‘Fener’in yıllardır süren hukuka aykırı adımları ortada’
“Öncelikle şöyle bir durum var; bu, yeni, bilinmeyen, bir anda gelişmiş bir olay değil. Biz zaten 10 Mayıs'ta bu durumu belirten bir protesto gerçekleştirdik. Neredeyse yılın başından beri bu söylenmekte. Şimdi insanlar gerçekleşince biraz tepki göstererek olayın vahametini anlamaya çalıştı. Yalnız burada da ekseriyetle altını çizmekte bir önem var. Biz bunu başından beri dini bir olay olarak kabul etmedik. Bu yapılan gövde gösterisi, yıllardır Fener Rum Kilisesi'nin yaptığı, Lozan'a, Anayasaya ve TCK'ya aykırı fiillerinden bir tanesidir. O konulara zaten gireceğiz. Altını çizmek istediğim nokta şudur; olay tam olarak algılanamadığı için, insanlar tam anlayamadığı için, bunu hiçbir şekilde bir nefrete, anlayışsızlığa doğru çevirmemeleri gerekiyor. Türk ulusu özellikle bu hususta çok dikkatli olmalı, bunu bir nefret söylemine devşirmemeleri gerekiyor ve ona göre kelimelerini seçip protestolarını, karşı çıkmalarını böyle yapmak zorundalar.
Bir tarafta Papa'nın bir dini, ruhani sıfatı var; diğer tarafta da uluslararası hukuk teamülleri uyarınca nevi şahsına münhasır, yani sujeneris olarak kabul edilen bir devlettir. Biz hiçbir şekilde bir devlet temsilcisinin gelmesine karşı çıkmıyoruz. Bazıları bunu hem cehaletlerinden hem okuduklarını anlamadıklarından ötürü bu yönden eleştirdiğimizi zannediyor. Hayır, biz bu yapılanı eleştiriyoruz. Bir kere Türkiye Cumhuriyeti Laik bir ülkedir, böyle bir şey yapılamaz. Bir devlet başkanının gelmesine kimse hiçbir şey demiyor. Biz bunu söylerken diplomasi teamüllerini esas alarak söylüyoruz. Bunda bir problem yok. Yapılan olayda hukuka aykırı, Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasasına, taraf olduğu Lozan'a, kurucu belgedir en nihayetinde; biz bunlara aykırı olan davranışları eleştiriyoruz. Bunun altını birkaç kere çizmek zorundayız. Çünkü insanlarımız durduk yere buradan nefret söylemleri çıkarıyor. Son zamanlarda ‘siz de Hristiyan olarak başlıyorlar, hukuk bilmezsiniz, diplomasi bilmezsiniz…’ Hayır, ben siyaset bilimciyim. İnancı falan bir kenara bırakın, ben bir siyaset bilimci olarak bunu konuşuyorum. Sadece bir Türk Ortodoks Patrikhanesi'nin bir temsilcisi, sözcüsü olarak söylemiyorum. Bakın zaten yıllardır Fener'in yaptıkları ortada. Kaç kere Yargıtay kararlarında olsun, atılan adımlarda olsun birçok TCK, Anayasa ve Lozan uyarınca suç işlemektedirler. Bundan bahsetmek neden dini bir şey olsun? Biz şeriattan bahsetmiyoruz ki. Bu ülkede anayasa var, bu ülkede medeni kanun var, bu ülkede laiklik var. Biz şeriattan bahsetmiyoruz. Yani dini olarak sakıncalı şeyler yapıyorlar diye biz bir eleştiri getirmiyoruz. Biz açık bir şekilde taraf olunan dokümanları, uluslararası anlaşmaları ve bir ülkenin kurucu metni olan anayasanın gerekliliklerini dile getirmeye çalışıyoruz.”
‘Vatikan tepeden aşağıya doğru bir devlet vasfı taşıyor, Ortodoks Kilisesi ise millidir’
“Naif olarak yaklaşmamak gerekiyor. Şimdi baktığımızda İznik, evet önemli bir konsildir. Ekümenik konsillerin birincisidir. Ve Hristiyanlık dininin bir yerde ana hatlarını oluşturmuş ve ondan sonra da devam ederek ona göre bir teoloji geliştirdiği konsillerin birincisidir. Evet, 17 sayısının ezoterik olarak önemleri var ama sembollere ya da kullanılan imajlara bakmayalım. Biz sadece siyasi ve hukuki kanadında kalalım. Bir yanda projelendirme olarak baktığımızda, hem 11. yüzyılda, 1050'li yıllarda birbirlerini aforoz etmeleri hem de İznik'in 1700. yılı olması, bundan birkaç yıl sonra, yani 30 yıl sonra, 2054 yılında bu aforozun da birinci yılı oluyor. İşte bunu hazırlamıyorlar bir yerde. O yüzden şimdi İznik'le bu dinler arası diyaloğu devam ettirebilme amacıyla beraber, buna sarılıyorlar. Eğer bu iş tutarsa bunlar 2050 yıllarına doğru yeniden birleşme olacak. Ama burada dine girmek gerekirse zaten olasılığı yok. Yani ekümenik konsiller dediğimiz ve birincisi 325 yılında İznik'te yapılan bu ekümenik konsiller, zaten o dönemde hiçbir şekilde mezhep ayrımı olmadığı için evrenselliği temsil ediyordu. Aforozlardan sonra iki mezhebin ortaya çıkması, ondan sonra yeni mezheplerin, yeni yorumların katılmasıyla beraber zaten ortada böyle bir evrensellik yok.
Vatikan en başından beri yapısal olarak tepeden aşağıya doğru bir liderlik vasfı, devlet vasfı taşıyordu. Ortodoks dünyası, yani Doğu Hristiyanlığı dediğimiz yerde zaten böyle bir şey yok. Günümüzde hiç kalmamıştır. Ortodoks Kiliseleri millidir. Bu biraz İncil'in yorumlanmasından gelir. Kullanılan dilde müjdelendiğinde herkes kendi dilinde duyduğu için Ortodokslar bunu kabul eder. O yüzden kendi ana dillerinde ibadet ederler ve aynı zamanda milli bir yapısı da vardır. Bu tamamen kültürel. Yani Batı tarafında Güney Amerika'ya kadar, Afrika'ya kadar birçok yere uzanan Katolik dünyası, Batı Hristiyanlığı Papayı ve Vatikan'ın temsiliyetini kabul ediyor. Ama Doğu Hristiyanlığında kültürel olarak zaten böyle bir şey yok. Bunların iddia ettiği, yani Fener Rum Kilisesinin her yerde yasalarımıza aykırı bir şekilde kullandığı ekümeniklik iddiası ile ise sadece Bizans İmparatorluğu, yani Doğu Roma İmparatorluğu'nun kurulmasıyla beraber İmparatorluk içerisinde kalan bütün kiliseler başkente bağlı olduğu içindir. Yoksa Osmanlı'ya geçtiğimizde mesela diyorlar ki işte ecdadımız buna müsaade etmişti falan filan diye. Yok böyle bir şey. Bu tamamen cahilane bir konuşmadır. Çünkü Fatih Sultan Mehmet hiçbir şekilde kendi dini temsiliyeti de varken zaten İstanbul'u almasıyla beraber Kayzeri Rum olarak da onun devamı da artık Fatih Sultan Mehmet'e geçiyor. Ve Fener Rum Kilisesine ‘Sen millet başısın. Yani Ortodoks inancına tabi olan kişilerin başındakisin’ diyor. Herhangi bir şekilde bir isyan olduğunda kaç tane Patriğin asıldığını görüyoruz. En son da yanılmıyorsam Nisan ayında 1821'de Mora İsyanı sonrasında asılan 5. Gregorios... padişahlar eğer dini olarak kendilerine bu kadar işte eşit görecek ya da o seviyeye yakın bir yerde tutacak birini idam edebilir mi? Ekümenik sıfatı verebilir mi? Hayır efendim, sadece millet başı. Ecdadımızda da böyle bir şey yoktu. Cumhuriyete baktığımızda neyi esas alıyoruz? Lozan ve Anayasa. Lozan'da zaten Patrikhane ekümeniktir diye hiçbir şekilde bir şey düşünmüyor. Ondan sonra artık Türk hukuku içerisinde orası Fatih Kaymakamlığına bağlı sıradan bir azınlık lisesidir. Nedir bu azınlık durumu? İşte mübadele sonrasında, mübadele dışında tabi burada topraklarımızda tutulan Rum asıllı Türk vatandaşlarının İstanbul ve adalardaki dini vecibelerini yeniden getirme görevidir. Bunun dışında herhangi bir rejim seçilmedi, uygulanmadı. Bununla alakalı hiçbir şey yok. Fatih Kaymakamlığına bağlandı ve Türkiye Cumhuriyeti'ndeki sıradan herhangi bir memur gibi bir statüye konuldu. Uluslararası yetki izni yok. İstanbul ve adalar dışında ne Anadolu'da ne Trakya'da hiçbir yerde yetki izni yok. Ören yerlerinde oturup saçma sapan bir şekilde ruhaniliği de inciten ve teolojiye de aykırı olan ayinler düzenlemelerine izin yok.”