30. İl Müftüleri İstişare Toplantısı'nda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Paris'te terörle mücadelede dayanışma için düzenlenen yürüyüşe ilişkin, 12 milyon insan katledildiğinde ses çıkarmayan insanlığın 12 kişinin öldürülmesinden sonra ayağa kalkmasını ibretle izlediklerini söyledi.
Görmez, bu tür "çifte standartlı uygulamalar kabul edilemez" derken, bunların siyasi amaçlarla yoğun bir şekilde kullanılmaya başlandığı Avrupa Birliği'nin, nefret, düşmanlık ve şiddete yol açan İslamafobia’nın daha da çok yayılacağı bir alana dönüşebileceğine dikkat çekti.
Avrupa’da meydana gelen gelişmeler, çok vahim boyutlara ulaşmaya başladı. Peki, bu tehlikeli süreç nasıl durdurulabilir?
Sputnik özel haber muhabiri Amur Gadjiev’e konuşan Ankara Strateji Enstitüsü Uzmanı ve Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Mehmet Akif Okur, konuyla ilgili olarak şunları söyledi:
Okur: Tabi aslında bu tavır, yeni değil. Yani, geçmişten bu tarafa biz Avrupa’nın kendisini ilgilendiren sorunlarda çok daha acil ve keskin tavırlar aldığını, ancak benzer sorunlar komşu coğrafyalarda yaşandığında, böylesi acil refleksler göstermediğini biliyoruz. Terör meselesinde de aynı şey aslında gözlemleniyor. Yeryüzündeki her hayatın eşit bir yerde olduğunu insanlığa hissettiremediğimiz müddetçe, terör sorununu kökünden halletme imkanımız yok. Bu mesele, Fransa’daki saldırıların ardından tekrar gündeme geldi. Eşzamanlı olarak dünyanın başka yerlerinde de terör saldırıları oldu. Nijerya’da Boko Haram’ın yüzlerce insanı katlettiğine dair haberleri gördük. Ortadoğu uzun süredir adeta bir katliam coğrafyasına dönüşmüş vaziyette.
Dünya’nın belirli yerlerinde insanlar ölürler, 'o normal bir şeydir' gibi bir algının oluşması, terör odaklarının ellerine de aslında ideolojik argümanlar veriyor, teröre karşı mücadeleyi de zorlaştırıyor. O yüzden Avrupa değerlerinden söz edebilmemiz için öncelikle tüm benzer sorunlar karşısında benzer tavırların gösterilmesiyle desteklenmesi lazım. Aksi takdirde ciddi bir aşınma olacak. Zaten bu aşınmayı Avrupa kendi içinde de yaşıyor. Biz bir taraftan ırkçı aşırı sağın yükselişini görüyoruz Avrupa Birliği ülkelerinde. Diğer taraftan da El-Kaide ve türevi terörist örgütlerin faaliyetlerini görüyoruz. Aslında bu iki radikal kesim, Avrupa’da yaptıkları faaliyetlerle birbirini besliyorlar. Ve Avrupa bir tehlike sarmanının içerisine, bir radikalizm kıskacının içerisine girmiş bulunuyor.
Görüldüğü gibi, Avrupa Birliği değerleri giderek çekiciliğini kaybediyor. Ama bunun asıl suçlusu AB’nin ta kendisidir. Çünkü Brüksel’in pekçok uluslararası, siyasi ve insani konulara ilişkin çifte standartlı politikalarını içeren tutumu ve insan hakları meselelerine ilişkin sübjektif yorumu, artık çok kutuplu dünyanın realitelerine cevap vermekten aciz olmaya başladı.
Hiç kuşkusuz, Avrupa Birliği, diğer kutuplarla aynı seviyede durduğunu, onlardan üstün olmadığını kavrayamadığı sürece, kendisine yabancı olan kültür ve uygarlıklar tarafından anlaşılmamaya devam edecektir.