‘Türkiye’nin Mısır ve Katar ile birlikte Gazze’deki görev gücüne katılacağı açıklandı’
“Bugün ilan edilen Gazze ateşkesi, kısa süre önce açıklanan Trump-Netanyahu planından ayrı düşünülmemeli. Trump’ın Nobel Barış Ödülü alma isteği var. Komik ve saçma gelebilir fakat Nobel’in siyasi ve sosyal bilimler ödülleri, edebiyat dahil, hep tartışmalı olmuştur. Barack Obama’ya daha seçildiği gün Nobel Barış Ödülü vermişlerdi o da Ortadoğu’yu karıştırarak bu ödülü hak ettiğini göstermişti. Trump hak etmiyor mu peki? O da en az Obama kadar hak ediyor. Tabii Trump başlatmadı Gazze saldırılarını. Hamas’ın 7 Ekim 2023’teki saldırısından sonraki soykırım savaşını Joe Biden başlattı. Fakat Trump da şüphesiz onlardan çok farklı değil. Sadece yöntemleri ve söylemleri farklı. Bu konuda Amerikan yönetiminde değişiklik öngörmüyorum. Çoğu kişinin düşündüğünün aksine Cumhuriyetçi Parti’den seçilen başkanlar, İsrail hükümetlerine karşı sözünü daha çok geçirebilen başkanlar olmuştur. Trump da dolayısıyla bu açıdan istisna değil. Kendine has nitelikleri var. Nevi şahsına münhasır bir kişilik. Ateşkese dönersek, bu anlaşma hala pişmekte. Birçok şeyi öğrendik ama tartışmalı konular hala var. Şunu anlıyoruz ki, 72 saat içinde esir değişimi olacak. Tahminen bu haftasonu esir veya rehineler, canlı veya ölü olarak takas edilecek. Ölülerle ilgili de ayrı bir tartışma var. Eğer yanlış hatırlamıyorsam 20 civarı sağ İsrailli rehine serbest bırakılacak. Bunun karşılığında da 250 kadar İsrail yargısı tarafından müebbet hapisle cezalandırılmış Filistinli serbest bırakılacak. Diğer yandan 7 Ekim 2023 harekatına katılmadığı halde İsrail tarafından tutuklanan bin 700 kadar Gazze sakini serbest bırakılacak. Yine 22 civarında 18 yaşının altında Filistinli var, onlar da serbest bırakılacak. Filistin tarafından 360 cenaze, İsrail tarafından da 28 civarında cenaze teslim edilecek.
Bu, Trump-Netanyahu planının birinci aşaması olacak. Peki bundan sonra ne olacak? Öncelikle bu birinci aşamayı küçümsemiyorum. Gazze halkının bu kadar büyük bir soykırıma uğrayıp insanlık dışı şartlarda yaşamaktan kurtulması çok önemli bir gelişme. Peki ondan sonra ne olacak? Orada tartışma daha da büyüyecek. Çünkü burada Trump-Netanyahu tarafından açıklanan ve Türkiye dahil sekiz Sünni ülkenin destek açıkladığı plana bakmamız gerekiyor. O plana göre ne olacağı anlaşılıyor. Tüm bunlarla oynanacak, onu anlıyorum. Netanyahu da dünkü açıklamasında bunun kendisi için bir zafer olduğunu söyledi. Hamas aynı vurguyla olmasa da benzer bir iddiada bulunuyor. İsrail’in bugüne kadar olduğu gibi sürekli olarak anlaşmaları ihlal etmesi sebebiyle Hamas bu ihtimalden endişe ediyor. Hatta Hamas’ı, İsrail’in anlaşmaya uyacağı konusunda Türkiye’nin ikna ettiği iddia ediliyor. Türkiye’nin Mısır ve Katar ile birlikte Gazze’deki görev gücüne katılacağı açıklandı. Hatta Türkiye’nin Ortadoğu’daki geleneksel rolü olarak Türkiye sermayesinin temennisi belirtildi: Gazze’nin imarında yer almak. Türk müteahhitlerine yeni bir iş kapısı açıldığını söyleyebiliriz.”
‘Trump-Netanyahu planı net bir şekilde Filistin devleti öngörmüyor’
“Bana sorarsanız işin en stratejik noktası şu: Türkiye, Mısır, Endonezya, Suudi Arabistan gibi sekiz büyük Müslüman ülkeyi bu plana dahil ettiler. Trump-Netanyahu planının detaylarına tekrar dönmeye gerek yok ama şüphesiz ki bu destekle birlikte Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı açısından onlarca yıl geriye gidildi. Evet, Gazze’deki insanlar açısından, insani durum açısından bu ateşkes pozitiftir. Ama Trump-Netanyahu planı tartışmasız bir şekilde Filistin halkının aleyhinedir ve mücadeleyi onlarca yıl geriye götürmüştür. 1990’lardaki Madrid Barış Süreci’ne gidersek bunu çok net görebiliriz. Aslında başkenti Doğu Kudüs olan eşit bir Filistin devletinin 1967 sınırlarında kurulması üzerine bir müzakere süreci ve anlayış vardı dünyada. Batılı ülkeler dahil tüm dünyanın kabul ettiği nokta buydu. Rusya Federasyonu’nun da bu ateşkes planına desteğini açıkladığını gördük. Bu açıklamaları ve bu tavırları dikkate alırsak, Filistin halkının mücadelesi açısından en az 35 yıl geriye gidildi. Bunu kesinlikle anlamamız lazım. Trump-Netanyahu planı net bir şekilde Filistin devleti öngörmüyor. Gazze’de uluslararası kayyım sistemi olacak. ABD buraya patronluk yapacak. İsrail gözetiminde olacak bu kayyım sistemine Türkiye, Mısır, Katar destek olacak. Gazze ve Filistin halkı tarihi olarak geriye düştü. Ama bence daha önemli olan nokta, Filistin halkının 110 yıla yakın bir süredir sürdürdüğü kendi kaderini tayin hakkı açısından geriye düşülmüştür. Trump bu açıdan çok net bir plan ortaya koymuştur.
Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan ve diğer büyük Sünni ülkelerin destek açıklaması yaptığı gün, Doğu Kudüs’ü ve Golan’ı İsrail’e kendisinin verdiğini ve ‘ebedi İsrail toprağı’ olduğunu söylemiştir Trump. Türkiye dahil sekiz ülkenin yaptığı destek açıklamasına ilişkin olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Dışişleri Bakanlığı, kendi halkına bir açıklama yapmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti en geç 1988 yılından beri başkenti Doğu Kudüs olan ve 1967 sınırlarındaki bağımsız Filistin devletini desteklemektedir. Bu açıklama ise Doğu Kudüs’ü dahi anmayan bir açıklamadır. Bu konuda taviz verileceğini, Trump’ın yaklaşımının desteklendiğinin kabul edildiğini gösteren bir açıklamadır bu. Belki de bugün 7 Ekim 2023’te İsrail’e karşı bu operasyonu planlayanların ne amaçladığını, bunu kayıtsız şartsız destekleyenlerin ne amaçladığını ve bugün hangi noktaya varıldığını herkes değerlendirmeli. Ben bu konuda çok karamsarım. Fotoğraf son derece net. İnsanlar, devletler, örgütler yenildikleri ve yanlış bir şey yaptıklarında özeleştiri yapar. İsrail bile 2006 yılında Hizbullah’a yenildikten sonra tüm entelektüellerini topladı ve araştırmalar yaptı. 19-20 yıl buna çalıştı. Filistin halkının ve onları destekleyenlerin bu özeleştiri kültürünü örnek almaları gerektiğini düşünüyorum. Bunun sonucunda doğrudan veya dolaylı bir şekilde İsrail’i 1973’te yenilgiye uğratan ve Filistin’e destek çıkan tek ülke olan Suriye ortadan kaldırıldı. İsrail’i yenilgiye uğratan tek örgüt Hizbullah da ortadan kaldırıldı. Bunları herhangi bir şekilde Hamas’ı pohpohlayarak telafi edebilecek durumda değil kimse. Kimsenin de buna hakkı yok.”