‘Papa etkisi bitti, çatışma yeniden gündemde’
‘ABD’nin Lübnan planı çöktü; Barrack etkisiz kaldı, dosya Ortagus-Isa ikilisine geçiyor’
'Bölgedeki olayların akışı düşmanları dost haline getirebilir'
“Biz elimizde olan veriler üzerinden konuşuyoruz. Geçen sene bu zamanlar önce Lübnan'da ateşkesin sağlanması, arkasından da Suriye'deki rejim değişikliğinden sonra İran'ın Irak, Suriye üzerinden Hizbullah’a ulaşan neredeyse 2019'lardan beri etkin bir şekilde kullanılan bir kara koridoru vardı. Suriye içerisinde silah üretim tesisleri vardı, sınırdan silah yollanabiliyordu, maddi destek yollanabiliyordu… Suriye'deki rejim değişikliğinden sonra bunun tamamen ortadan kalktığını gördük. En azından dediğim gibi bizim gördüğümüz haberlerde yani yeni Suriye hükümetinin sınırı denetlemeye çalıştığı, Hizbullah ile doğrudan veya ilişkili grupları engellemeye çalıştığı, sınırdan hiçbir şey geçirmediğine dair yeni Suriye hükümeti yanlısı medyada bir sürü veri var. Bu ne kadar gerçekliği yansıtıyor, yansıtmıyor onu bilemiyorum ama Suriye hükümeti ‘Biz mücadele ediyoruz, hiçbir şekilde Lübnan sınırından bir şey geçirilmesine izin vermiyoruz. Zaten Hizbullah da bizim eski düşmanımız zaten’ diyor.
İsrail tarafına baktığımızda İsrail sadece Lübnan'da değil yani Suriye üzerinde de Hizbullah’ın varlığını hala devam ettiğine dair bir sürü işaretin olduğunu söylüyor. Dolayısıyla da İsrail'in Güney Lübnan üzerinden algıladığı güvenlik algısı aslında biraz daha doğuya doğru kayıyor. Yani Lübnan'ın güney sınırına bakarsanız Akdeniz'den doğuya doğru gittiğinizde karşınıza zaten Golan Tepeleri çıkıyor. Golan Tepelerinin olduğu bölgede Şeba Çiftlikleri gibi sorunlu araziler var ve arkası da İsrail'in geçen seneden beri işgali genişlettiği bölge. Mesela yine iki gün önce çok enteresan bir şey oldu; Suriye içerisinde İsrail operasyonlarına ki yani havadan bombalamaları bir tarafa bırakın, aynı zamanda Suriye içine asker sokup orada birtakım kişileri, köylüleri tutukluyor İsrail. Golan'a yakın BeytCin diye bir köyde ki yani bu köyün nüfusu da biraz karışık; Müslüman var, Sünni var, Dürzi var. Aynı zamanda iç savaş sırasında muhalif gruplar da Esad'a karşı bu bölgede barınmıştı, ki yine tırnak içinde belirtelim orada Nusra da vardı ki İsrail Nusra'nın yaralılarını sınırdan alıp hastanelerde tedavi ediyordu. 10 yıl öncesine dönersek böyle bir ilişki de vardı. Bu köydeki operasyona ilk defa yani bölgede köylüler, silahlı köylüler veya İsrail tarafı ‘belki de Hizbullah’la bağlanmış birtakım gruplar’ diyor; karşılık verdiler ve 6 tane İsrail askeri yaralandı. Herhalde birkaç tanesinin de durumu ağırdı en son. Bunun karşılığında da topçu atışları, havadan bombardımanlar falan…
Ama tabi Beytcin’deki çatışmanın iki yönlü neticeleri olabilir; Birincisi güneyde acaba İsrail’in askeri varlığına karşı en azından Lübnan sınırına yakın olan tarafında Hizbullah bir direniş örgütlüyor olabilir mi? Geçen seneden beri İsrail tarafında sürekli şu tarz iddialar vardı; havadan drone saldırıları, füze saldırıları bir tarafa Rıdvan birlikleriyle Celile bölgesine yönelik bir kara işgali şeklinde. Acaba bu Beyt Cin saldırısıyla birlikte Hizbullah’ın Golan üzerinde böyle bir planı mı var? Yani böyle bir plan varsa bir taraftan İsrail Suriye kuvvetlerinin bölgeye gelmesine de izin vermiyor. İzin vermediği için Hizbullah’a ve oradaki bir yerel direnişe Şam'ın bir etkisinin olması çok mümkün gibi gözükmüyor. Şimdi bunları yan yana koyduğumuzda çok karmaşık bir tablo çıkıyor. Bu bölge için konuşuyorum; belki ileriki aşamalarda Suriye hükümeti ile Hizbullah arasında bir temasın kurulması ihtimali de var. Bunu da yok saymamak lazım diye düşünüyorum. Bu tarz birtakım söylentiler, tartışmalar zaman zaman yapılıyor. Yani ufak bir ihtimal ama bölgedeki olayların akışı düşmanları dost hale getirebilir. Dolayısıyla çok kısa bir süre önce bu bölgeye bir heyetin geldiğini ve bölgeye Rus askerlerinin yerleştirilmesi gibi bir senaryonun da var olduğunu düşünürsek böyle bir durum söz konusu.”
‘Trump-Netanyahu hattında yaklaşan görüşme barış planının çöküşü anlamına gelebilir’
‘Barış süreci Suriye’de karşılık bulmadı, aktörler arasındaki mesafe büyüyor’
“Türkiye tarafından yapılan açıklamalarda tabii dediğiniz gibi, Türkiye içindeki bu barış süreci çerçevesinde uzun süredir sorunun sanki Türkiye'nin kontrolü altında olduğu izlenimi verdiriliyordu. Hükümet aslında ülkedeki barış sürecini iyi bir şekilde işlettiğiniz takdirde sanki sadece Türkiye içindeki Kürtlerin meseleleri değil, Suriye tarafı da çözülecekmiş gibi bir izlenim vermeye çalışıyordu. Burada baştan beri bir problem vardı. Türkiye'deki Kürtlerin durumu veya burada başlayan barış sürecinin Suriye'deki silahlı, başında PKK terör örgütü geçmiş olsa da aslında uzun süredir dünya tarafından terörist olarak görülmeyen liderler, Mazlum Abdi gibi isimler, Batı ile ilişki kuran isimlerin olması ve Türkiye'de Abdullah Öcalan üzerinden yapılan bir açılımın bölgede ne kadar tesir uyandıracağı veya silah bırakma sürecinin Irak’taki PKK’yı kapsasa da Suriye'deki PKK'nın kanadı olan ama şu anda bağımsız bir örgüt gibi hareket eden SDG veya onun ana kolu olan PYD'nin silah bırakmayacağı da kesindi. Şu an geldiğimiz noktada da bir sürü karmaşık temasları var, bugün birtakım iddialar da ortaya atıldı, daha çok tabii Irak merkezli çıkan iddialar. Daha önce PKK ya da PYD yetkilisi miydi tam hatırlamıyorum, ‘Şam'la anlaşamazsak Türkiye'yle de birleşebiliriz’ falan gibi birtakım açıklamaları vardı. Bunlar nabız yoklamak için, yani taraflar birbirlerinin nabzını yokluyor. Havuç-sopa politikası; bir şeyler veriyor, bazen sopa gösteriyor... Hele ki böyle bir doğrudan temas kurulursa artık Türkiye'deki barış sürecinin Suriye'den tamamen bütünleşmiş bir yapı içerisinde ele alınmaya başlayacağını söyleyebilirim, ki arada Barzani'nin bir ziyareti oldu, ziyaret sırasında yaşananlar… Unutmayalım 2011'deki Arap Baharı başladıktan sonra aslında bölgedeki Kürtlerin liderliğine oynayan kişi Barzani'ydi. Dolayısıyla Barzani'yle PYD arasında yaşananlar veya bu Suriye'deki rejim değişikliği sonrası iki aktör arasındaki gerilimlerin tamamen yumuşaması ki… Erbil'de Ahmet Davutoğlu'nun da katıldığı bir konferansa kravat takarak Mazlum Abdi de katıldı. Şimdi bunları yan yana koyduğumuzda ki PYD'nin eski lideri Salih Müslim Irak’a giremiyordu, Barzani sınır kapısından girmesini engelliyordu.
Türkiye nasıl bunu kontrol edecek, içeride Abdullah Öcalan gibi bir terör örgütü liderinin hapisten çıkarılması gibi bir mevzu söz konusu, iç kamuoyunda çok ciddi birtakım tartışmalar ve muhalefet söz konusu olabilir. Bunu yaparken yıllardır Türk Devletinin ve Türk yetkililerin terörist dediği Mazlum Abdi’nin gelip Ankara'yı ziyaret etmesi gibi bir durum ortaya çıkarsa ve bu ikisinden sonra üçüncü bir aktör olarak da Barzani ile ilişkilerini nasıl kuracaksın? Yani bu Barzani’nin ziyaretine Türk hükümetinden de tepkiler geldi. Yani Barzani'ye de biraz ‘Bu kadar Suriye’deki işlerin içine girme, biz Irak'ı bir kenarda bırakarak Türkiye-Suriye bağlantılı olarak bu sorun çözmeye çalışıyoruz’ diyor. Ama bu sorunun çözülmesi gerçekten çok zor. Nasıl bir şey olabilir diye düşündüğümde, son bir senedir düşünüyorum, net bir cevap veremiyorum. İki güç askeri açıdan nasıl tek bir ordu içerisine girecek? İkincisi, siyasi olarak nerede ortaklıklar bulup tek bir devlet yapısının içerisine girecekler? Bunlar çok büyük soru işaretleri. Ama burada şunu da unutmayalım; SDG tarafının ne istediğini de tam anlayamıyorum. ‘Adem-i merkeziyetçi bir yapı istiyoruz’ diyor ama Şam'daki mevcut rejimden, Adem-i merkeziyetçilik tırnak içinde yine demokrasiyle birlikte düşünülmesi gereken bir yönetim modeli diye biz aslında düşünüyoruz ama Şam'daki mevcut yönetimin bizim anladığımız tarzda bir demokrasiye geçme gibi bir niyeti yok. En azından kısa vadede bununla ilgili bir işaret vermedi. Yani atıyorum daha dini ilkeler üzerine kurulmuş bir Sünni Suriye çıkarsa, bunun muhtemelen otoriterleşmesi de mümkün, Ahmet el-Şara 5 yıl sonra Beşşar Esad tarzı bir tek adama da dönüşme ihtimali yüksek. Burada Kürtler Adem-i merkeziyetçi bir yapı aldıklarında ne olacak? Yani Suriye'ye istikrar getirecek mi? Bu da çok ciddi bir tartışma.”