Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Kerry, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Ashton ve Ukrayna Dışişleri Bakan Vekili Deşitsa ile federalleşme konusunu ciddi bir şekilde ele aldık. Bu Nisan 2014'te oldu. Ciddi bir görüşme yaptık. Kimse Kırım'dan bahsetmedi. Mesele zaten çözülmüştü. Bir belge hazırladık.17 Nisan 2014 tarihli Cenevre Bildirisi. Ukrayna bölgelerinin başkanlarının eskiden üniter olan bir devlet içinde yaşamaya nasıl devam edeceklerini ortaklaşa tartışmaları gerektiğini, ancak azınlıkların haklarının da önemli olması gerektiğini belirtiyordu. Bu 2014 yılıydı. Sonra herkes bunu ‘unuttu’. Zelenskiy de Minsk anlaşmasını yerine getireceği sloganıyla iktidara geldi. Göreve geldikten birkaç ay sonra da tamamen farklı şeyler söylemeye başladı. Üniter bir devlet olduklarını, özel bir statülerinin olmayacağını, ‘ayrılıkçılarla’ konuşmadığını gibi şeyler.
Fransa Cumhurbaşkanı'nın son acınası açıklamasında dile getirdiği bir başka yalan da Aralık 2019'da Paris'te Macron, dönemin Almanya Başbakanı Merkel, Rusya Devlet Başkanı Putin ve Zelenskiy arasında yapılan toplantıyla ilgili. Güya Almanlar ve Fransızlar bu toplantıyı Minsk anlaşmasını kurtarmak için düzenlemişlerdi. Hazırlık çalışmaları dört ülkenin uzmanları ve bakanları tarafından üzerinde mutabık kalınan bir uzlaşı belgesi ile sonuçlandı. Daha sonra bu belge ülke liderlerine sunuldu. Belgede temas hattındaki güçlerin önce üç ilçede, daha sonra da temas hattının tüm uzunluğu boyunca uzaklaşması gerektiğinden bahsediliyordu. Bu kabul edildi. Liderlere gösterildiğinde herkes tatmin olmuştu. Ancak Zelenskiy bunu tüm temas hattı boyunca değil, sadece üç ‘pilot’ ilçede yapmayı kabul edebileceğini söyledi. Kimse nedenini anlayamadı ama o ısrar etti. Ama önemli olan, bu üç ilçede bile askerlerini geri çekmemiş olması. Çatışmalar devam etti. İşte o zaman NATO devreye girdi. NATO kesinlikle silah ve istihbarat sağladı. Bu bugün de devam ediyor. Amerikalılar, ileri teknolojili füzelerin yönlendirilmesine yardımcı olan eğitmenlerini ve uzmanlarını (belki geçici olarak, belki de çekmeyeceklerini) geri çekeceklerini açıkladılar, ancak diğer ülkeler kalmaya devam ediyor.
NATO ile ilgili bir örnek daha. Eskiden bir savunma ittifakı olmakla övünürlerdi. Önemsedikleri tek şey üye ülkelerin topraklarını savunmaktı. Ama 2022 yılında Madrid Zirvesinde dönemin Genel Sekreteri Stoltenberg, Hint-Pasifik bölgesinde daha aktif olmaları gerektiğini söyledi. Bir gazetecinin, ittifakın eskiden sadece üye ülkelerin topraklarını savunmaktan bahsettiğini sorması üzerine Stoltenberg, ‘evet, tabii ki’ dedi ve şimdi ittifaka yönelik tehditlerin Güney Çin Denizi, Tayvan Boğazı gibi bölgelerden geldiğini ekledi. Örgüt, münhasır olmayan bloklarını oluşturmaya başladı. Hint-Pasifik Dörtlüsü’nün (Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Kore) kurulmasını desteklediler. Japonya ve Güney Kore ile işbirliklerini geliştirdiler. Güney Kore ile ortak tatbikatlarda artık nükleer unsurlar kullanılıyor ve müzakere ediliyor. Bildiğim kadarıyla ittifak Tokyo'da ya da Japon adalarından birinde temsilcilik açmayı planlıyor. Bazı ülkeleri ASEAN'dan ‘çıkarmaya’ ve onları sınırlı üyeli ‘kapalı kulüplere’ dahil etmeye çalışıyorlar. Filipinler ve Singapur bunun başlıca örnekleri.
Şimdi kimseye bir şey dayatmadan, Avrasya kıtasal mimarisinin vizyonunu tartışmaya çalışıyoruz. Biçimi konusunda acele etmiyoruz. Sadece oturup bu olası mimarinin, kıtanın tüm ülkeleri için açıklık temelini konuşmaya çalışıyoruz. İstiyorlarsa NATO ya da AGİT'i muhafaza etsinler. Ama AEB, KGAÖ, BDT, ASEAN var. Güney Asya Bölgesel İşbirliği Birliği var. Çok aktif değil ama yine de olsun. Körfez İşbirliği Konseyi şimdi İran ile ilişkilerini normalleştiriyor. Biz de buna katkıda bulunuyoruz. Bu bölgesel faaliyetlerin çoğu ekonomik. Ekonomik planları uyumlu hale getirmek için para ve çabadan tasarruf etmek üzere güçlerimizi birleştirmemiz ve bir iş bölümü düzenlememiz harika olurdu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin buna Büyük Avrasya Ortaklığı adını verdi. Belki de uzun yıllar içinde bir tür güvenlik mimarisinin maddi temeli haline gelecek ve bu, kıtanın batı kısmına yakın olmayacak, olmaması gerekiyor.
Putin ve Biden Haziran 2021'de Cenevre'de bir araya geldiklerinde (Kovid-19 salgınının en yoğun olduğu dönemdi), sadece dışişleri bakanlarının huzurunda kısa bir konuşma yapıldı. Biden demokrasinin mutlaklığını gözden geçirmeye başladığını, çünkü otoriter hükümetlere sahip ülkelerin Kovid-19 salgınıyla başa çıkmada ABD'den çok daha iyi olduğunu söyledi. Her ülkenin kendi hareket özgürlüğü varmış da, aşı yapıp yapmamaya kendileri karar veriyormuş. Ancak Biden'a göre, Çin ve Rusya bu zorlukla diğer ülkelerden çok daha iyi başa çıkmış. Bu felsefi bir tartışma. Aynı mantıkla, dört yılın, hatta belki de iki yılın bu tür zorluklarla başa çıkmak için yeterli olup olmadığı tartışılabilir. Özellikle de ekonominin sektörlerinin yeniden yapılandırılmasını gerektiren karmaşık ve modern teknolojiler göz önüne alındığında. Ara seçimler kaybedilirse, Kongre planların gerçekleştirilmesine izin vermez. Bence cevap şu. Her ülke kendi geleceğini kendisi belirlemeli. Bu, devletlerin egemen eşitliğinden ve iç işlerine karışılmamasından bahseden BM Anlaşması ile tamamen uyumlu.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Rusya Devlet Başkanı Putin'in Nisan 2022'de İstanbul'da Zelenskiy'e bir şeyler dayatmaya çalıştığını söyledi. Bu da Macron'un bir başka yalanı. Çünkü bizim ve Ukraynalıların imzaladığı belge Ukrayna tarafı tarafından hazırlandı. Biz de kabul ettik. Oldukça açıktı. NATO yok, askeri üs yok, askeri tatbikat yok. NATO yerine BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesi ile Almanya ve Türkiye garantör olacak. Garantörlerin listesi de başka katılmak isteyen tüm ülkelere açıktı. Bu garantiler Kırım ve o dönemde Rusya’nın kontrolünde olan Donbass'ın bazı bölgeleri için geçerli değildi. Ukraynalılar bu ilkelere imzalarını attı. Bu onların kararıydı. Bu ilkeler kabul edildi. Anlaşma da bu ilkeler temelinde geliştirildi. Sonra dönemin İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Ukraynalılara bu anlaşmayı imzalamamalarını ve savaşmaya devam etmelerini söyledi. Şimdi de Almanya Federal Haber Alma Servisi Başkanı Bruno Kahl, 2029'a kadar durmamaları gerektiğini söylüyor. Belki Trump'ı “alt etmek” istiyorlar.