‘Büyük bir değişimin eşiğindeyiz’
“Bu soruya yanıt verebilmek için elimizde bazı verilerin, ilkelerin ve yerleşik uygulamaların olması gerekir. Ne yazık ki elimizde bunların hiçbirisi yok gibi geliyor bana. Daha basit bir şekilde söylemek gerekirse: Biz, yıllarca uluslararası ilişkiler içerisinde bulunmuş kişiler olarak, hiç değilse ilkeleri, temel unsurları görmeye ve bunları bilerek olayları yorumlamaya alıştık. Doğrusu da budur. Hiçbir kural, birikim, veri olmadan bir yorum yapmak kolay bir iş değildir. O yorumun doğru olup olmayacağı da kuşkuludur. Bugünlerde ben bütün dünyada fakat özellikle Avrupa ve Ortadoğu’da, böylesine belirsizlik ötesi bir durum görüyorum. Çünkü sanki tüm geçmişi sildik. Geçmişte öğrendiklerimizi, edindiğimiz deneyimleri tamamen unuttuk. Yeniden, sıfırdan başladığımız bir durumla karşı karşıyaymışız gibi gözüküyor.
Bunun en önemli nedeni Trump. O kadar ileri gitmek istemiyorum fakat bizde ‘ne yapsa yeridir’ diye biten bir laf var. Öyle demeyelim ama öncelikle kendisinin ne yapmak istediğini bilmez bir hali var. Veya o ne yapmak istediğini biliyordur, biz anlayamıyoruzdur. O, bambaşka bir dünyanın adamı gibi gözüküyor. Gazze gibi böyle çok yönlü ve sıkıntılı bir konuda bile ‘Buradan otel olur’ diyor. Dünyayı yönettiğini düşündüğümüz bir adamın konuya bu açıdan bakması, vahim olmasa da ilginç. Büyük bir değişimin eşiğindeyiz. Nerede? Suriye’de. Ben Suriye’de söylenenler ile yapılanların veya yapılmak istenenlerin birbirini tutmadığını düşünüyorum. Güya Suriye’de Beşar Esad rejimi vardı. Ondan önce babası Hafız Esad vardı. İnsanları despotlukla baskı altında tutan, perişan eden, ezen bir yönetimden söz ediyorlardı. Güya bunu ortadan kaldırmak için yola çıktılar. Biz de buna büyük bir iştahla balıklama atladık. Ama şimdi bugün karşı karşıya bulunduğumuz fotoğraf, hiç de böyle bir sonuca varılmış gibi gözükmüyor. Bilakis bugün Suriye’de büyük bir belirsizlik ve hızla karmaşaya gidiş gibi bir görüntü var. Türkiye açısından Suriye’de önemli olan neydi? Ben emekli bir diplomat olarak olaylara Türkiye’nin çıkarları açısından bakıyorum. Biz, Suriye’de istikrarlı bir rejim olmasını, tüm Suriye’de egemenlik söz konusu olsun, bölünme olmasın, özellikle de bizi rahatsız edecek bir etnik grubun bir yapıya kavuşması gerçekleşmesin.
Ayrıca Suriye ile iyi ekonomik ilişkiler istiyorduk. Bu zaten Türkiye’nin AKP gelmeden önce de izlediği bir politikaydı. Ortadoğu’da aynen Osmanlı’nın yaptığı gibi ülkelerin içişlerine karışmadan, ikili ilişkileri ve ekonomik işbirliğini yolunda götürmekti hedef. Peki bugün karşı karşıya kaldığımız durum ne? 2011’de bu amaçla yola çıktık. Bugün, bir terör örgütü elebaşının, cumhurbaşkanı ilan edildiği bir Suriye var karşımızda. Bu Suriye’nin önemli bir bölümü, tüm Ortadoğu’da büyük beklentileri olan İsrail’in işgali altında. Yani Esad Rejimi zamanında işgal edilen yerler Golan Tepeleri idi. Bugün ise İsrail, daha büyük bir alana el koymuş durumda. Kuzeydoğu’da PYD/YPG diyorduk. Şimdi SDG diyoruz. Onların hükümranlığı mevcut. Peki kuzeyde ne var? Bizi çok rahatsız eden bir hareketin merkezi var. PKK’lıların da dahil olduğunu düşündüğümüz, ikide bir harekat yapmaya teşebbüs ettiğimiz bir bölge. Bugün itibarıyla orayı istikrara kavuşturmak için müdahale ettiklerini iddia eden Amerikan Dışişleri Bakanı, üç gün önce çıkıp ‘Suriye’de iç savaş çıkabilir’ dedi. Bugün ben emekli bir diplomat olarak, nasıl makul bir yorumda bulunabilirim ki?”