‘Merz, 100 gün önce refah toplumu vadetti. Şimdi ise bunun olamayacağını söylüyor’
“Avrupa’da işler iyi gitmiyor. Avrupa’da hem siyasi hem iktisadi çerçevede işler iyi gitmiyor. Almanya’da Merz hükümetinin 100 günü doldu. Biz Merz hükümetinin 100 günlük muhasebesini ortaya çıkarmalıyız. İktidarlar için ilk 100 gün çok önemli. Vaatlerinizin ne kadarını hayata geçirebildiniz? Politikalarınız, ne kadar söz verdiğiniz şekilde ilerledi? Bunların hepsinin muhakemesini yapacağız. Friedrich Merz iktidara gelmeden önce, yani seçim döneminde, çok iddialı söylemlerde bulundu. Neydi bu söylemlerden bir tanesi? ‘Almanya artık eski Almanya değil. Bunun sorumluları var. İktidar olduğumuzda Almanya’yı eski Almanya yapacağız. Alman toplumu refah toplumlarının çok gerisinde kaldı. İktidarımızda tekrar refah toplumu olacağız’ dedi. Güçlü bir Almanya’yı tekrar tesis edeceğini söyledi. Çünkü güçlü bir Almanya, aynı zamanda güçlü bir Avrupa Birliği anlamına geliyor.
Bu söylemi Brüksel’e, AB’ye mal ettirdi. Bu söylem sayesinde Merz’in popülerliği Brüksel ve AB’de yükseldi. Ancak bugün gelinen noktada durum şu: Birkaç gün önce Merz, partisinin bir eyalet kongresinde çok farklı şeyler söyledi. ‘Devletimizin refah dönemi bitmiştir’ dedi. Halbuki 100 gün önce, ‘Eski Almanya’yı geri getireceğiz’ diyordu. ‘Devlet olarak kazancımız, giderlerimizi karşılamıyor’ dedi. Halbuki Almanya, 2023 yılında 297 milyar dolar dış ticaret fazlası verdi. Yetmez, Merz ne dedi? ‘Biz eğer bunu yapmazsak, sağlık kasalarında, emekli sandıklarında ve işsizlik fonlarında hiçbir şeyi ödeyemez noktaya geliriz’ dedi. Bunu söyleyen, 4.2 trilyon dolar GSMH’sı olan Almanya’nın Başbakanı. Yani gerekli önlemleri alamazsa, bir süre sonra sosyal devlet görevlerini yerine getiremeyeceğini söylüyor. Oysa ki biz Merz’in söyleminden şunu anlıyoruz: Almanya, sosyal devlet hukukuyla sadece Avrupa’da değil, dünya çapında tanınıyor ve oldukça güçlü bir yapıya sahip. Merz bu söylemle, sosyal hukuk devlet çerçevesinde erozyon ile karşı karşıya kalınabileceğini söylüyor. Yani eğer sosyal devlet yapısında veya sosyal devlet hukukunun erozyona uğratılması gibi bir durum yaşanacaksa veya refah tekrar sağlanacaksa, bunu açıklaması gerekiyor.”
‘Avrupa, Ukrayna’daki savaşı engelleyebilirdi ama NATO politikalarının arkasında durdular’
“Almanya sanayi devrimini en geç tamamlayan ülkelerden birisidir. İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’nın refah toplumuna erişmesini sağlayan en önemli hususlardan birisi, Rusya’dan gelen ucuz enerji kaynaklarıdır. Bu ucuz enerji kaynakları yeni istihdam yarattığı gibi, refah toplumunun gelişmesinde de ciddi anlamda katma değer oluşturmuştur. Ancak gelinen noktada 2021 sonrası Avrupa coğrafyasında Rusya-Ukrayna Savaşı’yla birlikte çok şey değişti. Küresel enflasyonla birlikte başta Almanya olmak üzere, Avrupa coğrafyasında çekirdek enflasyonun beş-altı katı oranında enerji enflasyonu yaşandı. Bu, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Avrupa’yı etkileyen en önemli sonuçlarından birisi. Uluslararası olumsuz gelişmelere bakarsak aslında Avrupa masum değil. Tam aksine birçok gelişmede Avrupa coğrafyasının lokomotif ülkelerinin mahir olduğunu ifade edebiliriz. Avrupa’nın ortasında Yugoslavya diye bir ülke vardı. Bir gecede bu ülkeyi böldüler, altı devlet oluşturdular. Bir devletten altı tane devlet çıktı.
Avrupa coğrafyasının haritasını değiştirdiler. Avrupa’nın lokomotif ülkeleri, yanı başlarındaki Ukrayna savaşını da göremedi. 2019 yılında AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Josep Borrell, bir açıklama yaptı. ‘Biz, Avrupa’da öyle bir bahçe yarattık ki, bu bahçede en güzel çiçekler var’ dedi. Yani Avrupa coğrafyasının bir refah coğrafyası olduğunu söyledi. Ama o coğrafyada, o bahçeyi güzel bir şekilde izah eden Josep Borrell, iki adım ötesindeki vahşi ormanları göremedi. Rusya-Ukrayna Savaşı’nı öngöremediler. Bu savaşı engelleyemezler miydi? Tabii ki engelleyebilirlerdi. Ama engellemediler. Neden? Trans-Atlantik yanlısı yanlış politikaların arkasında durdular. NATO gibi yayılmacı, savaş yanlısı bir birliğin bu coğrafyada Rusya’ya ve Çin’e karşı olan politikalarını geliştirmesinde öncülük yaptılar. İşte gelinen noktada Almanya başta olmak kaydıyla, Avrupa Birliği’nin lokomotif ülkelerinin yanlış dış politikaları sonucunda Avrupa halkları, refah toplumu düzeyinin gerisinde kaldı. Üstüne hükümetler sürdürülebilir politika oluşturamadı, sorun çözme kabiliyetini yitirdi. Bunları da göz önünde bulundurursak Avrupa’daki siyasi, sosyal ve iktisadi krizlerin önüne geçilemedi.”
‘Biz siyaset biliminde Rusya’nın güvenliği Avrupa’nın, Arupa’nın güvenliği Rusya’nın güvenliği çerçevesinde değerlendirirdik’
“Avrupa halkları şu anda uluslararası çerçevedeki gelişmelerin, kendi coğrafyasına birçok anlamda olumsuz etkilemesinden rahatsızlık duyuyor. Avrupa halkları ile ülkelerindeki siyasi otoritelerin aynı çerçevede düşünmediği birçok nokta var. ‘Rusya tehlikesini oluşturan’ söyleme yani Trans-Atlantik düşüncesine Avrupa halklarının tamamının katıldığı kanaatinde değilim. Çünkü kamuoyunda biz bunu görüyoruz. Yıllarca siyasette, iktisadi çerçevede vs. tüm unsurlarıyla Rusya ile koordinasyon sağlamış olan Avrupa ülkeleri, ki Almanya ve Fransa gibi lokomotif ülkeler bunlar, nasıl oluyor da bir gecede Rusya’yı tehdit olarak görüyor? Rusya nasıl bir anda Avrupa güvenliği için tehdit oluşturuyor? Biz siyaset biliminde Rusya’nın güvenliği Avrupa’nın, Arupa’nın güvenliği Rusya’nın güvenliği çerçevesinde değerlendirirdik. Avrupa’nın lokomotif ülkeleri, Putin’in 2021’de ABD’ye, NATO’ya, Fransa’ya ve Almanya’ya sunmuş olduğu bildirgeyi sağlıklı bir şekilde değerlendirmiş olsaydı, ki o bildirge her iki tarafı da içine alan bir güvenlik bildirgesiydi, bugün Alaska sonrasında Washington’da Avrupa liderleri, Trump’ın önünde dizilip tek taraflı bir güvenlikten bahsetmezdi. Putin Doktrini’ni 2021’de Avrupa sağlıklı değerlendiremedi. Neden? Trans-Atlantik yanlısı tek tarz siyasetin çerçevesinde kaldıkları için. Bugün, tek taraflı bir güvenlikten bahsedebilir misiniz? Çok taraflı olur güvenlik. Ukrayna’nın güvenliği olacak. Peki Rusya’nın güvenliği?
Avrupa coğrafyasının güvenliği? Avrupa coğrafyası, kendi coğrafyasına yönelik bir güvenlik tehdidi olduğunu düşünüyorsa öncelikle NATO ile ilişkilerini gözden geçirmesi gerekir. Önce ABD ve Trans-Atlantik politikalarını rehabilite etmesi gerekir. Avrupa coğrafyasının geleceğini konuşurken aynı zamanda dünyanın ve insanlığın geleceğini de konuşuyoruz. Ama bugün gelinen noktada Avrupa coğrafyasının lokomotif ülkeleri, savaşı bitirmek için politika oluşturmak yerine; devlet geleneği olmayan, devlet işleyişinden bihaber olan Trump gibi bir tüccarın peşine takılarak dünyaya yeniden demokrasi, refah, düzen getirme unsuru oluşturmaya çalışıyorlar. Halbuki Trump Alaska zirvesinde, Putin ile beraber çok güzel bir mesaj verdi. Trump, ‘Evet, dünya bir sisteme sahip. Ama biz o sisteme uymak zorunda değiliz. Sistemin kendisi biziz’ dedi. Karşısında Merz, Macron, Meloni varken dahi bunu itiraf edebildi. Peki Avrupa, nasıl bir Avrupa? Değerler ile ifade ettiğimiz Avrupa ki bu değerler için ağır bedel ödemiştir Avrupa, nasıl oluyor da yanı başındaki savaşı durdurabilecek güce ve kudrete sahip olduğu halde adım atamıyor? Esas bu soruya yanıt bulmalıyız.”
‘Merkel, Minsk Antlaşması’nı uygulamadı. Sonra da başbakanlığı bırakıp gitti’
“Uluslararası sözleşmeler ve bu sözleşmelerin altında imzası olan ülkeler, bu sözleşmeleri kendi iç hukukunun üstünde tutmak zorundadır. O imzaladıkları sözleşmeyi ayrıca ilerleyen süreçte kendi iç hukuklarına entegre etmek durumundalar. Ben şimdi sorarım: Minsk Antlaşması vardı uluslararası çerçevede. Peki bu anlaşmayı sayın Merkel, neden uygulamadı? 2021 yılının sonuna kadar bu sözleşmenin gerekleri neden yerine getirilmedi? Kendisi başbakanlığı bırakıp gitti. Aynı zamanda Merkel’in bu yaptığı, Avrupa Birliği’nin dış politikasını engelledi. Üstüne AB’nin güvenlik stratejileri altüst oldu. Bugün AB coğrafyası güvenlik konusunda sorun yaşıyorsa, kendisine bir tehdit görüyorsa, stratejik planlar oluşturulmak isteniyor ve başarısız olunuyorsa, sebebi bu sözleşmelerin maddelerini içtihat haline getirmeyen AB lokomotif ülkeleridir. Bugün Avrupa’daki olumsuz gelişmelerin çoğunu medya yazmıyor. Ayrıca Avrupa coğrafyası, karşı tarafı dineme konusunda da geride kaldı. Vladimir Putin, 2016’da ilk uyarısını yapmıştı. Birleşmiş Milletler’de çıktı, uluslararası topluma hitaben ‘Benim bahçeme yanaşmayın. NATO’nun yayılmacı politikalarını geliştirerek benim bahçeme yakın ülkelerde askeri unsurlar oluşturmayın’ dedi. Yine 2019’da da bunu söyledi. 2021 yılında da ‘Yapmayın, alın size bir güvenlik bildirisi. Okuyun, değerlendirin, görüşelim’ dedi. Yapmadılar.
Gelinen noktada karşı tarafı dinlemeyen bir Avrupa var. Avrupa Birliği, uluslararası sorunlardan kaynaklı olumsuz etkileri çözebilme yetkinliğini yitirmiş durumda. Merz hükümeti, 100 gün önce yani iktidara gelmeden önce çok iddialı konuştu. ‘Eski Almanya’yı geri getireceğiz’ dedi. Bugün gelinen noktada Merz bırakın eski Almanya’yı geri getirmeyi, doğrudan ‘Refah toplumu olmaktan uzaklaştık, oraya dönmek çok zor’ dedi. AB, kendi enstrümanlarını kullanmak zorunda. AB, kendi coğrafyasından kaynaklı sorunları kendi içtihatları ile çözmek zorunda. Ve Avrupa Birliği, savaş karşıtı bir birlik olarak ortaya çıkmıştır, dünyada savaşların bir daha olmaması için savaş yanlısı siyaset ve politikalardan derhal uzaklaşmalı. Çünkü biz günümüze kadar AB’yi, değerler manzumesi olarak adlandırırdık.”