‘Anket şirketleri, sistem karşıtı oyları öngöremiyor’
“Galiba Trump’ın pazarlık taktikleri ve fiyat kızıştırma taktikleri öne çıkıyor. Ukrayna’da savaşı sona erdirmek istiyor ama aynı zamanda bu işten para da kazanmak istiyor. Ukrayna’nın değerli madenlerini, nadir toprak elementlerini kullanmak istiyor. O kadar çok yok aslında ama varmış gibi farz ediyor, bunun üzerine strateji kuruyor. Sonra Zelenskiy’i Beyaz Saray’da azarlıyor J.D. Vance ile birlikte. Sonra Avrupalılara ‘Savaşı devam ettirmek istiyorsanız silahı satın alıp Ukrayna’ya verin. Ama ben vermem parayı’ diyor, paranın vergi mükelleflerine ait olduğunu söylüyor ama İsrail’e çıkarıp veriyor parayı. Şimdi bu adamın söyledikleri on gün mü geçerli, bir gün mü geçerli yoksa birkaç saatliğine mi geçerli bilmiyoruz. Çok sert birtakım açıklamalar yapıp ardından ‘Putin’i özledim bir konuşalım’ diyor. Bunların hepsi mümkün ve kestirmesi çok zor. Şu bir gerçek ama: Avrupa’nın üç büyük ülkesindeki Fransa, İngiltere ve Almanya’da hükümetlerin halkta popülerliği kalmamış durumda. Yapılacak ilk seçimde de siyasetin çöplüğüne atılacaklar. Ama o güne kadar işi sonuna kadar götürmekte kararlılar. Öncelikle kendi ülkelerindeki sorunlarla baş edemiyorlar.
Geçenlerde meslektaşım, ahbabım, Oxford hocalarından Mark Almond ile bir program yaptık. Orada dedi ki ‘Eskiden burada olduğun yıllar artık yok. Bugün gelsen tanıyamazsın. Bildiğin İngiltere kalmadı. Halkta demokrasiye inanç kalmadı. 30 yaş altındaki gençlerin yüzde 40’ı, demokrasinin işe yaramadığını düşünüyor. Demokrasi ile mültecileirn gönderilemeyeceğini, güçlü lidere ihtiyaç duyulduğunu’ söylediler. Nigel Farage’ın yükselişi söz konusu. Fransa tam bir trajediye dönüştü. Macron’a ‘mikron’ demek lazım. Macron denilebilecek bir tarafı kalmadı. Kendisi de partisi de siyasetin çöplüğüne gidiyor gibi gözüküyor. Le Pen hareketi var şimdi Ulusal Birlik adıyla siyaset yapıyorlar ve yükselişlerini sürdürüyorlar. Soldaki partiler de yükselişte. Onlar sosyal demokrat sol değiller. Gerçi o sosyal demokrat sol, solu çok dejenere etti. Tarihin çöplüğüne gitmelerinde çok büyük fayda var; Türkiye için de böyle. Gelir dağılımı, gelir adaletsizliği gibi konularla uğraşmıyorlar. Kadın araştırmaları, çıplaklık vs. ile uğraşıyorlar. Oradan yeşiller hareketi çıkıyor. Toplumun esas sorunlarına eğilmiyorlar. Almanya’da da aynı sorun var.
Şu anda AFD, Almanya’da tüm anketlerde 5-6 puan önde gözüküyor. Trump’ın seçilmesinde, Brexit referandumunda, KKTC seçimlerinde, Türkiye’de 31 Mart seçimlerinde tepki oylarının yükseleceğini veya sistem karşıtı oyların artacağını tespit etmekte anket şirketleri zorlanıyor. Ben iyimser bir şey söyleyeyim. Türkiye’de ve KKTC’de manipüle ediliyor olabilir anketler. Mesela Almanya’da AFD için ‘5-6 puan önde’ diyorlar ama belki de 10-15 puan önde. Amerika’da İsrail karşıtlığında ciddi bir artış var. Halkın yüzde 60’ına yakını İsrail karşıtı oldu diyorlar. ‘Bu antisemitizm değildir’ diyenlerin oranı da yükseliyor. Orada da böyle bir İsrail karşıtlığı hiç beklenmediği için İsrail lobisi anketleri manipüle edebilir. Veya insanlar bu fikirlerini ifade etmekten çekiniyor olabilir. Tüm bunları yan yana getirirsek, İngiltere, Almanya ve Fransa hükümetleri Ukrayna Savaşı’na devam etmekte ısrar ediyor. Korkum şu: Bu süreçte İngiltere istihbaratı, ‘sahte bayrak’ yani ‘false flag’ operasyonu ile provokasyon yapabilir. Almanya’nın Ukrayna’ya vereceği Taurus füzelerine cevap olarak Rusya’nın Almanya’yı vurmasıyla sonuçlanacak olaylara sebebiyet verebilirler. İşte Budapeşte’de yapılacak Trump-Putin zirvesinde, bir bahis olsa ve para koyacak olsam, ‘buradan bir şey çıkmaz’ seçeneğine yatırırım parayı.”
‘Eğer hiçbirini yapamıyorsanız garip bir bulamaç olur ve kimse yemez bunu’
“Avrupalılar, çok kutuplu bir dünyada Türkiye’ye olan ihtiyaçlarını fark etti ve bu normal bir şey. Türkiye’nin de bu tür fırsat ve imkanların çıkacağını hesaplayarak bunlar karşılık vermesi ve her birinden kendisi için faydalar temin etmeye çalışması gayet normal. Ancak buradaki sorun şu: Türk dış politikası o kadar savrulmuş durumda ki, Türkiye böyle birtakım hesaplar ve hamleler yapıyor. ‘Ben de Avrupa’nın kurduğu bu sistemin içinde olayım’ demiyor. Türkiye, piyasaya çıkan herkese ‘Ben de işin içinde olayım, beni de alın’ diyor. Hükümetin bir tarafında Rusya ve Çin ile ittifak veya çok sıkı ilişkiler vizyonu var. Ben Sayın Bahçeli’nin bu konudaki açıklamalarını Türkgün Gazetesi’nden de okudum, satır aralarını anlamaya çalıştım. Orada çok kutupluluğun ruhuna uygun bir vizyon var. ‘NATO’dan çıkalım’ demiyor. Ama ittifaktan kastı da Rusya ve Çin ile daha sıkı, daha gelişmiş ilişkiler. Sayın Bahçeli açısından bu önemli çünkü Soğuk Savaş milliyetçiliğini bir tarafa koymuş oluyor. Fakat aynı hükümetin diğer bir tarafı da fena halde İsrail bir karşıtı çizgi izlerken, İsrail’e kurulduğundan beri en büyük zaferini altın tepside sunuyor. Yani Suriye’deki rejimi devirerek bunu yapıyor. Hamas’a destek olarak ‘Gazze’ye sahip çıkıyor’. Aslında ikisi ayrı şeyler. Bu nüanslar kaybedilmiş durumda. Eğer İsrail’e bu kadar karşıysanız, Suriye’deki yönetimi niye devirdiniz? Hizbullah’ın ve İran’ın zayıflatılmasından niye memnun oluyorsunuz? Bunlar İsrail’e pabucunu tersinden giydirmişti. Dolayısıyla Türkiye’nin dış politikasında neyi arzuladığını anlamak kolay değil.
Trump’ı eleştiriyoruz ama bizimki de oraya geldi. Türkiye, Ukrayna konusunda üç aşağı beş yukarı doğru bir çizgide durmaya devam ediyor gibi. Fakat Macaristan buluşmasını Trump ve Putin neden Türkiye’de istemedi de Macaristan’da istedi? İnsanın aklına birtakım şüpheler gelmiyor değil. Avrupa’nın güvenlik şemsiyesi oluşturma çabasının dışında kalmak veya kalmamak şeklinde opsiyonların iyi şekilde çalışılarak bir karara varıldığı kanaatinde değilim. Mesela Avrupa ile bu konu, olumlu bir şekilde görüşülebilir. Hatta içinde olmanın şu faydaları olabilir: Almanya ve Fransa’daki liberal hükümetler ve hatta Avrupa’nın çoğundaki hükümetler, delice bir şeyler yaparak Rusya’yla savaş çıkartmaya çalışabilir.
Bu senaryoya göre öyle bir yapının içinde bulunmak iyi olur. Ama Gümrük Birliği gibi olacaksa yani onlar karar verecek, biz uygulayacaksak olmaz. Ama içinde onlar gibi veto hakkıyla birlikte olacaksak olur. Avrupa’dan ciddi fonlar alacaksak buna evet. Yani bir proje ile ortaya çıkan herkese ‘Bizi de alın’ diyen bir dış politika var ve bu bizim savrulmamıza sebep oluyor. Avrupa projesine girilince Türk savunma sanayisini güçlendirecek kaynaklar aktarılacaksa, Türk savunma sanayisi ihracat yapacaksa yani bu işten para kazanacaksak bu projeye hayır demeye gerek yok. Ama Avrupa Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Komiseri Marta Kos’un ‘Karadeniz’den Orta Asya’ya’ sözüne de diyeceğim şu: Avucunu yalarsın. Orada söylemek istediği şey, Türkiye’nin Karadeniz’de Rusya’yı göğüslemesi. Sonra Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile birlikte Rusya’yı rahatsız etsin. Batı destekli Pan-Türkizm. Saçmalık bu. Bizim bunlara ayıracak vaktimiz de enerjimiz de yok. Aklımızı peynir ekmekle yemedik.
Ama NATO’da olduğu gibi tam veto hakkına sahip, tam yetkili üye olursak, bunların saçmalıklarını düzeltecek şekilde etkili olmaya çalışırız. Bunlar ısrarla ‘gönüllüler koalisyonu’ çıkartıp Rusya ile savaşa hazırlanırsa, o zaman ‘Buyurun’ denilir. Veya bunlara dersiniz ki, ‘Ben Gümrük Birliği’ni de yeniden düzenleyeceğim. Karar alma süreçleri çinde ben yokum. Beni karar alma sürecine dahil edin’. Ek olarak Avrupa Birliği üyesi yapacaklarsa, mevcut müktesebatı keenlemyekün kabul edelim ve bizi üye yapsınlar. Bürokrasiye talimatı verip bir yıl içinde üye yapsınlar. Yok bunları yapmayacaklarsa, gelip özel anlaşmalar imzalasınlar. Yunan tarafının, Kıbrıs Rumları’nın Türk karşıtı şarkılar söylemesini ciddiye almayacaklarını imzalar atıp ortaya koysunlar. Mesela bu SAFE dedikleri Avrupa güvenlik şemsiyesinin NATO üyelerine karşı kullanılamayacağına dair anlaşma imzalasınlar. Orta Anadolu’da bir laf var: Ayının kırk tane türküsü var, kırkı da armut üstüne. Yunanlıların da kırk türküsünün kırkı Türiye ile alakalı. Bunlar SAFE’i o tarafa çekmeye çalışırlar. Bunları garantiye alalım. Bir yandan da Rusya, ABD ve Çin ile ilişkilerimizi kendi bildiğimiz gibi düzenleyelim. Savunma sanayisi ihtiyaçlarımızı tedarik etmeye çalışalım ve tüm bunları yaparken kendi öz irademizi ön plana çıkaran şekilde bir düzenleme yapalım. Eğer hiçbirini yapamıyorsanız garip bir bulamaç olur ve kimse yemez bunu.”