EKSEN

‘Orta Doğu, ABD destekli İsrail tarafından yeniden şekillendiriliyor’

Gazeteci Nalan Yazgan’a göre Suriye’den Lübnan’a, İran’dan Filistin’e kadar Orta Doğu’da ‘iyimser’ olmak imkansız. Yazgan’a göre İran ve vekilleri zayıflarken İsrail, ABD desteğiyle bölgeyi yeniden şekillendiriyor.
Sitede oku
2025’i sert saldırı ve çatışmalarla geçiren Orta Doğu ülkelerindeki son durum, yeni yılda da benzer çıkmazların yaşanacağı yönünde somut sinyaller veriyor. Bu yıldan eli en güçlü çıkan ülkelerden biri olan İsrail, Gazze ve Lübnan hattındaki saldırılarını ‘güvenlik kuşağı’ oluşturma hedefiyle genişletmeyi sürdürüyor.
Washington yönetiminden gelen kesintisiz askeri ve lojistik destekle hareket eden Tel Aviv, sadece Filistin ve Lübnan topraklarında değil, Suriye ve Irak hattındaki İran varlığına yönelik de ağır darbeler indirdi. İsrail’in sahadaki teknolojik ve askeri baskısına rağmen Hamas ve Hizbullah’ın silah bırakmasında ise ‘başarı’ sağlanamadı. Suriye’deki siyasi istikrarsızlığın da eklenmesiyle ortaya çıkan bu kaotik ‘mirasın’ yeni yıla devredeceği aşikar.
Orta Doğu ülkelerinin 2025 çıktılarını Gazeteci Nalan Yazgan ile konuştuk.

‘İsrail, Hamas’ı güçlendirmiş oldu’

Sözlerine İsrail’in Filistin’deki saldırılarıyla başlayan Nalan Yazgan’a göre bölge halkının radikalleşmesi Hamas’ı güçlendirdi. Hamas’ın silah bırakmasına güçlü bir ihtimal vermeyen Yazgan, ateşkes konusunda ise her şeyin İsrail’in lehinde ilerlediği görüşünde:
“Bu yıl birbiriyle bağlantılı pek çok olay oldu. Gazze’de şu ana kadar pek çok kez katliam yaşandı ama geçtiğimiz sene yaşanan oldukça acımasızdı ve İsrail’in de daha önce hiç başvurmadığı bir ölçekte gerçekleşti. İsrail’in Gazze’de yaptıklarını Nazi Almanyası’nın Polonya’da yaptıklarına benzetebiliriz. Gazze Şeridi Varşova gettosuna dönüşmüş durumda. Böyle ortamlarda insanlar radikalleşmeye itilir. İsrail Hamas’a zarar vermek isterken Hamas’ı güçlendirmiş oldu. İnsanlar artık daha kararlı bir şekilde savaşmaya yönelecek. Ateşkes de işe yaramıyor. İnsanların evleri yıkılmış, aileleri öldürülmüş, geçim kaynakları yok olmuşken eğilimleri uç noktalara savrulmuş durumda. Bu İsrail’in hedeflerinden birinin parçası. İsrail, Hamas’ı şeytani bir aktör, bütün Filistinlileri de Hamas nezdinde terörist olarak damgalamak istiyor. Hamas’ın silahsızlandırılması gündemde ancak Hamas gibi devlet dışı bir aktör olan örgütün silah bırakması olası gözükmüyor. Silah bırakma bir sürecin parçası olmak zorunda. İsrail tarafından da adım atıldığını görmek gerekecek. Barışçıl bir yol söz konusuysa Filistinliler de kendilerini en az İsrailliler kadar güvende hissetmek ister. Ancak ateşkes konusunda olumlu düşünmüyorum. Donald Trump büyük jestler yapmak konusunda çok iyi ancak çözmeye çalıştığını söylediği sorunların özüne inmiyor. Trump, Netanyahu’nun hedeflerini, kaygılarını, siyasi olarak bu savaşa ne kadar ihtiyaç duyduğunu kavrayabilmiş değil. Trump ekibinin hesaba katmadığı pek çok unsur var. Trump’ın damadı Jared Kushner, resmi olarak ekibin üyesi değil ama hep başrollerde. İbrahim Anlaşmaları’nın da mimarlarından biri. Marco Rubio ve Steve Witkoff dışında ateşkes gündeminde öne çıkan isim yok. Witkoff iş dünyası açısından bir anlaşma yapabilir ama meselelerin köküne ineblimek için gerekli olan derin tarihsel bilgiye sahip değil. Ateşkes konusunda başarılı olmak istediklerini düşünmüyorum. Her şey İsrail’in lehine ilerliyor. İsrail’in gazını almaya devam ediyorlar, insanlar da ölmeye devam ediyor.”

‘ABD, Hizbullah’ın silahsızlandırılmasına Avn ile çalışmak istedi’

ABD’nin, Lübnan Hizbullah’ının silahsızlandırılmasında Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ı bilerek ‘seçtiğini’ vurgulayan Yazgan, bu konuda ‘başarı’ elde edilemediğini düşünüyor:
“Hizbullah’ın silahsızlandırılması için Lübnan’a verilen süre birkaç gün sonra dolacak. ABD Ankara Büyükelçisi Tom Barrack Lübnan’a defalarca gitti. Lübnan’da Hizbullah’ın silahsızlandırılmasıyla ilgili adımlar atılıyor ama Hizbullah direnmeye devam ediyor. Genel Sekreter Naim Kasım her fırsatta silahsızlanmanın söz konusu olmadığını söylüyor. Birleşmiş Milletler’in 1701 sayılı kararnamesinde Lübnan’ın güneyinde Hizbullah varlığının sona erdirilmesinden bahsediliyor ancak orada Hizbullah’ın savaşçısı yok. Üretim tesisleri ve ekipmanlarını Lübnan ordusuna kendileri bildirdi sonra da bunlar patlatıldı. Bu Lübnan’ın güneyinde oldu, Hizbullah bunu kabul etti ve orada silahsızlandı. Kasım 2024’te bir ateşkes imzalanmıştı, Hizbullah üstüne düşeni yaptı ama İsrail buna rağmen ateşkesi ihlal etmeye devam ediyor. Hizbullah bu provokasyona uymayarak geri saldırı yapmadı. Lübnan da Hizbullah’ın silahsızlandırılmasına karşı çıkıyor. Hizbullah’ın Lübnan ordusuna entegre edilmesi düşünülüyor ancak bu ne kadar mümkün olur bilinmiyor. Lübnan ordusunun içinde Hizbullah’ın varlığı var. Bu yüzden çatışma yapılması istenmiyor. IŞİD ile savaşırken Lübnan ordusundan bazı bölükler IŞİD’in tarafına geçip Lübnan ile savaşmıştı. Burada da benzer bir şey olabilir ama bunun olmasını istemiyorlar. Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Lübnan’ın eski genelkurmay başkanı. Avn, anayasaya aykırı olmasına rağmen bilinçli şekilde seçildi çünkü orduyu çok iyi tanıyor. Amerika, Hizbullah’ın silahsızlandırılmasıyla ilgili Avn ile birlikte çalışmak istedi çünkü daha mantıklı yaklaşacağını düşündü. Şu anda bu konu hala devam ediyor. Naim Kasım ise liderliği Nebih Berri’ye devretmiş durumda. Berri çok başarılı bir diplomasi yürüttü ama Amerika’nın baskısı çok büyük. Lübnan, ABD ve İsrail’in baskısı sebebiyle Güney Kıbrıs Rum kesimi ile deniz sahası anlaşması imzaladı. Lübnan’da şu anda bir hükümet var ama parlamento seçimleri en son 2022’nin mayıs ayında yapılmıştı. 18 Ocak 2025’te hükümet kurulabildi. Hükümetin karar verip uygulama yetkisi azdı. Eski cumhurbaşkanının süresi dolmuştu ancak 9 Ocak 2025’e kadar cumhurbaşkanı seçilemedi. İki yıl boşlukta geçti. Parlamento seçimleri dört yılda bir ancak 2026’nın mayıs ayında yine seçim var. İnsanlar ‘Kaç yıl sürecek, hükümet kurulabilecek mi?’ diye şakaya vuruyor. Lübnan 2025’e hızlı başlamıştı, ekonomi de iyileşmişti. Önceki hiperenflasyon olmadı, dolar stabil hale geldi. Tabii ki ilaç kıtlığı ve elektrik, su kesintileri gibi birçok sorun var. Lübnan şu anda ABD ve İsrail tarafından baskı altında.”

‘Katar’a dönük saldırılar İran’ın algılanışında etkili oldu’

Yazgan, İran için de iyimser bir tablo çizmiyor. Yazgan, bölgede arabulucu rolünde olan Katar’a saldırıların İran’ın elini zayıflattığı görüşünde.
“İran, 2025’e ABD ile nükleer görüşmelerinde anlaşmaya varmaya yakın bir noktada girmişti. Ancak İsrail’in başka planları vardı. 12 Gün Savaşları’nı başlattı, nükleer santralleri hedef aldı. Bu İran’ın müzakerelere olan inancını sarstı. İran, konvansiyonel bir savaşı kaybetmedi ama stratejik olarak yaralandı. Çin arabuluculuğunda Suudi Arabistan-İran arasında normalleşme ilişkileri devam ediyor. Geçen ay yeni bir toplantı yapıldı. Bölgede arabulucu rolüyle öne çıkan Katar’da Doha’ya yapılan saldırılar da ayrı bir başlık. Saldırıların Katar’a kadar ulaşmasıyla Katar’ın arabulucu pozisyonu sarsıldı. Doha İran ve İsrail tarafından iki kez vuruldu. Katar’a yönelik bu saldırılar İran’ın algılanışı üzerinde etkili oldu. ABD ve İran arasında arabuluculuk ihtimalinde ciddi sonuçlar doğru. Körfez ülkeleri ‘Katar yakın dostumuz, sen onu vurduysan sana nasıl güvenebiliriz?’ diyorlar. Bu nedenle diğer ülkeler geri adım attı. Arabulucu ülke bulmakta zorlanır hale geldiler. Netanyahu saldırılmayacağı yönünde garanti vermişti ancak saldırıdan sonra bu inandırıcı gelmedi. ABD ile İran arasındaki meselelerde bölgesel bir arabuluculuk girişimi görmüyoruz. Bu da İran açısından başka bir kayıp anlamına geliyor. Orta Doğu konusunda iyimser olmak istiyorum ama bunun imkansız olduğu bariz olarak karşıma çıkıyor.”

‘Suriye’nin işi çok zor’

Suriye’de 10 Mart Mutakabatı’na işaret eden Yazgan, anlaşmanın Türkiye’nin istediği şekilde sonuçlanmayacağını savunuyor. Yazgan’a göre istikrarsızlığın hakim olduğu Suriye’yi zor günler bekliyor:
“Trump’ın çabalarına rağmen İsrail’in Suriye’ye dönük saldırıları durmuyor, mutabakat sağlanmadı. Suriye önümüzdeki yıl pek çok ciddi sorunla karşı karşıya kalacak. Hizbullah’ın silahsızlandırılması için tarih verildiği gibi SDG’nin 10 Mart Mutakabatı’na uyması için de yıl sonuna kadar süre verilmişti. Ben bu yılın sonuna kadar Türkiye’nin istediği şekilde bir anlaşmaya varılacağını kesinlikle düşünmüyorum. SDG’nin Suriye ordusuna entegrasonu çok komplike bir şey. SDG de biraz zaman kazanmaya oynuyor. ABD ve İsrail’in ceplerinden çıkarıp başları sıkışınca başvurduğu DEAŞ çıktı ortaya. Amerikalıları öldürdüler ancak çok da girişmediler çünkü çok ölümle sonuçlansaydı Trump zor durumda kalacaktı. Bunun danışıklı dövüş olduğunu düşünüyorum. DEAŞ kartını ortaya yine sürecekler. İsrail’in Suriye’nin güneyindeki eylemleri devam ediyor. Geçtiğimiz gün Halep’te Şeyh Maksud ve Eşrefiye’de çatışmalar çıktı. Eş zamanlı olarak Suveyda çevresindeki Dürziler de çatışmaya başladı. Halep’teki kadar dikkat çekmedi ama orada da çatışmalar yaşandı. Arap Aleviler olsun Dürziler olsun bir yandan iç anlaşmazlıklar var. Merkezi hükümete tam bir güven yok. Yapılması gereken çok şey var. Esad devrildi yönetim HTŞ’ye geçti ama tam olarak ilerlenemiyor. Trump kişisel olarak Şara’nın başarılı olmasını istese de Suriye’nin işi çok zor. İran’ın stratejik gücü de zayıfladı. Suriye eskisi gibi İran ile olan bağını sürdüremiyor. Türkiye, Rusya ve ABD gibi diğer aktörlerin rejim değişikliğiyle birlikte politik öncelikleri şekillendi. Irak’taki seçimlerin sonunda da İran yanlısı gruplar parlamentodaki etkinliklerini sürsürse de birçoğuna ulaşılamadı. Bu da ekonomik kırılganlığı derinleştiriyor, petrol gelirlerini etkiliyor. İran’ın eski nüfuzu Irak’ta eskisi kadar yok. Bölge yeniden şekilleniyor, İran ve vekillerinin giderek zayıfladığını görüyoruz. ABD destekli İsrail’in bölgeyi şekillendirdiğine tanık oluyoruz.”
Yorum yaz