Netanyahu’nun Erdoğan’ı hedef alan son çıkışını, ABD Dışişleri Bakanı’nın da bulunduğu Antik Kudüs/Davut Şehri–Hacılar Yolu açılışında yapması tesadüf değil. Burada ikinci tapınak ve hacı yoluna dayanan arkeolojik anlatıyla Kudüs’te 2 bin 500 yılı aşan Yahudi varlığı tezi kuruluyor ve Siloam Yazıtı da bunu besleyen bir sembole dönüştürülüyor. Kuşatma günlerinde Kudüs’e su taşıyan tünelin iki uçtan kazılıp işçilerin buluştuğu anı betimleyen bu yazıt, Tevrat’taki hikâyeye 'tarihsel kanıt' muamelesi görüyor.
'İsrail, 1990’lı yıllardan beri yazıtı istiyor'
Bugün Arkeoloji Müzeleri’nde ilgili bölüm tadilatta olduğu için depoda, Kültür Bakanlığı gözetiminde ve MİT’in dâhil olduğu hassas koruma altında. Netanyahu’nun çıkışından sonra güvenlik seviyesi artırılıyor. İsrail tarafı 1990’lardan beri defalarca yazıtı istedi. 1998’de Netanyahu, Mesut Yılmaz’a 'müzelerimizdeki Osmanlı eserleri karşılığında verin' teklifini iletti. 2007 -2008 ve başka tarihlerde de talepler geldi ama Türkiye o dönem 'Osmanlı toprağında bulundu, devlet envanterinde' diyerek her seferinde reddetti.
ABD’deki mesiyanik–evanjelik çevrelerle kurulan ortak söylem “üçüncü tapınak” ütopyası üzerinden güçlendiriliyor. Türkiye’de Filistin konusunda geniş bir toplumsal mutabakat varken Siloam, arkeolojiden çok güncel siyasetin sembolüne dönüşmüş durumda. İsrail’in Suriye, Lübnan, Yemen, Katar örneklerinde gördüğümüz tek yanlılık çizgisi sürdükçe de İbrahim Anlaşmaları dahil kalıcı barış beklentisi zayıf kalıyor.