Dışarıdan bakıldığında bu, Avrupa’da sistem dışı ve ‘popülist’ olarak etiketlenen ve Almanya'da yapmaya çalıştıkları gibi ‘demokrasi uğruna’ susturulması ve neredeyse yasaklanması gereken güçlere ve hareketlere destek anlamına gelecek. Bu, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Marshall Planı kapsamında savaşta iyi performans gösteremeyen seçkinlere yardım karşılığında anti-komünizmin Avrupa'yı sardığı dönemde de böyleydi. Şimdi ise liberal yanılsamaları terk etmeli ve Washington’u NATO üzerinden sınırlamaya çalışmaktan vazgeçilmelidir, zira NATO sonuçta Amerikan politikasının bir aracı olarak yaratılmış ve Amerika’ya aittir. Yani ABD’de olup bittiği gibi, seçmenin çoğunluğunun desteğine sahip olanlara boyun eğilmeli.
Belli olduğu üzere, birinci ligde oynamanın amacı Çin’i baskılamak olacak. Ukrayna çatışması deneyiminin de gösterdiği gibi güç kullanarak caydırmak pek mümkün görünmüyor. Bu çatışma, ateş gücü ve teknolojik güç bakımından eşit devletler arasında gelecekte yaşanacak bir savaşın doğasını ortaya koydu. Trump’ın buna hiç niyetli olmadığı ortada. Amerikalıların tahminlerine göre, 2030 yılına gelindiğinde Çin, stratejik silahlar da dahil olmak üzere bu konuda ABD ile aynı seviyeye gelecek. Ekonomik ve teknolojik izolasyonun da hiçbir geleceği yok. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in belirttiği gibi, Amerikalılar bu konuda 15 yıl geç kaldı.