikkatlerden kaçırmaktır.
ZARARIN TAZMİNİ SAKINCALI
— Tasarıyla toplumsal gösterilerde yaşanan zararlar vatandaşa yüklenmektedir. Yine Devletin rücu hakkına dair yapılan düzenlemeler ile ekonomik cezalandırma yöntemi benimsenmekte ifade özgürlüğü rafa kaldırılmaktadır. Devletin toplumsal olaylar esnasında uğradığı zararın tazmini vatandaşa yükleme yaklaşımı oldukça sakıncalıdır.
POTANSİYEL MAĞDURLUK
— Tasarı toplumsal olaylarda yüz kapatılmasının cezasını ağırlaştırmaktadır. Toplantı ve gösterilerde yüzü tamamen ya da kısmen kapalı olması TMK'nın 7 inci maddesinde yer almakta ve "terör suçu" olarak nitelendirilmektedir. Polislerin kendilerini en pahalı maskelerle korudukları gösterilerde, gazdan etkilenen ve kendini puşi veya maske ile korumaya çalışan yüzlerce kişi sırf bu hüküm nedeniyle hapis cezaları almıştır. "Yüzün kısmen kapalı olması" ibaresi hemen her göstericiyi bu maddenin potansiyel mağduru konumuna sokmakta, uygulamada yüzün tamamen veya kısmen kapalı olması, tek başına niyetten bağımsız olarak kişinin cezalandırılması için yeterli görülmektedir. Bu tasarıda ise verilen cezalar artırılmakta, cezanın alt sınırı 1 yıldan 3 yıla çıkarılmaktadır.
YARGININ GÖREVİ VALİYE
DÜŞÜNCE VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE OTOMOTİK TUTUKLAMA
— Tasarı, düşünce ve ifade özgürlüğünü kullananların otomatik olarak tutuklanacağını düzenlemektedir. Tasarı ile toplantı ve gösteri hakkının kullanımı ve propaganda fiilleri otomatik tutuklama olarak bilinen katalog suç maddesine alınmaktadır. Düşünce ve ifade özgürlüğü tutuklama sebebi sayılmaktadır. Bu durumda herhangi bir konuşma yapan mitinge katılan ya da herhangi bir konuda düşüncelerini kaleme alanlar, hakkında açılan soruşturma neticesinde tutuklanabileceklerdir. En asgari demokrasi kuralları ile bağdaşmayan bu durum sonucu büyük hak ihlallerinin yaşanması kaçınılmaz olacaktır.
ARAÇ KİRALAMA İLE İZLENME
— Tasarıyla vatandaşın araç kiralaması halinde kimliğini bildirme zorunluluğu getirilmektedir. Örneğin, Bu düzenlemenin yasalaşması halinde; tatil için gidilen yerde araç kiralayan herkesin polis tarafından polis tarafından izlenmesi kaçınılmaz olacaktır. Böylelikle araç kiralama işlemlerinde Emniyete kimlik bildirme zorunluluğu ile özel hayatın gizliliği ilkesi tümüyle ihlal edilmektedir.
LİYAKAT KRİTİRE BAHANE
— Tasarı, Emniyet Birimlerinin yapısını kökten değiştirecek hükümler içermektedir. Bu kapsamda Emniyet Teşkilatı ve eğitim kurumları dâhil bağlı kurumlardaki mevcut yöneticileri tümünün resen emeklilik, görevden alma, pasif başka görevlere kaydırma; kapatılacak Güvenlik Bilimleri Fakültesi ve polis kolejlerindeki öğretim üyesi, öğretmen ve öğrencilerin ise YÖK kanalıyla Yüksek öğretim kurumlarına ve orta öğretim kurumlarına dağıtılması amaçlanmaktadır. Bundan sonra uyulacağı öne sürülen "liyakat" kriterinin, Hükümetin geçmiş pratiği göz önüne alındığında, sadece mevcut kadroları tasfiyenin bir bahanesi olarak metinde kendine yer bulduğu açıktır. Basit bir hatırlatma bu iddiayı çürütmeye yeterlidir: Nüfusun %20-25'ini oluşturduğu Alevi toplumuna mensup tek bir vali ya da Emniyet Müdürünün bulunmamasını hükümetin söz konusu kriterden ne anladığı konusunda bize yeterli veri sunmaktadır.
SADECE KENDİ SOYADINI KULLANMA HAKKI ES GEÇİLİYOR
GENEL AHLAK NEDİR?
— Tasarı ile Türk vatandaşlığına geçişi zorlaştırmaktadır. Türk Vatandaşlığına geçme hususunda yeni engeller çıkarmaktadır. Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun 16 ncı maddesinde yapılan değişiklik ile "kamu düzeni" ibaresi, "kamu düzeni ve genel ahlak" şeklinde değiştirilmiştir. Gerekçede, bu düzenlemenin amacının Türk vatandaşlığını kazanmak isteyen yabancılardan evlilik öncesi genel ahlaka aykırı faaliyetlerde bulunmuş olanları engellemeye dönük olduğu belirtilmektedir. Görüldüğü gibi hayattaki somut karşılıklarının tespiti her durumda tartışmalı olan, "milli güvenlik", "kamu düzeni ve genel güvenlik" ve "genel ahlak" gibi muğlak kavramlar, vatandaşlık ile ilgili maddenin lüzum görülen yerlerine serpiştirilerek bir yandan idarenin bu bağlamdaki eylem ve işlemlerinde tam bir keyfilikle davranmasına zemin oluşturulmakta, diğer yandan ise bu haksız ve yanlış uygulamalara karşı Yargı makamları önündeki muhtemel hak arayışlarının önünün kesilmesi amaçlanmaktadır.
MERKEZİN YETKİLERİ ARTIYOR
— Tasarı Yerel yönetimler üzerindeki vesayeti güçlendirmekte ve merkezi yetkileri arttırmaktadır.
ZIRH ARAYIŞI
ANAYASAYA AHİM KARARLARINA AYKIRI
— İç Güvenlik Paketi içerdiği birçok düzenleme ile başta Anayasa olmak üzere, Türkiye'nin taraf olduğu Uluslararası sözleşmeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkeme'nin kararlarına açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Bir önceki yargı paketinde yasalaşan makul şüphe ve adil yargılamaya ilişkin düzenlemeler ile birlikte değerlendirilmesi halinde hızla hukuk devletinden uzaklaşan bir yaklaşım iktidar tarafından ortaya konulmaktadır. İç güvenlik paketi sıkıyönetim ve darbe dönemlerini aşan neticeleri barındırmaktadır. Bu güne kadar ciddi mücadeleler neticesinde elde edilen kazanımlar hükümetin iktidarını koruma adına bertaraf edilmeye çalışılmaktadır.