Halkın Demokratik Partisi (HDP) Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Moskova ziyareti kapsamında, Rusya Liberal Demokrat Partisi (LDPR) ve Rusya Federasyonu Komünist Partisi (KPRF) milletvekilleriyle bir araya geldi. Sputnik’e özel röportaj veren Demirtaş, HDP’nin şu an mevcut olan Rusya ile temas eksikliğininin önünü açmak niyetinde olduğunu söyledi. Rusya'ya parti olarak ilk defa bu düzeyde bir ziyaret gerçekleştirdiklerini söyleyen Demirtaş, "Tabii ki biz sadece Kürtleri temsilen burada değiliz. HDP Eş Genel Başkanıyım ve Türkiye’deki, bölgemizdeki butün gelişmelere dair bizim çözüm önerilerimiz, fikirlerimiz var ve siyasi bir çizgimiz var" dedi. Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin farkında olduklarını belirten Demirtaş, Rusya'nın bu ilişkilerden kolay kolay vazgeçmeyeceklerini bildiklerini, ancak kendilerinin Rusya ile kurdukları ilişkinin Türkiye aleyhine olmadığını söyledi.
"BİZ SADECE KÜRTLERİ TEMSİLEN BURADA DEĞİLİZ"
HDP Eşbaşkanı Sputnik’e verdiği özel röportajda HDP’nin şu an mevcut olan Rusya ile temas eksikliğininin önünü açmak niyetinde olduğunu açıklayarak, şunları ifade etti:
“Tabii biz parti olarak ilk defa bu düzeyde Rusya’ya ziyaret gerçekleştiriyoruz. İlk olmasına rağmen buradaki randevularımız ve şimdiye kadar gerçekleştirdiğimiz görüşmeler bizi tetmin edecek düzeyde gerçekleşiyor. Tabii ki biz sadece Kürtleri temsilen burada değiliz. Halkın Demokrasi Partisi’nin (HDP) eş genel başkanıyım ve Türkiye’deki, bölgemizdeki butün gelişmelere dair bizim çözüm önerilerimiz, fikirlerimiz var ve siyasi bir çizgimiz var. Elbette Kürt halkının Orta Doğu genelinde Kürdistan’daki geleceği, Kürdistan’ın ve Orta Doğu’nun şekillenişinin yeniden tartışıldığı bu süreçte HDP olarak bizim de bu konuda fikirlerimiz, görüşlerimiz var, tespitlerimiz var, önerilerimiz var. Görüşmelerimizde biz bunları paylaşıyoruz. Şu ana kadar yaptığımız butün toplantılarda HDP olarak hem Türkiye’deki hem dış politikadaki yaklaşımlarımız oldukça ilgi gördü diyebilirim. Uzun süredir Kürt halkının Rusya’da diplomasi faaliyetleri üst düzeyde yürümüyordu, maalesef. Biz biraz bu ilişkileri daha hızlı sürdürmek istiyoruz. Yani Güney Kürdistan Rusya ilişkileri belirli bir noktaya geldi ama Türkiye Kürtleri Rusya ile ilişkiler diplomasi konusunda biraz eksik kalmış. Biz bu açığı kapatmaya çalışıyoruz.
Somut bir taleple biz buraya gelmedik. Sonuçta Türkiye’de bir mühalefet partisiyiz ve Türkiye ve bölge sorunlarına dair çözüm önerilerimizi daha çok kendimizi anlatarak ifade etmeyi çalışıyoruz. Bu önerilerimiz Rusya’da politikanın şekillenmesine ne kadar etkili olur bunu bilemeyiz. Fakat nihayetinde biz Türkiye Rusya ilişkilerin öneminin farkındayız. Rusya’nın bu ilişkiden kolay kolay vaz geçemeyeceğini bilen bir partiyiz. Kurduğumuz hiç bir ilişkiyi hem Türkiye’nin aleyhine hem de başka halkların aleyhine bir ilişki olarak asla değerlendirmiyoruz. Bu şekilde bir yaklaşımımız yok.
Rusya’nın Kürt sorunun müdahiliği konusunda özellikle Kürtlerin yaşadığı Süriye Rojavası’nda son yıllardaki gelişmeler dikkata alındığında son derece eksik ve yetersiz politika uyguladığını görüyoruz. Aslında Kürt halkı şu anda yaşadığı butün coğrafyada değişimin öncü gücü, dönüşümün öncü gücü haline gelmiş durumunda, demokratik bir perspektife sahipler. Ve çözüm üretirken ırkçılıktan uzak, milletçilekten uzak, mezhepçilikten ve dincilikten uzak diğer halklarla istikrar ve barış içerisinde adil ve eşit bir yönetim kurmaya çalışıyorlar. Fakat biz Rusya’nın özellikle mevcut durumu okuma ve bunu hızlı bir şekilde politikaya dönüştürme konusunda biraz atıl kaldığını düşünüyoruz.”
"KÜRT SORUNU 'GERİ PLANDA KALIYOR'…"
HDP Eşbaşkanı’na göre Rusya’nın Kürt sorunu ile ilgili politikası hala Soğuk Savaş’tan kalma zihniyet etkisi altında kalıyor ve gerçeği tam olarak yansıtmıyor. Demirtaş, günümüz Rus-Türk ilişkilerinde Kürt sorununun geri plana atıldığını ifade ederek, şöyle konuştu:
"Biz Rusya Türkiye’nin doğrudan iç sorunlarına müdahil olsun ve Kürt sorunu ve diğer mevzularla ilgili görüş belirtsin veya başka bir politika üretsin, demiyoruz. Fakat sonuçta insan hakları, demokrasi mevzüleri ile ilgili hiç bir ülke bu benim iç meselemdir ve kimse karışamaz yaklaşım içinde olmamalı.
Her hangi bir ülkede ciddi bir insan hakları ihlali yaşandığında dikkat ederseniz bütün dünya tepki gösteriyor. İran’da idamlar yaşanıyor, mesela, ülkeler tepki gösteriyor. Yada başka yerde devlet tarafından sivil halk katlediliyor butün dünya ona tepki gösteriyor. İnsan hakları, özgürlük ve demokrasi sorunları artık yüzyılımızda ülkelerin tek başına iç meselesi olarak ele alınmıyor. Buradan baktığımızda Rusya ve benzeri devletlerin başka ülkelerde yaşanmış ve yaşanmaya devam eden temel demokrasi ve özgürlük sorunlarına dair politika üretmeleri, görüş belirtmeleri doğrudan müdahale anlamına gelmez diye düşünüyoruz. Bizim beklentilerimiz de ülkelerin Türkiye’nin iç işlerine müdahalesi değildir. Böyle yorumlamıyoruz. Yoksa ülkeler birbirlerinin iç işlerine özellikle doğrudan müdahele etme hakkına sahip olmamalı. Ama bu insan hakları ve özgürlük meselesi özgün bir konudur.”
"TÜRKİYE'DEKİ SURİYELİ MÜLTECİLERİN DURUMU ÜZERİNE"
Selahattin Demirtaş, Sputnik’e verdiği demeçte Suriye’deki savaşın bu ülkenin milyonlarca sakinin derin sarsıntılar yaşamasına neden olduğuna dikkat çekerek Türkiye’ye sığınan Suriye’li mültecilerin ciddi zorluklardan geçmek zorunda kaldıklarını anlattı:
"Tabii savaşın en büyük mağduru sivil insanlardır. İlk mermi patlandığında çocuklar ve kadınlar zarar görür. Türkiye’ye üç yıldan bu yana milyonlarca Süriyeli halklar geldi. Arabından Kürde, Şiisinden Sünisine, Ermenisinden Nüsayrisine milyonlarca insan göç etmek zorunda kaldı. Türkiye’de belli oranda hükümetin desteğiyle ve uluslararası kamuoyunun kısman desteğiyle mülteci kamplar oluşturuldu. Ve birkaç merkezde toplanan bu mültecilere Birleşmiş Milletler (BM), zaman zaman Avrupa Birliği (AB) ve diğer ülkelerin de kısman sunduğu destekle yardımcı olunmaya çalışıyor. Fakat bunlar yeterli değil. Yani o insanların hem kamplarda yaşadıkları durum insani koşullardan uzak, kamplarda yaşamayıp da Türkiye’nin çeşitli illerine dağılmak gitmek zorunda kalmış insanlar var ki onların durumu çok daha kötü. Birçoğu yatacağı yer bulamıyor, yiyeceği ekmek bulamıyor, kaldırımlarda, köprülerin altında, boş inşaatlarda ailece kalmak zorunda olan mülteciler var. Bunlarla ilgili dünyanın herşeyden önce duyarsız kalmaması, BM Mülteciler Komisarliği’nin destek ve fonunun bu yönüyle aktarılması lazım. Güçlü bir mali destek gerektiriyor.
Türkiye’de bu konuda şöyle bir ayrımcılıkla karşılıyoruz. Özellikle Kobani ve Şengal’dan göç edenler hükümetin yaptığı kamplarda kalmadılar. Daha doğrusu hükümet onlar için kamp yapmadı. Küçük bir kamp yapıldı ve 6000 kişi kadar ancak kamplara yerleşebildi. Geri kalan yaklaşık 140-150 bin misafirimiz de belediyelerimizin desteğiyle, halkın dayanışması ve çabasıyla köylerde evlerde ve bizim inşa ettiğimiz çadır kentlerde yaşamaya başladılar. AFAT, yani hükümete bağlı kamp olmadığı için bunlara gelen hiçbir uluslararası yardım verilmiyor. Hiçbir şekilde resmi yardım alamıyoruz, Kobani ve Şengal’dan gelen misafirlerimize. Burada bir ayrımcılık söz konusu. Ama bunun nihai çözümü nedir? Bu insanların özgürce toprağına dönmesi, kendi vatanına dönmesi. Bunun dışında hiçbir nihai çözüm çözüm değildir. Çünkü mültecilik kesintisiz insan hakları ihlalidir.
Biz Türkiye’deki butün insanlar butün halklar olarak gelen bu misafirlere sahip çıkmak zorundayız. Yani hükümet hiç para yardımı yapmazsa BM sahip çıkmazsa bile toplum olarak maliyeti ne olursa olsun bizler sahip çıkmak zorundayız. Bu insanların ucuz iş gücü olarak kullanılması doğru değil. Yani emeğinin hakının verilmesi lazım bu insanların. Kaçak işçi muamelesi yapmak, ayrımcılık yapmak, işte kiralık ev vermemek, kiralık iş yeri vermemek gibi uygulamalar son derece ayrımcı, ötekileştirici uygulamalardır.
Bu insanlardan sonuçta Türkiye’de yerleşip orada kalıcı olarak ikamet etmek isteyenler, vatandaşlığa geçmek isteyenler olabilir. Onları da değerlendirmesi lazım. Hiç kimseyi zorla sınır dışı etmemek lazım. Mülteciler hukuku bu konuda Türkiye’de yeterince işletilemiyor. Özellikle Süriye’den gelenler resmi mülteci statüsünde olmadıkları için de bu hukuktan da yeterince yararlanamıyorlar.
Bugün savaş bitse Süriye’nin yeniden inşası, yaşanabilir bir ülke haline gelmesi 8-10 sene alacak ama ben öyle tahmin ediyorum ki barış sağlansa insanlar gerekirse harabe olmuş evlerinde yaşamak için bile bir an önce oraya gitmek isteyecektir. Tamamı değil ama önemli bir kısmı gitmek isteyecektir. Çünkü vatan başka bir şeydir, yani insanın kendi toprağı başka bir şeydir. Süriyelilerde de bu özlem var, bunu da biliyoruz. Kalıcı çözüm savaş bitecek kalmak isteyen kalacak, dönmek isteyen de özgürce dönecek.”
"GAP PROJESİ ÇEKİCİLİĞİNİ YİTİRDİ"
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin sosyal ve ekonomik kalkınmasını amaçlayan GAP projesi 2015 yılında 40. yaşına basacak. Ancak Demirtaş, bu projenin insanların beklentilerini karşılamadığını kaydederek, şunu söyledi:
"Bütün çocukluğumuz GAP’ın hikayelerini dinlemekle ve GAP ile ilgili başbakanın nütüklerini dinlemekle geçti, öyle büyüdük. Şimdi ben parlamentoda bir gurubun eş genel başkanıyım halen GAP’ı konuşuyorlar. Ve GAP’ın halen sulama kısmında sadece yüzde 20’si bitirildi enerji kısmındı yüzde 85’i tamamlandı. Yani GAP’tan elde edilmek istenen enerji elde edildi fakat halka verilmesi gereken kısmı verilmedi sulamayla. Halkın beklentisi sullamaydı. Çünkü kanallarla butün Haran ovası ta Batman’a kadar Diyarbakır’a kadar önemli bir sullama havzası olacak ve sulu tarıma geçilecekti. Bunun yüzde 20’si bitirilebildi. Fakat hükümet elde etmek istediği elektrik enerjisinin yüzde 80’ini tamamladı projelerle. Yani GAP’ta para baraj kısmına yatırıldı, sullama kısmı ihmal edildi.
Aslında şu anda önemli ölçüde vaz geçilmiş bir proje. Yani Tarım Bakanlığı küçük küçük kanal projelerini hayata geçiriyor. Ama GAP cazibesi düşmüş ve yapılan yatırımların da önemli ölçüde hedeflerine ulaşmamış bir proje olarak kaldı.
Fakat bir bütünlülük konsepti olarak GAP projesi ele alınacaksa sadece sullama ile ilgili kısmı değil özellikle oradaki tarihi kültürel varlıkları yok edecek HES projelerinin iptal edilmesinden başlanarak yeniden revize edilmesi gereken projedir. Biz parti olarak önümüzdeki genel seçimde özellikle GAP ile ilgili ne tür revizyonların ne tür düzenlemelerin yapılması gerektiğini kamu oyu ile halkımıza detaylı şekilde paylaşacağız. Ama dediğim gibi çok büyük paralar yatırıldı, üretilen elektrik ile o para geri alındı aslında. Fakat köylü bundan faydalanmadı.
Bundan dolayı hani GAP projesi kapsamlı bir revizyonla toprak reformuyla birlikte ele alınmasıyla ve orada sulu tarım imkanları artırılmazsa amacına ulaşmamış bir proje olarak kalacak.”
RUS-TÜRK İLİŞKİLERİ
Rus-Türk ilişkilerine değinen HDP Eşbaşkanı bu ilişkilerin samimiyetinden şüphe duyduğunu ifade ederek sözlerine şöyle devam etti:
"Türkiye ile işbirliği bana göre öyle çok da stratejik bir müteffiklik şeklinde yürümüyor. Her ne kadar da Putin ve Erdoğan stratejik bazı ilişkilerden söz etseler de bunların hepsi bana taktik girişimleri gibi geliyor. Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler kaderleri birbirlerine bağlanmış iki ülke şeklinde ilerlemiyor. Türkiye daha çok stratejik ilişkisini Amerika ve İsrail cephesiyle yürütüyor. Tarihten beri böyle kuruldu. 50-60 yıldır belki. Bu çok değişmiş değil gibi bana geliyor.”
"HDP TÜRKİYE’DE NÜKLEER GÜÇ SANTRALLERİNİN İNŞAATINA KARŞI"
HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş enerji alanındaki Rus-Türk ilişkilerinin pek samimi olmadığı görüşünü ifade ederek, şunu dedi:
"Türkiye ve Rusya arasındaki enerji işbirliği, karşılıklı enerji yatırımları son 15 yıldır özellikle artarak devam eden bir ekonomik ilişki şeklinde cerayan ediyor. Burada eleştirdiğimiz husus şudur. Birincisi Rusya butün bu enerji hatların güvenliği konusunda sadece güvenlikçi bakış açısıyla Türkiye gibi meseleye yaklaşıyor ve enerji hatların geçeceği coğrafyadaki sorun sıkıntıları güvenlikçi politikalarla güvenlikçi tedbirlerle çözmek dışında hiç bir alternatif sunmuyor. Oysa o enerji hatların geçtiği butün topraklarda yaşayan halklar yaşanan sorunlar demokratik yollarla çözülür ise butün bu enerji hatların güvenliği daha kolay sağlanmış olur. Bu konuda yetersiz bir yaklaşım görüyoruz. İkincisi bu enerji akım projesiyle birlikte Rusya ve Türkiye arasında nükleer santral yapımı
işbirliği de beraberinde sürdürüyor. Bu da bizim HDP olarak karşı çıktığımız bir enerji yatırım anlayışıdır. Nükleer enerjiyi biz son derece riskli ve tehlikeli görüyoruz. Bir çok ülke elindeki nükleer teknolojiyi terk ederken özellikle Japonya, Türkiye’nin Rusya ve Japonya işbirliği içerisinde birçok yerde nükleer santral girişimi özellikle Mersin’de Akkuyu’da Putin’in ziyaretiyle birlikte hızlandırılan nükleer santral girişimini biz kesinlikle yalnış buluyoruz ve durdurulması için muhalefet etmeye devam edeceğiz. Bu tür enerji politikalarına karşıyız. Yenilenebilir, çevre ile uyumlu ve duyarlı enerji yatırımların desteklenmesi gerektiğini kanatığındayız.
Enerji hattın geçeceği bölgelerin güvenliği ile ilgili eksik ve yanlış yapıldığını söylüyorum. Yoksa alternatif enerji ilişkisine Türkiye de girebiliyor Rusya da girebilir. Yani tek bir ülkeye bağlı olması Türkiye’yi de zorlar Avrupa’yı da zorlar. Alternatif enerji kaynakları enerji yolları, gaz konusunda özellikle alternatifler oluşturulmaya çalışılacaktır. Tek başına Rusya’ya ilişkiye girmiyor bu konuda biliyorsunuz Türkiye. İran ile de bu konuda ilişkisi var, Güney Kürdistan ile de gaz konusunda ilişkisi var. Yani biz Rusya ile bir enerji işbirliğine HDP olarak karşı değiliz. Ama bunun tek alternatif olarak ortaya konulması da Türkiye’de hükümet tarafından da kabül görmez genel olarak kabül görmez.
Ama dediğim gibi hani Rusya ile bir yandan bu yapılırken bir yandan da büyük Rus şirketlerine nükleer yatırımların ihalelerinin verilmesini doğru bulmuyoruz, eleştiriyoruz. Yani bunu nükleer enerjisine karşı olduğumuz için bunu söylüyoruz. Rusya ile ilgili bir eleştiri değil. Kim yaparsa yapsın biz yine karşıyız. Yani Türk hükümeti kendi parasıyla da yapsa Rusya’dan ve Japonya’dan destek almadan da yapsa biz yine de karşıyız.”