‘Türkiye’ye birtakım ödevler verdiler’
“Biden döneminde tahmin ediyorum ki Türkiye’ye pek fazla bir iş düşmedi. Karadeniz’deki Montrö Sözleşmesi gereği yapılanlar oldu. Ukrayna’ya destek verildi. Rusya’yla yakın ilişkiler kuruldu. Fakat o esnada ABD başka şeylerle meşguldü. Savaşı kazanacağını ve NATO’yu genişletmeyi düşünüyordu. Kendi çıkarını korumak için Türkiye’ye bir direnç gösterdi kısa bir süre. Fakat bu durum ABD’nin ve AB’nin ekonomisini aşağı çekti. Zaten gerilemekteydiler. Çin’in öne çıktığını, tedarik kanallarının değiştiğini görüyorduk. Türkiye’de iç ekonomi tartışılırken bu dış ekonomi pek tartışılmıyordu. Trump döneminde, Amerika’yı yeniden kurtarma söylemi öne çıktı. Bir nevi Gorbaçov’a benziyor. Yani yeniden yapılanma yapıyor Amerikan sistematiğinde. Bu durumda Türkiye’ye ihtiyacı var. İlk başlarda konuşmadı ama Suriye’de uygulanan politika, Amerikan politikasıydı. ABD, İsrail, Katar vardı. Orada bir çözüm yolu lazım. Trump ilk başta ‘Türkiye bu işi iyi götürüyor’ şeklinde birtakım konuşmalar yaptı. Derin bir ilişki olmadı, başka konularla meşguldü. Sonra yavaş yavaş Türkiye’ye birtakım ödevler gelmeye başladı Şu anda birtakım ödevler gelmiş bulunuyor. Türkiye’nin çok hoşuna gidecek bir şey: Askeri teknolojide birlikte üretim. CATSAA yaptırımlarının kaldırılması mümkün olabilir. Birlikte üretim konuşuluyor.
Türkiye son dönemde akraba ilişkileri içerisinde İHA/SİHA’da büyük bir atılım ve yatırım yaptı. İtalya ile de anlaştı. Askeri teknolojilerde ileri gitmek isteniyor. Pazar bulunabilir mi bilmiyorum. Türkiye aynı zamanda Avrupa ile de bu konuda yakınlaşmak istiyor. 1 trilyon Euro ayırıp AB güvenliğini tekrar kurmak istiyorlar. Türkiye, ABD’nin yanındaki güvenlik yapısı içinde mi yer alacak yoksa Avrupa içindeki birtakım güvenlik yapısı içinde mi yer alacak? Avrupa, bu müthiş güvenliğini kime karşı gerçekleştirecek? ABD, Rusya ve Çin arasında işbirliği sistematiği oluşursa silahlarını kime satacaklar? O da meçhul. Spekülatif bir durum ortaya çıkıyor. Gazze konusunda bir ödev var. Türkiye’nin Afrika’da etkin olduğunu söylüyorlar. Kıymetli maden araması ortak yapılabilir diyorlar. Rusya-Ukrayna arasındaki konularda Türkiye çözümleri destekliyor. Ama İngiltere nedeniyle, yani Boris Johnson’ın ziyareti sebebiyle bunlar yerine getirilemedi. Nihayet Azerbaycan ile Ermenistan ilişkileri çok önemli. Barış noktasına gelindi. ABD bunu da destekliyordur herhalde.
Azerbaycan’ın Türkiye’den sonra en yakın dostu İsrail. İran’ı sıkıştırdığı ikinci nokta İsrail. İsrail’in Negev Forumu var. BAE, Suudi Arabistan, Mısır vs. var. Bir de bir Türkü Negev Forumu’na koymayı konuşuyorlar. Türkiye, Ermenistan ile ilişkilerini geliştirirse, Rusya’yı sıkıştırmış olacaklar bu bölgelerdei. İran’ı da sıkıştırmış olacaklar esasında. Barış olduğunda da yani Rusya-Ukrayna barışı gelişirse, Ortadoğu ile ilişkileri kesilmiş olacak. Bu, İsrail’i rahatlatıyor. Fakat diğer konuyu pek çözemedim. Avrupa güvenlik sistemi içinde yer alıp, orada askeri üretim yapıp, o malları kime satacağız? Halbuki şimdiye kadar ABD üretimi içindeki malları satın alarak olayı götürüyorduk. Bu kadar çok askeri malzeme alacak mıyız? Biz de üreteceğiz. Orasına herhalde hükümet karar verecektir. Yoksa bütün paraları alıp üretim yapmayacak mıyız? Onu da bilemiyorum.”
‘Bu maddelerden, açıklamalardan hepimiz aynı şeyleri mi anlıyoruz?’
“İsrail, Suriye’nin güneyini kontrol ediyor. Hatta birtakım tehditlerde de bulunuyor Ahmet eş-Şera’ya. ‘Şam’a çok yakınız, ona göre davran’ diyorlar. Oradaki tüm etnik grupların varlığından İsrail memnun çünkü etnik gruplar birbiriyle çekiştikçe, İsrail’e dokunma ihtimalleri azalır. Türkiye bu olayları çözmeye çalışırken beklentileri Trump’ın Ortadoğu’dan çekilmesiydi. ‘O halde biz açılımı yapalım, anayasayı da değiştirelim. Siyasi partilerin amaçları gerçekleşsin. Ortadoğu daha sakin hale gelebilir’ diye düşünmüş olabilirler. Fakat İsrail ortama güvenmiyor. Yani bir terör grubunun 30 sene terörizm yapıp 6 ayda demokrasi duygularına girerek, tüm çevreyi içine alacağını, etnik gruplarla birlikte bir yapı oluşturacağına inanamıyor. Bu konularda çalışan insanlar olarak biz de inanamıyoruz. Bir anda demokrat olup ruhlarının değişmesi zor. Şeklen oluyor, kravat takıyorlar ama ruhlarındaki değişimin kolay olmadığını düşünüyoruz. Yukarıdaki YPG/PKK veya şimdiki SDG varlığının devamı var. Çekileceğiz diyorlar ama ani bir şekilde ABD vasıtasıyla Ahmet eş-Şera ile Mazlum Abdi bir anlaşma yaptı.
Anlaşmanın onlar tarafından maddelerinin anlaşılması başka, bizim tarafımızdan anlaşılması başka. Çünkü bir kanun metni çıktığında, o kanun metninin altında izahı da yazılır. Ondan sonra savcılık ve polis onu uygular. Bu anlaşma metninde ise mesela 5. Maddede diyor ki, ‘Yerlerinden edilenler, göç ettikleri yerlere geri dönecek’ diyor. Suriye’deki Araplar mı geri dönecek, yoksa yerinden edilmiş Kürtler mi Türkiye’nin askerlerinin bulunduğu yerlere geri dönecek? Türkiye benim dediğim gibi anlıyor olayı. Bütün etnik ve dini grupların kapsanması gerektiğini söylüyor. Ahmet eş-Şera’nın ordusu da tam bir ordu değil. Hafif silahlar ve pikapları var. Tankları topları yok. Türkiye buraya yerleşip geliştirirse değişebilir durum. Tabii bir de rahatsızlığın sebebi, Türkiye’nin Hamas retoriği. Bu da İsrail’i rahatsız ediyor. Belki iç politika açısından bunu yapmak zorunda ama ABD’ye bu kadar yaklaşıp, Hamas’ı destekleyip, İsrail’i karşısına alıp ‘Batı’nın yanındayız’ demek zor gibi geliyor bana. Belki de bir anayasa değişikliği yapılınca, bu retorikten farklı bir boyuta doğru yönelebilir hükümet.
Mesela Gazze’de kalıcı ateşkes konuşuluyor. Biz Filistin yapısı oluşturulacağını düşünüyoruz. ABD ve İsrail, orayı boşaltmayı düşünüyor. Araplar 50-60 bin kişi ölse de Hamas pek aldırmıyor. İsrail de ‘Bu kadar savaştık, onu kurdurmayız’ diyor. Yani bu işler nasıl olacak? Basına verilen demeçlerden hepimiz aynı şeyi mi anlıyoruz, farklı mı anlıyoruz? Ukrayna’da ateşkesi Türkiye de istiyor. Karadeniz’in barış gölü olmasını da istiyor. 1991’den başlamak üzere Rusya, Gürcistan, Ermenistan vs. birçok anlaşma yapıldı. Terörizmi önleme dahil. Biden döneminde ise ‘Buraya gelip Karadeniz’de bulunacağım’ diye tepinen bir Amerika vardı. NATO üyeleri var zaten. Türkiye NATO üyesi, Bulgaristan ve Romanya da öyle. Daha gelip ne yapacaksın, amuda mı kalkacaksın? Gürcistan’ı da NATO’ya almak istediler. Bunlar hep ABD kamuoyuna yönelik iç politika. Kennedy de bunu yaptı. Kennedy, ‘Rusların nükleer silahları bizden fazla. Tehdit altındayız. Nükleer silahlarımızı ve uzay çalışmalarımızı geliştireceğiz değilse mahvoluruz’ dedi. Amerikalılar da gidip Kennedy’ye oy verdi. Sonra anlaşıldı ki Amerika’nın üç misli nükleer silahı varmış. Siyaset bunlar hep.”