EKSEN

‘MAGA cephesindeki ayrılık derinleşiyor’

Sarp Sinan Hacır’a göre Epstein sızıntıları, Trump’ın inkârlarını boşa çıkararak MAGA’daki kırılmayı ve Washington siyasi elitlerinin karanlık temaslarını açığa çıkardı. Hacır, belgeler çoğaldıkça Trump ve çevresi üzerindeki gölgeler ile İsrail hattındaki ayrışmanın derinleştiğini, skandalın da Trump’ın üzerinde leke olarak kalacağını vurguladı.
Sitede oku
Epstein skandalı, yayımlanan yeni e-postalar ile yeniden ABD gündeminin merkezine oturmuş durumda. 2000’li yılların başından itibaren ABD’nin siyasi, finansal ve medya elitleriyle kurduğu ilişkiler; “yasa dışı fuhuş ağı” suçlamalarıyla 2008’deki tartışmalı yargılama; 2019’da tutuklanmasının ardından hücredeki tartışmalı ölümü ve Ghislaine Maxwell davasıyla derinleşen karanlık tablo, son sızıntılarla birlikte yeni bir boyut kazandı. Epstein’in özel adası “Little St. James” etrafında şekillenen uçuş listeleri, VIP konuklar, yüksek profilli bağış ağları ve siyasi erişim mekanizmaları yıllardır gölgede kalan bir sistematiğe işaret ederken, yayınlanan yeni e-postalar bu yapının sanıldıktan çok daha geniş, örgütlü ve nüfuzlu olduğunu açığa çıkarıyor.
Dosyadan sızan yeni belgelerin, ABD siyasetinin uzun yıllardır üzeri örtülü kalan karanlık temaslarını gün yüzüne çıkarması Washington’da adeta deprem etkisi yarattı. Virginia Giuffre’nin şüpheli ölümü etrafında yeniden harlanan ’susturulma’ iddiaları skandala ayrı bir gölge düşürürken; belgelerde adları geçen isimlerin önceki demeçlerini boşa çıkaran detaylar ABD kamuoyunda soruları derinleştirdi. Özellikle MAGA hareketi içinde İsrail politikaları üzerinden derinleşen ayrışmanın, Epstein sızıntılarıyla daha görünür hale gelmesi dikkat çekerken yeni belgeler bu fay hattını iyice hareketlendirdi.
Belgelerde Steve Bannon’ın adının geçmesi, MAGA tabanında şok etkisi yaratırken, tartışmanın merkezinde ise hem geçmişteki inkârları hem de bugün verdiği tutarsız mesajlar nedeniyle ABD Başkanı Donald Trump bulunuyor. Belgelerde yer alan yazışmalar, Trump’ın “hiçbir şey bilmiyordum” yönündeki açıklamalarını boşa düşürmekle kalmıyor; Epstein’la temaslarının sanılandan daha kapsamlı olabileceğine dair kuşkuları da artırıyor.
Tüm bu tablo, Epstein dosyasının artık sadece bir suç hikâyesi değil, ABD iç siyasetinin güç dengelerini, elit ilişkiler ağının çok katmanlı bir siyasi krize dönüştüğünü gösteriyor.
Epstein sızıntılarının Trump’ın inkârlarını nasıl boşa düşürdüğünü, MAGA hareketinde büyüyen çatlağın İsrail hattında neden derinleştiğini ve yeni belgelerin ABD siyasi elitleri üzerindeki olası etkilerini Gazeteci Sarp Sinan Hacır ile konuştuk.

‘Epstein sızıntıları MAGA cephesindeki ayrışmayı derinleştiriyor’

Gazeteci Sarp Sinan Hacır’a göre son Epstein sızıntıları, MAGA hareketi içindeki zaten bir süredir hissedilen çatlakları daha görünür hale getirdi. Trump’a koşulsuz bağlı olmayan yeni bir MAGA kanadının ortaya çıktığını belirten Hacır, belge ve e-postaların kamuoyunda yarattığı etkinin sınırlı olsa da Washington’daki güç dengeleri açısından önem taşıdığını vurguladı.
“Bu olayı şuradan okumak lazım. Trump hareketi, MAGA hareketinin bugüne kadar gördüğümüz tutumu, genelde Trump'ın yapacağı her hamlede, ‘onu nasıl onaylayabiliriz, onu nasıl bu işten aklayabiliriz’ gibi... Sadece Epstein meselesinden bahsetmiyorum. Tartışmalı olduğu her durumda benzer bir tutum vardır. Böyleydi. Ama özellikle son birkaç yılda bu İsrail karşıtlığı üzerinden de ortaya çıkmış bir akım. MAGA'nın içinde artık Trump'a da yüzde yüz biat etmeyen bir grup insan var. Şimdi bunların politik ağırlığının yüksek olduğunu düşünmekle birlikte, kamuoyu nezdinde etkilerinin çok yüksek olmadığını düşünüyorum. Yani siyasi düzeyde etkileri var, Washington'da etkileri var. Çünkü bu kişiler, siyasi kişiler, bu görev alan kişiler, önemli kişiler. Ama bir yandan da halk nezdinde bakıldığında, Trump'a bu başlı başına seçim kaybettirecek bir mesele değil. Bunun altını çizmek lazım. Biz Amerika'ya gittiğimizde orada konuştuğum gazetecilerden birisi Michael Tracy vardı mesela. Michael Tracy, Epstein konusu ile özellikle ilgilenen, çalışan birisi. Ve Epstein konusunda genel kanaatin tam tersi bir tutum alıyor. Tracy'nin yorumu şu açıdan önemli; çünkü kendisi Trumpcı değil, bir MAGA’cı değil. Herhangi bir siyasi gruba da bir bağı yok. Ama ‘Bizim gördüğümüzün çok üzerinde bir bağ olduğunu ben düşünmüyorum’ demişti. ‘Genelde insanların zaten elitlerle ilgili sahip olduğu bazıları gerçek, bazıları ön yargıların bu konuda bir vücut bulması olarak karşımıza çıktı’ demişti. Şimdi onun fikrini önemsemekle birlikte, dün çıkan maillerde, ben burada daha önceden bilmediğimiz, daha önceden ismi geçmeyen bazı insanları zor durumda bırakacak cümleler olduğunu düşünüyorum.”

‘E-mailler Trump’ın inkârını çürüttü, çevresindeki ilişkileri açığa çıkardı’

Hacır, sızan Epstein maillerinin Trump’ın geçmişte yaptığı “hiçbir şey bilmiyorum” açıklamalarını boşa çıkardığını, asıl çarpıcı olanın ise Trump’ın çevresinden Obama ekibine, finans dünyasından medyaya uzanan geniş bir elit ağının Epstein ile yakın temas içinde olduğunun net biçimde görünür hale gelmesi olduğunu kaydetti:

“Şimdi Trump konusunda öncelikle şunu söyleyeyim: Trump'ın yaptığı açıklamaların yalanlandığı yer var bu maillerde. Bir de doğrulandığı yer var. Yalanlandığı yer neresi? Trump, ‘Jeffrey Epstein'in bu davranışlarından haberim yok. Epstein'in böyle davrandığını bilmiyordum’ demişti. Bunun yalan olduğu ortaya çıktı. En azından Epstein'in özellikle kendi kız arkadaşı Ghislaine Maxwell'le yaptığı görüşmelerde Trump'ın bu işlerden haberinin olduğu ortaya çıkıyor. Fakat ikinci mesele; bu da Trump için aslında olumlu görülebilecek bir mesele. Epstein, Maxwell'le konuşmasında şundan bahsediyor: ‘Trump'ın bu kızlarla olan meseleden haberi vardı. Hatta Ghislaine Maxwell'e bu işi durdurması için baskı yaptı’ diyor. Şimdi buradaki en kritik, Trump adına da pozitif olarak görülebilecek durum bu. Trump'ı destekleyenler ‘konudan haberi vardı, bu konuda yalan söyledi ama işi sonunda Maxwell'e, Epstein'e bu konuda baskı yaptığı için bu işin içinde değil’ diyebilir. Ama Trump'ın dışında asıl bütün Trump'ın çevresi adına, hatta aslında Amerikan siyasetçilerinin birçoğunun çevresi adına sıkıntılı, Epstein ile çok fazla içli dışlı figürler var. Mesela eski hazine bakanı Larry Summers var. Epstein ile kendi arasında su sızmıyor. Yakın arkadaşlıkları maillerden net bir şekilde anlaşılıyor. Daha ilginç bir figür Kathryn Ruemmler var. O da Obama döneminin Beyaz Saray danışmanı olarak bilinen bir kişi ve Ruemmler ile olan ilişkisinde de hep işte ‘Clinton’larla nasıl konuşabiliriz? Clinton’larla nasıl bir araya gelebiliriz?’ genellikle böyle şeyler tartışılıyor. Buradan Jeffrey Epstein’in siyasi partilerin iki kanadına da yakınlaştığını görüyoruz. Burada belki de en kritik konuşmalardan birisi yazar Michael Wolff ile yaptığı konuşma. Ona ‘Biz Prens Andrew'un ve Bill Clinton'ın bu adaya hiç gelmediğini duyurmamız gerekiyor’ diyor. Jeffrey Epstein, ‘Eski kız arkadaşlarımdan biri bu konuda bizim lehimize açıklamalarda yapabilir. Bu haberi kimle patlattıralım? Kimden duyuralım bu haberi?’ diyor. Michael Wolff da ‘Bunu ben hallederim’ diyor. USA Today'daki kendi köşe yazısında da, zamanında Epstein'in avukatlığını da yapan Alan Dershowitz'le, Prens Andrew'la ilgili iddiaların içinin nasıl boş olduğunu iddia eden bir yazı yazıyor sonrasında. Yani burada başı yanan kişilerden birisi de o.

Fakat benim burada en çok önemsediğim, gerçekten bomba etkisi yaratan kişi Steve Bannon oldu. Steve Bannon'ın adının bu dosyada geçmesi çok acayip. Çünkü Steve Bannon kimdir? Eski Beyaz Saray danışmanıdır. Catherine Rumeller Obama için neyse, Steve Bannon'da Trump için odur. Ama daha da ilerisi, MAGA hareketindeki, özellikle merkeze yakın olmayan, yani müesses nizama yakın olmayan kişilerin, neredeyse başı olarak niteleyebileceğiniz bir figür. Ve daha ironik olanı, Epstein'le ilgili konuşmalardan çok yüksek perdeden konuşan da bir figür. ‘Bu dosyaların içi ortaya çıkarılmalı, bu dosyalar açıklanmalı’ diye kendi programında kükreyen ve Epstein'le olan ilişkisinden daha önce bahsetmemiş bir figür. Bu konuda MAGA'nın belki de Trump'tan bile büyük bir hayal kırıklığı yaşayacağını söylemek mümkün. Çünkü kendilerini, özellikle Steve Bannon kanadını, bu işlerin içinde olmayan, elitlerin dışında olan o popülist kanadın başı olarak görüyorlardı. Burada bir şok yaşanacağı muhtemel.”

‘Epstein kurbanlarından birinin intihar etmesi şüphe bulutlarını artırdı’

Sızıntıların yalnızca Trump’ın geçmiş beyanlarını tartışmaya açmakla kalmadığını, aynı zamanda Epstein kurbanlarından biri olan Virginia Giuffre’nin şüpheli ölümüyle yeniden alevlenen ‘baskı ve susturulma’ iddialarını da tetiklediğini belirten Hacır, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Trump'ın doğrulandığı bir nokta daha var. O da, ‘ben selamı sabaha kesmiştim, uzun yıllardır Jeffrey Epstein'le görüşmüyordum’ diyordu. Burada maillerden ortaya çıktığı kadarıyla Jeffrey Epstein zaten Trump'la ilgili çok kötü şeyler söylüyor. ‘Trump berbat biri, Trump'la ilgili bildiklerim var’ falan diyor ama bu bildikleri bu konuyla mı ilgili, onu tam anlayamıyoruz. Mesela bir metinde, ismini silmişler ama birçok kişi kim olduğunu anladı. Virginia Giuffre var mesela, bütün bu Epstein meselesini ilk patlatmış kurbanlardan birisi. Kendisi de çok tuhaf bir şekilde bu sene içerisinde intihar etti. Hayatını kaybetti. Ve Giuffre ile ilgili orada da bir söz geçiyor. Trump'la belli bir süre yalnız kaldığı iddia ediliyor. En azından Epstein maillerinde bu şekilde yazmış. Fakat Giuffre hayatını kaybetmeden önce Trump'la ilgili de konuşmuştu. Ve Trump'la ilgili negatif söyleyebileceği hiçbir şeyin olmadığını, kendisine hiçbir kötü davranışta bulunmadığını söylemişti. Ve bu noktada herkeste ‘acaba üstüne baskı mı yapıldı? Acaba susturulması için bir şeyler mi yapıldı?’ gibi bir algı oluşmuştu. Tabii bunu bilmiyoruz. Olaydan sonra kendisinin intihar etmesi şüphe bulutlarını daha da arttırdı. Yani Trump konusunda Trump'la ilgili olan iddiaların biraz daha büyümesi, biraz daha genişlemesi bu e-mailler ile söz konusu oldu.

Ve dahası, kendi yakın çevresiyle ilgili bu iddiaların büyümesi Trump için belki de daha tehlikeli oldu. Hatırlarsınız, geçtiğimiz yıl seçimden önce Trump'a bu belgelerle ilgili ne yapacağı sorulduğunda Trump ‘Tabii bunu açıklamak isterim ama başı yanabilecek çok masum insan var’ dedi. Bence kendi yakınındaki kişilerden bahsediyordu. Orada Epstein'le ilişkisi olduğu düşünülen bir figür daha var mesela. O da Peter Thiel. Bugün Palantir'in CEO'su olarak bildiğimiz, en üst düzey kişi olarak bildiğimiz, Amerikan gözlem kabiliyetlerinin belki de başındaki kişi olarak söyleyebileceğimiz Peter Thiel'ın da Epstein ile ilişkisi olduğu burada netleşmiş oldu. Yani çok üst düzey figürlerin adları geçiyor. Trump tarafı konuyla ilgili şöyle bir açıklama yaptı, Beyaz Saray sözcüsü konuştu. ‘Burada çok fazla belge var. Sizin de dediğiniz gibi 23 bin belge söz konusu. Ve şu anda medya içinden seçmece yapıyor. Trump'ı en kötü gösterecek mailleri ortaya atıyorlar’ dedi. Sosyal medyaya baktığınızda gerçek olmayan çok da fazla iddia dolaşıyor şu anda. Yani sosyal medyadan ‘acaba bu maillerde ne çıkmış?’ diye aratırsanız gerçekle alakası olmayan çok fazla şey var. Başka ülkeleri kattıkları çok fazla ilişkiler var. Yani işin genelinde bu belgeler muhtemelen açıklananların sadece bir kısmı. Daha fazlasının da geleceği düşünülüyor.”

‘Epstein belgeleri MAGA–İsrail ‘fay hattını’ harekete geçirdi’

Epstein dosyasından sızan yeni belgeler, MAGA hareketi içinde özellikle İsrail politikaları üzerinden büyüyen ayrışmayı da görünür hale getirdiğini dile getiren Hacır, üst düzey isimlerin adlarının geçmesinin, skandalın etkisini parti sınırlarını aşan bir krize dönüştürdüğü görüşünde:

“Çıkan belgelerde Prens Andrew hatta Stephen Hawking’in adı bile geçiyor. Burada yapılan Michael Wolf'la olan görüşmede Ehud Barak'tan da bahsediyor. ‘Onların adaya gelmediğini kesin bir şekilde kanıtlamamız lazım’ diyor. İsrail Başbakanından da bahsediyor. O adaya gidenlerle ilgili otomatik bir insanlarda tabi bir bakış açısı var. Bill Clinton'un gittiği de biliniyor. Bunların gitmediğini kanıtlamamız lazım gibisinden bir tutumda bulunuyor Jeffrey Epstein.

İsrail’in Amerika'daki etkisi için çok zor zamanlar geçiyor şu anda. Özellikle genç kuşaktaki etkisi inanılmaz derecede zayıflamış durumda. Ve bu Epstein meselesi üzerlerindeki baskı da artıyor. Ben yıllardır bu konuyu anlatmaya çalışıyorum; ‘MAGA'da bir iç savaş çıkacak ve bu iç savaş İsrail yüzünden olacak’ diye. Ve bu iç savaşın şu anda bazı kahramanları var. Özellikle kongrede gördüğümüz Thomas Macy gibi, Marjorie Taylor Greene gibi isimler var. Fakat bu isimler normal şartlarda eskiden Trump'ın en yakını olarak... Belki Thomas Macy değil ama Marjorie Taylor Greene için söyleyebiliriz bunu. MAGA'nın en kalbindeki kişiler olarak bilinen insanlardır. Bu haftaki konuşmasında Trump Marjorie Taylor Greene için ‘Marjorie'ye ne oldu bilmiyorum, gerçekten eskisi gibi değil. İyi bir kadındır ama ne yapmaya çalışıyor anlamıyorum’ gibisinden bir ifade kullandı. Ve bu da artık MAGA'da özellikle Epstein ve İsrail konusunda Trump'ı eleştirenlere karşı biraz daha ayrımın büyüyeceği, bundan sonra daha da genişleyeceği algısı yaratıyor. Ama dediğim gibi son mesajlaşmalarda, son maillerde özellikle burada Steve Bannon'ın adının geçmesi MAGA'nın aklını ekstra karıştıracak. Çünkü Steve Bannon İsrail'i eleştirenler tarafında, diğer karşı tarafta değildi. O yüzden işin kafayı karıştıran bir halkası daha eklenmiş oldu. Zamanında Trump'la yaşadıkları ‘hani sen elitlerden uzaktın... Hani sen bataklığı kurutacaktın?’ gibi şoka bir ikinci şok daha eklenmiş oldu. Ki ben şu anda ne Steve Bannon'dan ne de ona yakın kimselerden bir açıklama görmedim. İlla ki bununla ilgili bir şey söylemek zorunda kalacaktır. Çünkü kendi kitlesi çok baskı görüyor. Steve Bannon'ı şu anda takip eden herkes Epstein meselesini en önemli konu olarak gören insanlar, ki şu anda biliyorsunuz Venezuela üzerinden yeni politikalar geliştirmeye çalışıyor. Özellikle Marco Rubio'nun başını çektiği. Şu anda bunun bile Epstein meselesini susturmak için bir aldatmaca olduğuna inanıyorlar. Artık doğru mu yanlış mı, yoksa Amerika'nın başka amaçları mı var orası ayrı tartışma. Fakat bu konuda bizim gördüğümüz Trump ciddi anlamda zor durumda kalıyor. Bu işin içine olup olmadığını hala bilmiyoruz. Ama her konuda dürüstçe davranmadığını biliyoruz şu ana kadar. O yüzden yeni belgeler açıklandıkça Trump'la ilgili şüphe bulutları artacaktır. Hatta yeni belgeler hiç açıklanmasa dahi Trump'ın üzerinde bu leke olarak kalacaktır.

Ama son olarak şunu söyleyeyim Trump'ın buradan oy kaybetmesi gerçekten zor. Trump'ın başka konulardan oy kaybetmesi olası. Ben 2026'da Cumhuriyetçilerin pek başarılı olacağını sanmıyorum. Bu son yaşadığımız hükümet kapanması, tarifeler meselesinin Amerikan halkının sırtına yüklediği yükler... Genel olarak birçok noktada verdiği sözleri tam olarak tutamıyor olması... Mesela göçmen meselesi üzerinden deportasyonlar yapacağını söylemişti. Asla söylediği sayılara ulaşamıyor. Yani birçok noktada kendi kitlesini hayal kırıklığına uğratan meseleler var. Şimdi Venezuela konusunu konuşuyoruz. Ortadoğu'da İsrail desteği konusunu konuşuyoruz. Ve bu en yakın, onu en çok destekleyen kişilerin bile çok heyecanlı olmadıkları meseleler.”

‘Epstein–Barrack ilişkisi yeni soru işaretleri doğuruyor’

Epstein skandalında sızan mesajlarda ortaya çıkan ifadeler nedeniyle Tom Barrack’ın, ağır eleştirilerle karşı karşıya kalacağını belirten Hacır, Barrack–Epstein temaslarının Washington çevrelerinde tartışmayı daha da büyüteceğini söyledi:

“Öncelikle, Laura Loomer dediğimiz kişi, Amerika'daki en ağır Siyonistlerden birisidir. Ben, MAGA kimliğinden ziyade, onu bir Siyonist olarak tanıyorum. Hatta, genellikle MAGA'cılar arasında da ağır hakaretlerden olan bir şahıstır. Ama şunu da söylemek lazım, Trump'a da çok yakındır, Trump'ın üzerindeki etkisi de yüksek bir kişidir, Laura Loomer. O yüzden, söylediklerini yabana atmak kolay değil. Trump, her politikasında yakınlarındaki birilerini üzüyor. Bazen Steve Bannon'u üzüyor, bazen Laura Loomer’ı üzüyor. Her taraftan, durumuna göre bazı politikalar değişikliğine gitmek zorunda oluyor.

Aslında Epstein konusunda konuşulması gereken bir kişi var bu hikayede, o da Tom Barrack. Bizim yakından tanıdığımız, Türkiye'nin Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi. Çünkü Tom Barrack'ın da Jeffrey Epstein ile ilişkisi ortaya çıktı. Baya da yakın oldukları, sürekli konuştukları şu anda ciddi şekilde birçok yerde telaffuz ediliyor. Hatta, Jeffrey Epstein Tom Barrack'a bir mesaj atıyor ve ‘Çocukla olan fotoğrafını gönder ve beni gülümset’ diyor. Şimdi bu, normal şartlarda çocuğuyla olan bir fotoğrafını istemek gibi algılanabilecek bir mesaj. Ama, konu Jeffrey Epstein olunca, ‘You and your child’ demiyor. ‘Child’ diyor. Burada kendisinin olmayan bir çocuk telaffuz ediliyor. Bu yüzden Tom Barrack'ın ciddi anlamda gölgede kalacağı, bu konuda eleştirilere maruz kalacağı aşikâr.”

‘Trump’ın Ortadoğu stratejisinde Türkiye’ye ‘anahtar rol’ arayışı hâkim’

Hacır’a göre Tom Barrack, yalnızca ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi değil, Trump’ın en yakın çevresindeki isimlerden biri olarak sürecin kritik aktörü. Washington’daki MAGA kanadının Türkiye’nin yeniden kazanılması yönünde irade beyan ettiğini ifade eden Hacır, Şam üzerinden şekillenen yeni pazarlıkların merkezinde YPG’nin geleceği ve Ankara’nın bölgesel rolü bulunduğunu söyledi:
“Tom Barrack için de şunu söylemek lazım. O da Trump'ın kulağına yakın kimselerden birisi. Yani burada Tom Barrack’tan sadece Suriye Özel Temsilcisi olarak değil, Trump'ın çok yakınındaki bir kimse olarak bahsetmek lazım. O yüzden, Türkiye'nin de burada neticede Ahmed Şara üzerinden Suriye'ye getirmek istediği bir nokta var ve bu noktada bizi en çok ilgilendiren bir mesele, YPG terör örgütünün akıbetinin ne olacağı. YPG orada meşrulaşmaya devam mı edecek, yoksa Suriye hükümetine dahil mi olacak? Şu anda bunu biraz daha düz politika yerine ben jeopolitik açıdan okumayı doğru buluyorum. Genellikle MAGA kitlesinin, Trump'ın arkasındaki kitlenin Ortadoğu algısında, ‘Biz Türkiye ile neden daha fazla iş yapmıyoruz?’ var. Bugüne kadar Obama'nın ve Biden dönemlerinin politikalarını kınayan, yanlış bulan ve demokrasi üzerinden birtakım söylemlerle Türkiye'nin Rusya'ya ve Çin'e itildiğini düşünüyorlar. Ve bütün metinlerinde, ki benim hep bahsettiğim Project 2025'te de, Trump'ın geçiş dönemini anlatan bu düşünce kuruluşlarının yazdığı metinde de, Türkiye'nin artık Rusya'ya ve Çin'e itilmesinin durdurulması gerektiği ve bunun için birçok noktada Türkiye ile iş birliği yapılmasını öngörüyorlardı. Bugün Kazakistan'da yapılan bir nadir toprak elementi anlaşması görüyorsunuz. Karabağ Savaşı sonrası Ermenistan ile Azerbaycan arasında yapılan bir anlaşma görüyorsunuz. Türkiye'nin Gazze üzerindeki Trump'ın getirdiği barışta önemli bir rol oynaması mümkün. Ukrayna-Rusya Savaşı'na bakıldığında, Türkiye’nin bir ara bulucu olarak bundan sonra daha aktif rol oynaması söz konusu, ki birçokları söylüyor. Yani bütün bu noktaları birleştirdiğinizde, Trump'ın Türkiye ile birlikte yol yürümeyi istediği gibi bir algı çıkıyor. Şimdi Türkiye ile iş birliği yapıyorsanız da, Türkiye’nin Suriye için vizyonunu kısmi olarak kabul etmek durumunda kalıyorsunuz.”

‘Şara’ya şans verilmesinin ön koşulu İsrail’in güvenliği’

Hacır, Trump’ın Şara’ya alan açarken temel ölçütünün İsrail’in güvenliği olduğunu belirtti. Şara’nın IŞİD’le mücadeleden yaptırımların kaldırılmasına kadar ABD’nin istediği tüm argümanları karşıladığını söyleyen Hacır’a göre, Washington’ın bu “şans verme” tutumu jeopolitik pazarlıklardan kaynaklanıyor:
“Burada şunu söylemek lazım, yani Ahmed Şara özelinde; Trump'ı zor durumda bırakıyor mu? Bırakıyor. Ki zaten ön kapıdan girmedi, arka kapıdan girdi. Yani Trump'a da çok soru geliyor bununla ilgili. Ve genelde sorular ‘Geçmişini bilmiyor musunuz, nasıl bu kadar onaylıyorsunuz?’ şeklinde. Bu tarz sorular sorulduğunda Trump ‘Hepimizin zor geçmişi var’ dedi. Bu da enteresan bir çıkış oldu. Şimdi o yüzden bu noktada, bugüne kadar ABD'nin jeopolitik açıdan o bölgeyi nasıl dizayn etmek istediğini, ben şunun üzerinden okuyordum; İsrail'in kendi güvenliğini sağlamak adına İran'ın bölgedeki nüfuzunun azaltılması, İran'ın Suriye üzerinden Lübnan'a gitmesinin engellenmesi üzerineydi. Şimdi oradaki oluşan denklemde artık Esad da olmadığı için İran nüfuzunun Lübnan'a geçme ihtimali kalmadı. Zaten ikinci bahaneleri IŞİD'le mücadele adı altındaydı. Şara ‘IŞİD'i en iyi ben yendim, ben de mücadele edebilirim’ diyor. Petrol meselesi... ‘üzerimdeki yaptırımlar kaldırılsın, her türlü iş ortaklığına zaten hazırım’ diyor. Yani aslında YPG'yi orada meşru kılan bütün argümanları Şara da şu anda karşılıyor. Bu tabii Türkiye'nin bir numaralı anlamda işine gelen bir mesele. Ben o yüzden Türkiye için inanılmaz pozitif bir dış politika ortamının oluştuğu kanaatindeyim. Bunu ne kadar kullanabiliriz, ne kadar uzun süre devam eder? Trump gittikten sonra bu ne olur? Çünkü Trump gittiği andan itibaren eski politikaları uygulamak isteyecek, eski politikaları dönmek isteyecek birçok lider ortaya çıkacaktır. O yüzden Türkiye de buradaki kendine jeopolitik sorun olarak, ulusal güvenlik sorunu olarak gördüğü meseleleri hızlı bir şekilde... hatta belki de 2026'daki seçimlerden önce, çünkü neden? Trump şu anda kongrede kuvvetli, kongrenin iki kanadını da kontrol ediyor ve istediği bir şeyleri geçirmesi biraz daha olası. Ama topal ördek kalma ihtimali de göz önünde bulundurulmalı. O yüzden 2026 yılından sonra Trump'ın politikalarının eskisi kadar radikal değiştiremeyeceğini Amerikan dış politikasında öngörerek, Türkiye de 2026 yılı içerisinde bu YPG sorununu çözmek isteyecektir. Buna giden yol da Trump ne kadar zorlanırsa zorlansın, Ahmed Şara’dan geçiyor. Ama Trump'ın burada bir özelliği var, onu da söylemek lazım. Ülkenizi nasıl yönettiğiyle ilgilenmiyor. Şara'nın ne kadar demokratik olduğu, başka liderlerin ne kadar demokratik olduğu Donald Trump'ı çok fazla ilgilendirmiyor. Bunlar Demokratların veya eski tip Cumhuriyetçilerin önemsediği meseleler. O yüzden Trump kendisine yük olsa da ‘Şara'ya bir şans verelim’ diye çıkıyor. Ama bu şansı da tabii ki bazı şartlara bağlıyor. Nedir bu şartlar? Özellikle İsrail'in buradaki güvenliği söz konusu. Bence asıl oradaki bilinmez. Ben YPG konusunda Türkiye'yi çok fazla üzmek istediği kanaatinde değilim. Çünkü bütün o okuduğumuz metinlerde ‘YPG ile olan ilişkimizi yeniden gözden geçirmemiz lazım’ diyordu. Ben de o konuda üzeceğini çok sanmıyorum. Ama aşağıda Dürziler meselesi var biliyorsunuz ve Dürziler meselesinde daha çok İsrail'in baskısıyla birtakım politikalar yapabilir. Suriye toprak bütünlüğü konusunda Dürzilerin olduğu Süveyda bölgesinden vazgeçmek zorunda kalabilir.”
Yorum yaz