ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Samantha Power, İran’a karşı hayata geçirilecek olan yeni yaptırımların bu ülkenin uygulamakta olduğu nükleer programdan kaynaklanan sorunun çözümü için devam etmekte olan müzakere sürecine ciddi manada zarar verebileceğini kaydetti. Öte yandan, ABD Kongresi’ndeki çoğunluğu ele geçiren cumhuriyetçilerin yanı sıra, bazı demokratlar da İran’a karşı uygulanmakta olan yaptırımların ağırlaştırılmasından yana bir tavır sergiliyor.
Peki, gelinen noktada kim haklı? Obama Hükümeti’nin görüşlerini yansıtan Samantha Power mı yoksa yaptırımların ağırlaştırılmasını savunan kongre üyeleri mi? İran’ın nükleer programından kaynaklanan meselenin çözümü için yürütülen görüşme sürecine olumlu ya da olumsuz etki gösterecek faktörler nelerdir? Siyaset bilimci ve doğu bilimleri uzmanı Vladimir Sajin’in konuya ilişkin görüşleri şöyle:
"Öncelikle halihazırda İran’a karşı uygulanmakta olan yaptırımlardan bahsetmek isterim. Bilindiği üzere İran İslam Cumhuriyeti, 1979 tarihinde gerçekleşen resmi kuruluşunun hemen ardından ABD’nin yaptırımlar listesine dahil olmuş ve Washington, bu ülke ile yürütülmekte olan ticarete ve finansal operasyonlara birtakım kısıtlamalar getirmiştir. 1996 yılında kabul edilen D’Amato Yasası ise İran’ın petrol ve gaz üretim endüstrisindeki yatırım süreçlerine ciddi bir darbe indirmiştir. Ancak ABD’nin tek taraflı yaptırımlarına rağmen İran yine de ayakta kalmayı başarmıştır. Bugün yaşanmakta olan iktisadi sıkıntılar ise 2000’li yılların ortalarında ortaya çıkmıştır."
"YANGINA KÖRÜKLE GİTMEK…"
İran’ın atom teknolojisi alanında kaydettiği ilerlemenin dünya kamuoyunu alarma geçirdiğini belirten Sajin, bu sebeple ilgili meselenin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun gündeminden çıkıp BM Güvenlik Konseyi zemininde ele alınmaya başladığını ifade ediyor. Bilindiği üzere BM Güvenlik Konseyi, 2006 ila 2010 yılları arasında kabul ettiği 4 ayrı kararla, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’na aykırı hareket ettiği gerekçesi ile İranlı kişi ve kurumlara yönelik birtakım yaptırımları hayata geçirmişti.
BM’nin İran’a karşı uyguladığı yaptırımların Tahran’ın dünya kamuoyu nezdindeki imajına büyük zarar verdiğini ve bu durumun da İran’ın en kötü rejimlerden biri olarak algılanmasına sebep olduğunu söyleyen Sajin, söz konusu yaptırımların oluşturduğu siyasi konjonktürde yeni birtakım ek yaptırımların gündeme getirilmesinin kolaylaştığını ve Ahmedinejat dönemindeki sert açıklamaların da yangını körüklemekten başka bir işlev görmediği de sözlerine ekliyor.
"SÜRECİ OBJEKTİF DEĞERLENDİRMEK GEREK"
2013 ve 2014 yıllarında milli ekonomisi %0,4 civarında daralan İran’da faaliyet gösteren 6 binden fazla işletme iflasın eşiğine gelmiştir. Söz konusu ortamda mevcut rejimin istikrarı açısından yeni bir tehdidin oraya çıktığını ifade eden Sajin, bu sebeple ülkenin ruhani lideri Ayetullah Hamaney’in yeni Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye ve ekibine rejimi kurtarmaları için gereken imkanı tanımak zorunda kaldığını söylüyor:
"İlgili süreci objektif olarak değerlendirmek gerektiği kanaatindeyim. Yaptırımların hayata geçirilmesi ve uygulanmaları kendi rollerini oynamıştır. Bu yaptırımların baskısı altında kalan İranlı siyasi elitler ciddi manada değişime uğramış ve İran yönetimi de cepheleşmeden ziyade uzlaşmaya yönelik bir politik çizgi izlemeye başlamıştır."
Özellikle son zamanlarda Tahran’dan; özellikle de Cumhurbaşkanı Ruhani’den gelen açıklamalar, nükleer programından kaynaklanan meselenin çözüme kavuşturulması ve BM ile Batılı ülkeler tarafından hayata geçirilen yaptırımlardan kaynaklanan sıkıntılardan kurtulmaya yönelik bir çabanın varlığına işaret ediyor.
"FAZLA SEÇENEK YOK"
Aslında İran’ın çok da fazla bir seçeneği bulunmamakta… Gelinen noktada Tahran ya iktisadi ve siyasi bir buhrana girecek ya da nükleer programında bir takım tavizler vermek durumda kalacak. Öte yandan, sözkonusu taviz ve uzlaşmaların yarattığı zeminde yeni bir takım alternatif seçimlerin ortaya çıkması da olasılıklar dahilinde. Ayrıca İran-5+1 Grubu ve İran-Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu arasında devam etmekte olan müzakerelerde de karşılıklı tavizler temelinde birtakım kazanımlar elde ediliyor. Bilindiği üzere bahsi geçen süreçlere ilişkin diplomatik pazarlıklar halen devam ediyor.
"POWER'İN TESPİTLERİ DOĞRU"
Ancak ABD’deki cumhuriyetçi senatör ve milletvekilleri tarafından dile getirilen yaptırımlar, tamamen iç siyaset malzemesi olsalar dahi müzakere süreci açısından yine de büyük tehlike arz ediyor. Bu sebeple ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Samantha Power’ın yaptığı son açıklama oldukça doğru tespitler içeriyor. Yani, İran’a karşı hayata geçirilecek olan yeni yaptırımlar, bu ülkenin uygulamakta olduğu nükleer programdan kaynaklanan sorunun çözümü için devam etmekte olan müzakere sürecine ciddi manada zarar verecek. Bu bağlamda, ilgili yaptırımların 15 Ocak’ta ikinci dönemi başlayacak olan müzakere sürecinin hemen öncesinde tartışılması da abesle iştigalden başka bir şey olmamakta…