‘Almanya, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana en derin siyasi ve ekonomik krizinde’
‘Almanya’nın savaş politikaları ülkede kutuplaşma yaratıyor’
“Tartışmalar birkaç başlıkta ilerliyor. Öne çıkan konuların başında kesinlikle Rusya ile ilişkilerin kopması, Almanya’daki silahlanma eğilimi, savaşa hazırlık eğilimi vs. geliyor. Bu konuda ülke hemen hemen ortadan ikiye bölünmüş durumda. Şu anda ana muhalefet partisi haline gelmiş olan ve yüzde 35’lere yaklaşan AfD Partisi var. Diğer tarafta muhalefette yine yüzde 5 ile 10 arasında konumlandırabileceğimiz yeni sol parti diyebileceğimiz BSW Partisi var. Bunların toplamı yaklaşık bazı başka muhalif çevreleri de düşündüğünüzde ülkenin hemen hemen yarısı, yüzde 50’si anlamına geliyor.
Bunlar hem mevcut hükümetin hem de bir önceki trafik lambası koalisyonunun temel parametlerine, politikalarına tamamen karşı siyasetler savunuyorlar. Nedir? Rusya ile bir ortak güvenlik mimarisi oluşturmamız lazım Avrupa’da diyorlar. Bunların sayısı azımsanacak düzeyde değil. Ben o çevreyle de sohbet ediyorum. Geçen hafta Frankurt’ta Avrupa’nın geleceğiyle ilgili konuşmacı olduğum bir forumdaydım. Farklı cenahlardan insanlar vardı ve hükümeti eleştiren muhalefette olan geniş yelpazeli çevrelerin ortaklaştığı noktalardan biri Rusya ile iyi ilişkiler geliştirmek. Almanya’daki savaş karşıtı, “barış hareketi” diyeceğimiz hareket maalesef şu anda güçlü değil. Bu da bir gerçek. Düzgün oranlar olsa da yüzde 40-50’lerde itiraz olsa da hükümetin politikasına, bu biraz sessiz bir itiraz. İspanya’da 1 milyon kişi, İtalya’da 500 bin kişi sokaklara dökülürken; Almanya Berlin’de 40-50 bin kişi toplanabilyor. Sessiz çoğunluk var barış isteyen. Katıldığım forumda da bu tartışıldı. Barış hareketinin, Almanya’da güçlenmesi, büyümesi lazım. Almanya’da bu çılgın silahlanma politikalarının durdurulması için güçlü bir halk hareketinin gerekliliği tartışılan başlıkların başında geliyor.”
‘Sosyal Demokrat Parti tarihinin en zayıf döneminde’
“Sosyal Demokrat Parti bugün Almanya’nın bugün en eski partisi. 100 yılı aşkın bir tarihe sahip köklü bir parti. Bugün en zayıf olduğu dönemde. Hem oy oranına hem halk desteğine baktığınızda yüzde 10’lara inmiş, dibe vurmuş durumda. Bunun sebebi Sosyal Demokrat Parti’nin belirgin, köşeli, vurgulu, insanların anladığı bir siyaseti yok. Silikleşmiş durumda tamamen. Almanya’da insanlar çıkış arıyor. İşsizlik artıyor, ekonomi dediğim gibi bir durumda. Pek çok başka ülkede olduğu gibi Almanya’da da göçmen meselesi en çok tartışılan başlıklardan biri. Sosyal Demokrat Parti bu konularda bir şey söylemediği için tamamen silikleşmiş durumda. Müesses nizam partileri diyebileceğimiz merkez partiler yani Hristiyan Demokratlar, Yeşiller ve Sosyal Demokratlar son 10 yılda epeyce birbirine benzemiş durumda. Öyle bir seçmen kitlesi var ki bir seçim Hristiyan Demokratlara diğer seçim Sosyal Demokratlara oy verilebiliyor. Partiler de birbirine benzeştiği için seçmenler bakımından çok ayırt edici politikalar da savunulmadığı zaman bu şekilde silikleşiyorsunuz ve yok olup gidiyorsunuz.
Daha eleştirel yaklaşan vatandaş ve siyasiler “Almanya bugün neden kendi ayağına sıkıyor?” diye tartışıyor. İnsanlar, “Rusya’dan enerji almıyorsunuz, Kuzey Akım 2 patladıldı ve bunun telafisi, tamiratıyla ilgili hiçbir şey yapmıyorsunuz. Tam tersine politikalar izliyorsunuz. Rusya ile ilişkiler geliştirme konusunda isteksizsiniz. Biz bunu anlamlandıramıyoruz” diyorlar. Bunun tek bir açıklaması var; bunu bir trendi gösterdiği için söylememiz gerek. Almanya, ABD’nin vasalı durumunda. Bunu kendi yorumum olarak söylemiyorum. Bu görüş ciddi eğilim kazanıyor Almanya’da. Bir oran vermek gerekirse yüzde 20-30’lara dayanmış durumda. İnsanlar hükümetin politikalarına bir mantık getiremiyor. Amiyane tabirle gerçeklik kabak gibi ortada. Ana akım medyanın yaptığı yayınlar da tamamen ABD’ye angaje. Dolayısıyla bu çıkarımı yapmamız mümkün.”
‘Savunma harcamaları ikiye katlandı, ekonomi militarizasyonla dönüştürülüyor’
“Almanya’nın savunma harcamaları Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’sının yaklaşık yüzde 1’i civarındaydı. Şu anda yüzde 2,5’i geçti. Birkaç yılda ikiye katladılar. Almanya’da Alman sanayisinin lokomotifleri olan otomobil ve kimya endüstrisi çökmenin eşiğinde. Enerji alımı, enerji tedariki konusunda büyük sorunlar yaşandığı için olağanüstü işten çıkarmalar yapıyor kimya sektörü. Almanya kimya ve otomobil sektöründe dünya lideriydi. Buralarda muazzam bir çöküş yaşıyor ve bunu ikame etmek için çılgınca bir yola başvurdu; ekonomisini savunma sanayiyi merkeze alarak dönüştürmeye çalışıyor. Şu an yapılan bu. Savunma Bakanlığı ve ana akım medya “savaşa hazır olmalıyız” diyor. Farazi bir Rusya tehdidi var. Bu iklim neden yayılıyor? Bunu ekonomiye bağlamamız lazım. Ülkede yaratılan iklim “Biz savunma sanayimizi güçlendirmeliyiz” yönünde. Ekonomide bir çıkış arıyor Almanya.
Militarizasyon, silahlanma evvela ekonomiyle başlıyor. Alman siyasetinde hakim olan bir diğer söylem de “Saldırıya maruz kaldığımızda artık ABD yönetimi destek olmayacak” şeklinde. Bütün bu retorik, ülkede ekonomiyi silahlandırmaya dönük bir algı yaratma yönünde.
Tabii ki gençleri ve askerlik yaşında olanları da askere alma gayretleri kesinlikle var. Çünkü Almanya ordusunu güçlendirmek istiyor. Alman devletinin iradesi bu yönde. Açıkçası bence bu hayırlı değil, korkutucu bir gelişme. Çünkü maalesef geçmişte gerek II. Dünya Savaşı öncesi gerek sonrası yaşanan hadiseleri biliyoruz. Almanya şu anda hiçbir sebep yokken, bir tehdit, saldırı yokken Avrupa’nın ortasında böyle bir yönelime girmiş durumda.
Halkı ikiye bölünmüş görüyorum. Almanya diğer ülkelere benzemez, ABD’deki gibi bile değil. Almanya’daki medya sistemi tamamen egemendir, hakimdir. Farklı, muhalif ses medyada çok cılızdır; sadece sosyal medyada vardır. Bunu toplumun yarısı satın alıyor ama bir o kadarı da karşı. Vatandaşlar ve muhalif siyasi çevreler Almanya’da büyütülmesi gereken barış hareketinin sadece Almanya’nın Ukrayna’ya silah desteği vermesini durdurması talebini değil aynı zamanda zorunlu askerlik ya da Alman sanayisinin militarizasyonu konusunda da sesinin daha güçlü çıkması gerektiğini dillendiriyor. Dolayısıyla bu konuda Almanya’da bir tartışma yaşanabileceğini öngörebiliriz.”
‘Türk toplumundan AfD’ye teveccüh var’
“Türkiye ile Almanya ilişkilerinde 5-7 yıl öncesine göre daha ılımlı bir hava gözlemek mümkün. Bu tabii tamamen uluslararası jeopolitik dengelerle ilintili. Türkiye askeri bakımdan ikinci büyük NATO ülkesi, dolayısıyla bu konuda gerekse Göçmen konusunda da ılıman bir tutum var.
AfD ile Türklerin ilişkisi ilginç. AfD Almanya’daki aşırı sağcılardan ibaret değil. Epeyce heterojen bir parti. Aslında başka Avrupa ülkelerindeki diğer popülist partilere de benziyor. Temel itirazlara, eleştiriye dayanan bir parti. Almanya’yı yöneten hükümetlerin izlediği temel politikalara itiraz ediyorlar. Tabii ki şüphesiz aralarında aşırı sağcı klikler ve kanatlar da var AfD’nin. Aynı zamanda konuştuğumuz başlıklarla ilgili hükümeti eleştiren muhafazakar çevreler de var. İlginç bir şekilde Türk toplumundan da AfD’ye teveccüh var. Çekinenler ve eleştirenler de var. Bunun bir yabancı düşmanlığına dönüşme riski yok değil. Bilhassa Doğu Almanya’da bunu görmek mümkün. Diğer taraftan Almanya’da yaşayan 3 milyon Türk önemli ölçüde toplumun asli unsuru haline gelmiş durumda; Suriyeli, Afgan mültecilerden farklı olarak. Türkler de kendini toplumun bir parçası olarak görüp göç meselesinde Almanlar gibi eleştirel bir tavır izleyebiliyor. İkili bir tavır gözlemlemek mümkün. Çünkü AfD’nin oyu yüzde 35’lere dayandı. Bunu aşırı sağcı gibi görmemek lazım. AfD’nin gelecekte yekpare kalmama ihtimali de olabilir. Çünkü birbirinden çok zıt fikirleri savunan kanatlar var. Farklı çevreler, geniş bir kesim yakın gelecekte bir Hristiyan Demokrat-AfD koalisyonu öngörüyor. Almanya’nın önünde böyle bir seçenek muhtemelen Merz yönetiminden sonra gündeme gelecek gibi duruyor.”