‘ABD bu ateşkesi, İsrail’i kapsamadığı halde kabul etti. Husiler, İsrail’i vurmaya devam ediyor’
Savunma ve güvenlik politikaları uzmanı Suat Delgen'e göre ABD-Husiler ateşkesinin İsrail'i kapsamıyor oluşu, Amerika'nın bölgeye bakış açısındaki değişikliği gösteriyor. ABD'nin yürüttüğü harekatın sürdürülebilir olmadığını da kaydeden Delgen, Batı'daki mühimmat üretimi eksikliğine dikkat çekti.
Sitede okuHamas'ın İsrail'e yönelik 7 Ekim 2023'te düzenlediği Aksa Tufanı harekatından sonra İsrail, Gazze'yi işgal etme kararı aldı. Aradan geçen bir buçuk yılın ardından 55 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti. Ölenlerin en az 10 bininin çocuk olduğu bildirildi.
Yemen'de bulunan ve "Husiler" olarak da bilinen Ensarullah hareketi, İsrail saldırılarına karşın Kızıldeniz'de İsrail'e ait yahut İsrail'e yardıma giden gemilere yönelik askeri angajman uygulayacağını ve füze ile dron saldırılarını kullanarak gemilerin geçişine engel olacağını ilan etti.
Bir buçuk senedir devam eden Kızıldeniz krizi sebebiyle, Babülmendep Boğazı'ndan geçişlerde ciddi bir düşüş yaşandı. Özellikle İsrail'e yardım eden Avrupa Birliği ülkelerinin gemileri Ümit Burnu'na dönmek zorunda kaldı. Navlun ve konteyner nakliye fiyatlarında üç kat kadar artış yaşandı.
Bu süreçte Avrupa Birliği, Aspides Harekatı'nı ilan etti fakat hava savunma kalkanı ile gemileri korumayı başaramadılar.
ABD ise hem bir önceki başkan Joe Biden, hem de şimdiki Başkan Donald Trump dönemlerinde askeri harekat icra etti.
Biden, Husilerin silah sevkiyatına yönelik birkaç hava saldırısı gerçekleştirdiyse de harekatın önceliği hava kalkanı oluşturarak gemilerin güvenliğini sağlamaktı. Trump ise Husilerin savaşçılarını, füze rampalarını ve lider kadrosunu doğrudan hedef alacağını bildirdi.
Harekat sırasında ABD Başkanı Donald Trump, kendi sosyal medya hesabından, 70 kişilik bir Husi savaşçı grubunun vurulduğuna dair dron görüntülerini dahi yayınladı. Husiler ise ABD'nin mart ayında başlayarak mayıs ayına kadar devam eden saldırılarında 100'den fazla sivilin hayatını kaybettiğini söyledi.
ABD'nin yüksek tempolu hava harekatlarına karşın, Husilerin gemilere yönelik atışlarında düşüş yaşansa da, durum tamamen son bulmadı. Ayrıca Husiler, hipersonik füzelerle İsrail'in Ben Gurion havalimanı ve Hayfa Limanı dahil çeşitli noktalarını vurmayı sürdürdü. Bu durum, Pentagon'un hedefine ulaşamadığı ve Husilerin operasyonel kabiliyetini ortadan kaldıramadığı şeklinde yorumlandı.
Harekat sırasında ABD'ye ait 20'den fazla MQ-9 Reaper İHA düşürüldü. Adedi 50 milyon doları geçen bu İHA'lar, Yemen'in dağlık ve karmaşık coğrafyasında, hava kuvvetlerinin ihtiyacı olan istihbaratı karşılamak için riskli alçak uçuşlar yapmak durumunda kalıyordu.
Husiler ise on ile kırk bin dolar arasında değişen mühimmatlar ile ABD donanmasına karşı çatıştı.
ABD'nin sürekli iniş ve kalkış icra eden pilotları ve pist kontrolü sağlayan uçak gemisi personellerinin hataları sebebi ile iki F-18 savaş uçağı kaza kırıma uğradı. Giderek artan operasyonel maliyetler, ABD-İran nükleer müzakereleri, harekatın hedefine ulaşamaması ve mühimmat stoklarının tükenmesi sebebiyle Amerika ve Husiler arasında ateşkese varıldı.
İki taraf da zafer ilan ederken, İsrail ateşkesin dışında bırakıldı. Bu durum dünya çapında dikkatleri üzerine çekti.
ABD’nin Yemen’e yönelik aylardır süren saldırılarını, Kızıldeniz’deki krizi, ABD-Husi ateşkesini ve son tabloyu, savunma ve güvenlik politikaları uzmanı Suat Delgen ile konuştuk.
‘ABD bu ateşkesi, İsrail’i kapsamadığı halde kabul etti. Husiler, İsrail’i vurmaya devam ediyor’
Husiler ve ABD arasında 5 Mayıs’ta varılan ateşkese İsrail’in dahil edilmediğinin altını çizen Delgen, ABD’nin İsrail’i kapsamayan bir ateşkesi kabul etmesinin jeopolitik açıdan dikkat çekici olduğunu vurguladı:
“Coğrafyanın üstünlüğü diyebiliriz Yemen’deki duruma. Biliyorsunuz Husiler, daha çok İsrail’in Gazze’deki askeri harekatına somut bir tepki olarak, Kızıldeniz’den geçen İsrail gemilerini veya İsrail’e yardım eden gemileri hedef aldıklarını açıklamıştı. Uluslararası hukukun temel ilkelerinden birisi, seyrüsefer emniyeti ve bunun korunmasıdır. Bölgede seyrüsefer emniyetinin korunması ve ticari gemilerin güvenliğinin sağlanması amacıyla hem Avrupa Birliği hem de ABD, ayrı ayrı olarak kendi askeri harekatlarını başlattı. Gazze’de ateşkes ilan edilince Husiler, bu yılın ocak ayında saldırıları durdurduklarını açıkladılar. 11 Mart’ta Husiler tekrar gemilere saldıracağını açıklayınca, ABD Başkanı Donald Trump da yoğun bir askeri harekat başlatarak Husileri hezimete uğratacaklarını açıkladı. Ve Operation Rough Rider başladı. Trump’ın önüne gelen planı da anlatalım. Bu planlar Senato oturumlarında görüşüldü. Öte yandan Signalgate sızıntısı oldu, gazeteciler devlet yetkililerinin konuşmalarına erişmişti. Plana göre önce yoğun bir hava harekatı yapılacak. Daha sonra belirlenen 12 üst düzey Husi yöneticisine askeri angajman gerçekleştirilecek. Daha sonra örgütün savaşma azmi ve iradesi kırılarak bir başarı elde edilecekti. Fakat nisan ayına gelindiğinde Trump’ın önüne konulan manzarada şu görüldü ki elde edilen doğru düzgün bir şey yok. Bölgede askeri istihbarat yapabilmek için çok yakın irtifada insansız hava aracı (İHA) uçurmanız gerekiyor. Ama Husiler bu İHA’ları düşürmeye başladı. ABD’nin yaklaşık 20 MQ-9 Reaper, yani tanesi 60-65 milyon odlar olan İHA’ları düşürüldü. Bu şekilde olunca Amerika’nın artık bir şekilde buradan çıkması gerekiyordu. Bölgede değişen dengeler, ABD-İran nükleer görüşmeleri, ABD’nin Körfez ülkelerini merkeze alan ekonomik entegrasyon ve çıkar politikası bu ateşkeste etkili oldu. Tahminimce biraz da İran’ın yönlendirmesi ile ABD ile Husiler arasında 5 Mayıs’ta ateşkese varıldığı duyuruldu. Burada önemli bir nokta var o da şu: Bu ateşkes, İsrail gemilerini kapsamıyor. Yani ABD bu ateşkesi, İsrail gemilerini kapsamadığı halde kabul etti. Husiler hala daha İsrail gemilerini ve Ben Gurion havalimanını hedef almaya devam ediyor.”
‘Harekatın aylık maliyeti yaklaşık 1 milyar dolar. Sürdürülebilir değil’
ABD’nin Yemen’e karşı yürüttüğü harekatın aylık maliyetinin bir milyar doları bulduğunu hesaplayan Suat Delgen, bunun sürdürülebilir olmadığını ifade etti:
“Amerikalılar bu harekatta çok ciddi manada ürün ve mühimmat harcadı. NATO Genel Sekreteri daha önce ‘Ruslar, bizim ürettiğimizin 3-5 katını üretiyor’ demişti. Ciddi bir mühimmat üretim problemi var. İşin içine güdümlü mühimmat ve seyir füzeleri girince, stokların yerinde tutulması çok zor. Asya-Pasifik bölgesinde bir krize hazırlanıyor Amerika. Stoklar erimeye başlayınca, Pentagon buna ciddi manada itiraz etti. Ayrıca Pentagon, öngörülen oranda istenilen askeri başarının elde edilemediğini de vurguladı. Askeri başarı elde edilemeyince, politik hedefe de ulaşılamıyor. Buradaki politik hedef neydi? Husilerin gemilere saldırmayı bırakması ve seyrüsefer serbestliğini tanımasıydı. Bu hedefe tam olarak ulaşılamadı. Evet Amerikalılar harekatı sonlandırdı zira maliyeti çok yüksekti. Hatta bir rakam vereyim: Harekatın bir aylık maliyeti, yaklaşık 950 tane hedefin vurulmasıyla birlikte, kullanılan mühimmatları da ekleyince, 1 milyar dolar. Bu, sürdürülebilir bir maliyet değil. Ayrıca devamlı bir uçak gemisi grubunun bölgede tutulması gerekiyor. Devamlı uçuş harekatı icra ediliyor. Personel eskisi gibi eğitimli değil. Bu uçuş harekatları sırasında iki adet F-18 savaş uçağı kaybettiler. Uçak gemilerinde yakalama kancası vardır. Uçaklar, geminin pistine inince kanca ile tutmaya çalışırlar. Fakat bu kadar yüksek yoğunluklu ve tempolu bir harekat icra edilirken böyle kazalar olması doğaldır. Çok sürdürülebilir bir durum değil yani.
Tabii karşı taraf da sürekli mobil seyir füzesi ve batarya kullanıyor. Yani ABD vuruyor, fakat bu Husi birimleri 40 dakika içerisinde daha sonra yer değiştirebiliyor. Ayrıca Rusya-Ukrayna Savaşı ve Husilere yönelik harekatlardan şu ortaya çıktı: Eskiden, askeri donanım ile sivil/ticari donanım arasında ciddi farklar vardı. Herhangi bir ticari donanımı kullanarak ciddi silahlar üretemiyordunuz. Ancak şimdi ticari donanımlar o kadar yüksek teknolojili ve sağlam olmaya başladı ki silah üretebiliyorsunuz. Çift kullanımlı mikro işlemciler, arayıcı başlıklar vs. var. Rahatlıkla Çin’den, İran’dan, Rusya’dan alarak bunlarla insansız hava aracı, ilkel fakat düşük maliyetli ve zarar verebilen silah sistemleri üretebiliyorsunuz. Husiler bunun avantajını ciddi şekilde kullandı. Mesela Husiler bir birimlik mühimmat atıyor, ABD on birimlik mühimmatla engellemeye çalışıyor. Bunu ekonomik olarak devam ettirmek mümkün değil. Diğer taraftan ABD Başkanı Trump’ın Ortadoğu temsilcisi Steve Witkoff bir mülakatta şöyle demişti: ‘Eğer biz, Körfez ülkeleri ile İran arasındaki sorunları çözebilirsek, bölgede ekonomik entegrasyon olursa, bölgenin potansiyeli Avrupa’dan çok daha fazla ve Amerikalı işadamları için çok ciddi fırsatlar var.’ Bakıldığı zaman para Körfez ülkelerinde. Artık bölgeye askeri bir bakış açısından ziyade ekonomik entegrasyon bakış açısı var. Suudi Arabistan’ın projesini gördük. Yapay zeka, yenilenebilir enerji vs. var. Bu açıdan bölgeye istikrar gelmesi de çok önemli. Dolayısıyla nisan ayında Amerikalı bir heyet, Suudi Arabistan ve BAE ile Yemen’e kara harekatı için görüşmeye gittiklerinde olumsuz bir yanıt aldılar. Yani Körfez ülkeleri de çatışma istemiyor.”
‘Ateşkes iki tarafın da kamuoyuna yönelik propaganda yapmasına olanak tanıdı’
Suat Delgen’e göre ateşkes, iki tarafın da kendi kamuoyuna yönelik telkinde bulunabileceği bir kazan-kazan formülü taşıyor. ABD’nin özellikle F-35 kaybından da çekindiğini aktaran Suat delgen, Hindistan’a ait Fransız üretimi Dassault Rafale jetlerinin düşürülmesini hatırlatarak bu tür kayıpların ciddi prestij kaybına sebep olduğunu belirtti:
“Hem Amerikalılar hem de Husiler, istedikleri şekilde propaganda yapabilecekleri ve kendi kamuoylarını ikna edebilecekleri şekilde uzlaşmaya varmış oldu. Amerikalılar ‘Çok başarılı bir harekat icra ettik. Husiler ateşkese razı oldu’ diyor. Husiler de kendi kamuoylarına ‘Amerikan ordusunu dize getirdik. Geri çekildiler. Filistin’e yardımımız devam ediyor. Ben Gurion havalimanını vuruyoruz’ dedi. Ama Pentagon’un bakış açısı çok net: Bu, sürdürülebilir bir harekat değil. Sürekli havadan bomba yağdırarak olmuyor. İlkel bir hava savunma sistemi olmasına rağmen, F-16’ların ve F-35’lerin düşürülme tehlikesi geçirdiği söylendi adı açıklanmayan yetkililer tarafından. Bir F-35 savaş uçağı düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Husilere yönelik harekatta bir F-35 düşse büyük bir prestij kaybı olurdu. Hatırlarsınız, Pakistan ve Hindistan çatışmasında Fransız üretimi Rafale savaş uçağı düşürüldü. Bir gün sonra Dassault hisseleri çakıldı. Endonezya, Rafale alımını tekrar gözden geçireceğini açıkladı. Yani şu anda hem ABD hem Husiler için kazan-kazan dinamiği ortaya çıktı. Bu, bölgedeki yeni koşulların dikte ettiği bir durumdu diyebiliriz.”
‘NATO içinde vizyon farkı var’
Yemen’de Husilere yönelik AB’nin ve ABD’nin farklı harekatlar yürütmesinin NATO içindeki vizyon farklılığını gözler önüne serdiğini kaydeden Delgen, diğer yandan ABD ve Rusya arasındaki diplomatik temasların da istikrar yönünde katkısı olmuş olabileceği değerlendirmesinde bulundu:
“Avrupa Birliği’nin Aspides Harekatı’nın sonlandırıldığına dair bir bilgi yok. Böyle harekatlar öyle çok kolay yani hemen sonlandırılmaz. Önce çapı düşürülür, kapsamı düşürülür, angajman kuralları sıkılaştırılır. Ekonomik olarak bakarsak, Kızıldeniz’deki deniz trafiğinin kesilmesi ve Ümit Burnu’na kayılmasının ekonomik kaybını Avrupalılar gördü. Daha önce Somali açıklarında deniz haydutluğu faaliyeti ortaya çıktığında NATO bölgede harekat icra etmişti. Yaşadığımız eski dünya devam etseydi, bu bölgede NATO’nun harekat icra etmesini beklerdim. Neticede uluslararası seyrüsefer serbestliği tehlikede. NATO, uluslararası güvenlik örgütüne dönüşmüş. Üyelerinin deniz ticaretinin kesilmesinden kayıpları var. Fakat bir araya gelip harekat icra edemediler. Bu, hem bölgeye yönelik hem de geleceğe yönelik aralarında fikir ayrılığı olduğunu net bir şekilde gösteriyor. Husiler konusunda Trump döneminde başlayan ABD-Rusya diplomatik görüşmelerinin de etkili olduğunu düşünüyorum. Husilerin Amerika ile anlaşmasında İran kadar Rusya’nın da telkinleri olmuş olabileceğini değerlendiriyorum. Tabii en nihayetinde baktığımızda, askeri harekatın doğası, teknolojik gelişmelerle değişiyor. Artık ticari ürünlerden çok etkili silah sistemleri üretilebiliyor. Yakın gelecekte harekatlar ekonomik olarak ne kadar sürdürülebilir olacak? Çok ciddi dersler çıkarılması gereken bir dönemden geçiyoruz.”
‘Türkiye, Husilere yönelik harekatlara katılmadı’
Türk Deniz Kuvvetleri’nin Kızıldeniz’deki faaliyetlerinin Somali açıklarında sondaj faaliyeti ve deniz haydutluğu ile mücadele biçiminde olduğunu aktaran Suat Delgen, Türkiye ve Husiler arasında bir çatışma durumunun hiç yaşanmadığını ifade etti:
“Türk Deniz Kuvvetleri, resmi olarak AB’nin veya ABD’nin harekatlarına katılmadı. Husiler de Türk gemilerine yönelik herhangi bir tehditte bulunmadı. Dolayısıyla o bölgedeki deniz ticaretimiz aksamadı. Ancak Türkiye, geçen sene temmuz ayında CTF-151, Somali açıklarında deniz haydutluğu ile mücadele faaliyetlerine katılmıştı. İkincisi, Türkiye ve Somali arasında imzalanan bir doğalgaz-petrol anlaşması var. Şu anda Somali münhasır ekonomik bölgesinde Oruç Reis sismik arama faaliyeti gösteriyor. Oruç Reis’e refakat eden savaş gemilerimiz var. Yani Türkiye’nin bölgede bulunma sebebi, Somali ile geliştirilen ikili ilişkiler ve uluslararası koalisyon kapsamında deniz haydutluğu ile mücadele etmek. Husilere yönelik Türkiye’nin herhangi bir angajmanı olmadı. Husiler de Türk bandıralı gemilere herhangi bir tehditte bulunmadı.”
‘ABD artık İsrail’in güvenliğini merkeze almıyor’
Delgen’e göre İsrail’in ateşkes kapsamının dışında tutulması, Trump ve İsrail arasında yaşanan gerilimi gözler önüne seriyor:
“Ateşkeste İsrail’in açıkta kalması önemli. Yaşanan gelişmeler de şunu ortaya koyuyor: ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nde, İsrail yanlısı görevlilerin izne ayrıldıkları veya başka kurumlarda görevlendirildiği şeklinde haberler gördüm. ABD, 7 Ekim’de İsrail’in güvenliği merkeze alan bir yapı ortaya koydu. Fakat şimdi yeni bir aşamaya geçildi. Trump’ın Körfez ziyaretiyle birlikte bölge entegrasyonu ve mali konular daha ön planda olacak. Bu yüzden İsrail’in askeri aşırılıklarına ABD’in koşulsuz destek vereceği dönem geride kaldı. Bunun en somut yansıması da, Husilerin İsrail gemilerine saldırmama taahhüdü vermemesine rağmen ABD’nin anlaşmaya varması diyebiliriz. Trump, Pentagon sözcüsü gibi yeni F-55 uçaklarını ve operasyonel kapasitelerini duyurdu. Amerikan Başkanları şu ana kadar açıklama yaparken askeri konulara pek girmezdi mesela. Trump tersini yapıyor. Amerika’da başkan seviyesinde bu kadar ayrıntıya girilmesi pek baki değildir. Kamuoyunu ikna etme amacı var. Stratejik üstünlüğün devam ettiği, devreye girecek projelerle üstünlüğün devam edeceği mesajını ABD müesses nizamı en üst perdeden kamuoyuna duyuruyor ve caydırıcılığını ikame ettirmeyi hedefliyor.”